”Baba” kelimesi nedendir bilinmez bana, “anne” kelimesindeki naifliğin tersine biraz, hatta hatta oldukça hoyratça gelmektedir. Ve bu kelimeyi varlık olarak çok değerli bulmama karşın, "telafuz" açısından çok mu çok hoyratça bulurum!
İlk kez ne zaman ağzımdan çıktı bilmiyorum ama, herhalde ben de, her çocuk gibi yüzde bir milyon “anne” dedikten sonra “baba”yı telafuz etmişimdir!
Bilmiyorum… Ama gelir geçer kural, önce “anne”, sonra “baba” (!)
Bu da olsa olsa, “annelerimizin” içlerinde sakladıkları ve dışa vurduklarında da “kabullenmedikleri” egolarının tatminsizliğinden olsa gerek!
Hiçbir “anne” onun da ötesi “kadın” vücudunun her tarafını saran “ego”sundan kurtularak böylesi bir durumu kabul etmez!
Ama işin gerçeği, her bir kadın, daha “annesinin” yavrusuyken, bu “ego”yu iyiden iyiye öğrenir ve yetişkin erkeğin karşısına konusunun “profesörü” olarak çıkar!
Sonuç! Her birimizin gözleri önünde 7/24 cereyan etmekte!
Karşımızda “burma bıyıklı” (!) (hoş bu günlerde kalmadı ya) sivri burun ayakkabı giyen ve dışarıda “astığı astık, kestiği kestik” modundaki erkek tipinin eve gelince nasıl da “süt dökmüş kediye” dönüştüğü bir protitipler ordusu ile yaşadığımız toplumdan belli olmuyor mu?
Ve bugün o tiplerin yani “Babaların” günü!
Ve her daim “anneler günü”nün gölgesinde kalmış bir “babalar günü” kutlanır ve de kutlanmaya devam edecektir! Buna da kimsenin engel olması mümkün değildir.
Annelerimizin, dolayısıyla da “kadınlarımızın” sahip olduğu “ego” nedeniyle, “erkeklerimiz” de bir türlü istenilen seviyede, “erkek” olamama sıkıntısını yaşamaktalar!
”Arslan oğlum” (!) mantığı erkeği hiçbir zaman “ormanın kralı”na dönüştürmedi ve de dönüştüremedi!
Hoş, “arslan” da hiçbir zaman ormanın kralı olmadı ve de olamadı! Bu yutturmaca sadece masallarda yer aldı. Ancak böylesi bir “yalan” bile toplumdaki kadın – erkek dengelerinin önemli ölçüde tahribat görmesine neden oldu!
”Erkek arslan” bırakın ormanın kralı olmayı, “ailesinin” bile kralı değildir! Daima “dişi arslan”ın gölgesinde kalmıştır!
”Erkek arslan” avını yedikten sonra, bir ağacın gölgesinde "yan gel Osman" modundadır! Ama dişi öyle mi! Erkeğin avını yemesini bekleyen, bu sırada diğer hayvanların sofraya uzanmasına engel olan daima “dişi arslan”dır. Yavrularına “ormanda yaşamayı” öğreten de odur!
Bu mevzuya sanılmasın ki “Babalar günü” nedeniyle değinmek zorunda kaldık!
Buraya kadar yazdıklarımı, el mahkum Çankırı’ya bağlayacağım! Kaçışı yok!
Çankırı’nın evlatları, her bölgede olduğu gibi, “babalarının – atalarının” izinden yürümekteler!
Yürüyecekler de… Ancak bir farkla!
Çankırı’nın evlatları, komşuları olan Tosya’da yetişen evlatlardan çok daha fazla, kendilerine yüklenen mirası “irdelemek” zorundadırlar!
Çankırı’nın evlatları Karabük’te yetişen evlatlardan çok daha fazla “özgüven” sahibi olmalıdırlar!
Çankırı’nın evlatları Çorum’da yetişen evlatlardan çok daha fazla “isyankar” olmalıdırlar!
Velhasıl, Çankırı’nın evlatları, “yurdum evlatlarından” çok daha fazla “sorgulama” içerisinde bulunmalıdırlar!
Bütün bunlar, bugünün “evlatları” tarafından yapılmaz ise, Çankırı önümüzdeki 10 yıllarda da, 81 il içerisinde ilk 50’inin, ilk 60’ın dışında kalacaktır!
Ve bunun müsebbibi de, her zaman olduğu gibi, yine Çankırı’nın evlatları olacaktır!
Çankırı’nın hak etmediği elbiseyi, Çankırı’ya biçenleri mutlu etmemek uğruna, üzerinize sinmiş “caba” kokusundan kurtulma gayreti içerisinde olan “evlatların” babalar günü kutlu olsun…
* * *
Sözcü18.com’a hizmet veren hosting firmasını yurt dışına taşıdık. Ancak bizim hosting hizmetlerini yurt dışına taşımamızla birlikte Google ile ülkemiz hukuk sistemi arasında yaşanan kavga ve henüz açıklığa kavuşmamış başka nedenlerden dolayı, www.sozcu18.com adresine ulaşma yönünde okuyucularımızdan haklı şikayetler alıyorum.
Günün önemli bir bölümünde sayfalarımıza ulaşmak isteyen okuyucularımız büyük sıkıntılar yaşıyor. Konuyla ilgili olarak özellikle son hafta yaptığımız çeşitli deneme ve çalışmalardan henüz olumlu bir sonuç almış olmamakla birlikte, okuyucularımıza yaşattığımız sıkıntıdan dolayı “özür” dilemeyi borç biliyorum.
Sözcü18.com’a gösterdikleri ilgiden ve duyarlılıktan dolayı kendilerine müteşekkirim… Kısa süre içerisinde aramızda oluşan böylesi bir bağın, daha iyi hizmet verme amacıyla yurt dışına taşıdığımız hosting hizmetinin, dönüşümünün böylesi tatsızlık içerisinde başlamasını anlayışla karşılayacağınızı umuyor, sabrınız ve takipçilik inadınızın devamını diliyorum…
* * *
Son sözüm de, uzun süredir kendi kendine, şahsım hakkında “şu filmi göstereceğim, bu belgeyi açıklayacağım” yaygarasında olur olmaz “hayal ürünü senaryolar” ile birlikte “aptalca hakaretler” eden, zamanında Çankırı’da camilerin halısını çalacak duruma kadar düşmüş, bununla yetinmemiş Tan gazetesinin manşetlerinde (!) yer bulmuş, “cesurluğu” sıradan bir besleme “fino” seviyesinde bile olamamış “dandik fino”nun dijital paçavrasında “malzeme” edilmeye çalışılıyorum.
”Kasabanın ahtapotu”, “Kasabanın kuşu”, “Kasabanın Taytıs’ı” derken şimdi de “dandik fino” ile karşı karşıyayız! Benim yazdığım “belgeli” yazılar karşısında mahkeme kapılarına düşenlerin “dijital paçavrada” hakkımda akılalmaz iftiralarla dolu saçma sapan cümleler karşısında bir hayli sevindirik olduklarını düşünüyorum!
Ve bütün bu olaylarla şahsım üzerinde kurnazca izlenen “yıldırma” politikasının düştüğü seviyeleri, buna alet olanları ve dijital paçavrayı kemiksiz etle besleyenleri ibretle izliyorum… Doğaldır ki, gördüğüm böylesi manzaralardan sonra Çankırı’nın “hin olmadan cin olma” çabasındaki “zavallılarına” daha da acıyasım geliyor…
Boşuna dememişle; “Bozacının şahidi şıracı olur” (!) diye…
Ancak, bir zamanlar sokaktaki gazete satıcısının haykırışını duymayanlara şunu hatırlatırım: Yazıyooooorrrr! Tan gazetesi 'dandik fino'nun otelde basılmasını yazıyoooooooooor!
Güneşi balçıkla sıvamanın gayretinde olanlar şunu unutmasınlar ki; böylesi bir çaba hiç mümkün değil… Hele hele bu sıcaklarda…
Kalın sağlıcakla…