Kariyerine Azerbaycan’ın Hazar Lankeran takımında devam eden Mustafa Denizli, gündem yaratacak açıklamalarda bulundu. Sky Türk 360’ta “Centilmenler” programına katılan duayen teknik adam, felsefesinde “Kazanamazsan kaybetme” diye bir düşüncenin bulunmadığını söyledi.
Denizli, “Türkiye bir korkaklar ülkesi. Bir takımın başında bulunan insanlardan çok zor iddialı kelimeler duyuyorsun “ya olmazsa” diye. Halbuki futbol ortamı bu çizgiyi hep arayan bir iddia ortamıdır. İranlıların bana büyük sempati duyma sebebi bu futbol anlayışıydı. Ben başarıyı da bu futbol anlayışıyla buldum” dedi.
TÜRK FUTBOLU CESUR DEĞİL
Türk futbolunun, büyük maddi yatırımlara rağmen yeterince cesur olmadığını vurgulayan deneyimli teknik adam şöyle devam etti: “Mesela bu sene oynanan bir Fenerbahçe-Beşiktaş maçı var. Haftada 8-9 tane maç oynanıyor. İki tanesi böyle olsa yeter. Fakat bulamıyorsun, o iki bile çıkmıyor. Futbol dediğin bu heyecanı, bu görsel anlayışı ortaya koyuyor. Kaleciler başarılı 3’er gol olmuş, forvetler başarılı 3’er gol olmuş, 3’er gol kaçırılmış. Böyle bir futbolun olduğu ülkede bu yatırımların hepsi helal. Maddi karşılığını bulması lazım ki daha büyük yatırılmlar gelsin.
BU FELSEFE KUPADA OLUR
Futbolu kemiren kurdun adı korku, kaybetme korkusu. Eğer kaybetmeme üzerine herhangi bir strateji yapamazsın geliştiremezsin. ‘Kazanamıyorsan kaybetme’ diye bir felsefe olmaz. Bu ancak kupada olur. Her maç sonrası ‘kazanamıyorsan kaybetme’ demek bir başarı değil. Bir maç kazanıp 2 maç kaybeden teknik adamla, 3 maç berabere bitirmiş aynı puana sahip adama bakış açısı değişir. 3 maç berabere kalan başarılı gözükür, 2 maç kaybeden başarısız gözükür ama neticede ikisi de aynı puandadırlar. Bu kaybetmeme korkusunun insanlar üzerinde yarattığı etkidir.”
GÜNEYDOĞU'DA ÇALIŞMAK İSTERİM
Denizli bundan sonra toplumsal hizmet adına, Doğu veya Güneydoğu’dan, 2. ya da 3. Lig takımının başına geçebileceğini söyledi.
Geleceğe yönelik bir kariyer korkusu taşımadığını belirten Mustafa Denizli, “Allah’a şükür diyorum, ben bütün bu kulüplerde (üç büyükler) görev yaptım, mutluluklar, üzüntüler yaşadım. Tüm bunları yaşadıktan sonra artık benim Rize’de, Hakkari’de çalışmamın, bunlarla hiçbir şekilde bir araya getirilemeyeceğini biliyorum. Hatta kendi içimde yaşadığım toplumsal hizmet projesi bakımından Güneydoğu’da, Doğu’da bir 2. Lig veya 3. Lig takımının başında olurum. Hatta bu, beni en çok mutlu eden çalışma olur. Benim asla bir kariyer korkum olmaz. Kariyerimi ben herhangi bir lobi desteği ile yapmadım, 40 yılımı verdim. Çalıştığım yerler, geçtiğim yollar bellidir” diye konuştu.
IVIC BENİ ORTADA BIRAKTI
“TEKNİK adamlığa, İviç’in yardımcı antrenörü olarak başladım. Kendisi bana futbolculuğu bıraktırdı, jübilemi yaptım. Sezonun açılmasına kısa bir dönem kala Benfica ile anlaştı, bizi yarı yolda bıraktı. O ayrılınca ben açıkta kaldım. Yönetim kurulu ‘takımı kampa sen götür’ dedi. Ortada kaldım, şunu düşünüyorum, ‘yurt dışından gelecek adam ekibiyle gelirse kamp dönemimden sonra açığa alınırsam bunu kaldıramam, hırslı bir insanım.’ Genç takımda başlama fikrimi kabul ettiler, ondan aylar sonra da yardımcı antrenörlüğe başladım.”
3 CAMİADA DA KABUL GÖRMEK BANA YETER
“BEN 37 yaşında G.Saray gibi bir camianın başına geçtim, yıllarca hizmet ettim. Oradan çıktım Fenerbahçe gibi büyük bir camianın başına geldim. Son olarak çocukluk aşkım olan Beşiktaş’ta çalıştım. Bu çalışmaların tamamındaki heyecan aynıdır. Burada yaşadığım şampiyonluklar önemli değil, bu camialar tarafından kabul görmek benim için en büyük artı puandır. Bu kadar fanatizm manasında birbirinden ayrışmış 3 camiadan kabul görüyorsan, bu ne bir şampiyonlukla ölçülür, ne daha büyük başarılarla.”
AZERİLER BİZİM ESKİ HALİMİZ GİBİ
“Azerbaycan’da Türk futbolunun 70’li, 80’li, 90’lı 2000’li yıllarını görmek mümkün. Yani bu 4 aşamayı da yaşıyor şu anda. Hatta 2020’yı, 2025’i de yaşıyor. Şu an 65 bin kişilik bir stat yapıyorlar, muhteşem bir şey. Ama daha organizasyon aşamasındalar. Benim takımım şu anda 8. sırada. İlk 3’e girersek Avrupa’ya gitme şansı yakalarız, bu harika olur.”