Damokles’in Kılıcı, genellikle politikacıların kullandığı bir deyimdir. Efsaneye göre; Siirakuza Kralı Dionysos, iktidarın, kral olmanın çok rahat ve güzel olduğunu savunan Damokles'e ders vermek için onu yemeğe davet eder. İnce bir sicimle tavana bağlanmış ağır bir kılıcın altındaki koltuğa oturtur ve ona iktidarın aslında ne kadar zor olduğunu gösterir.
Hikayesi böyle olsa da "Damokles’in kılıcı" deyimi günümüzde "önemli mevkiilere yönelik potansiyel tehditleri" vurgulamak için de kullanılır.
Anayasa Mahkemesinin 52. kuruluş yıldönümü töreninde, Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis Başkanı ve üst düzey diğer konuklar huzurunda, otuz beş dakikalık bir konuşma yaptı.
Konuşma metnini dinleyen veya okuyanlar az çok nelerden söz edildiğini hatırlayacaklardır.
Ancak, bir hukukçu gözüyle metinden çok, mutfağı merak ediyorum. Ne oldu da bütün üyelerin oluru ile böyle bir konuşma metni hazırlandı ve ilgililerine, bugüne kadar pek görülmemiş tarzda, mesaj verilmek istendi? Mesaj bence hafif bir ifade, ‘hukuk manifestosu’ desek daha doğru olacak.
Yargıçlar; ırk, renk ve inancı ne olursa olsun, insan olma ortak paydasına sahip herkesin var olan onurunu korumak, adalet duygusunun tesisini sağlamak için çalışırlar. Sayın Kılıç’ın da belirttiği üzere; “bu kutsal görevin başarı ile yürütülebilmesi, ancak bağımsız ve tarafsız kalmayı becerebilen yargıçların varlığı ile mümkündür.”
Sadece Anayasa Mahkemesi yargıçlarının değil, tüm hakim ve savcıların, toplumla adalet arasında köprü olan biz avukatların da sesi oldu Sayın Kılıç.
Görüştüğüm ne kadar hakim, savcı ve avukat meslektaşlarım varsa hepsi de “Adaletin tesisi, insan onurunun korunması için bağımsız olamıyoruz, oldurulmuyoruz, kendimize ve mesleğimize olan saygımız zedeleniyor.” diyorlar.
Siyasi baskılar, referans telefonları, selamlar sabahlar yetmezmiş gibi HSYK’dan gelen el çektirme, tayin ve sair yöntemlerle yapılan sindirmeler…
Hazırlayanların bile içinde ne olduğunu bilmediği, ‘hangi torbadaydı bu diye’ arayıp durduğu, kanunlar bütünlüğünün bozulduğu torba yasalarla yapılmış kanun değişiklikleri, bir gecede değiştirilen yönetmelikler, ‘siz işi bitirin, biz gerekirse onun için de yasa çıkarırız’ deyişleri…
Kimi sindiriyorsunuz? Vicdanı özgür, cüzdanına mahkum olmaması gereken, “Mülkün Temeli” yargıçları, savcıları sindiriyorsunuz. Eee sonra? Ortada yönetecek bir devlet bulursanız başkan da olursunuz, eş başkanda…
Demem o ki; Sayın Haşim Kılıç tüm yargı camiasının içinde bulunduğu hazin durumu resmetmiş, kral çıplak demiştir. İş işten geçmeden herkesin şapkasını önüne koyup, yetki ve görev alanları içinde, başta adalet duygusunun tüm toplum kesimlerinde tesisinin sağlanması için dürüst bir şekilde çalışması gerekmektedir.
Aksi takdirde, demokratik yollarla yöneteceğimiz, başkan, cumhurbaşkanı olacağımız mülk/devlet kalmayacak. En üst perdeden söylenen ‘mahkeme kararına saygı duymuyorum’, ‘mahkeme kararı benim için yok hükmündedir, tanımıyorum’, ‘devletin savcısı, hakimi tutukladı, paralel devletin hakimi serbest bıraktı’ gibi ifadeler Devletin/Mülkün temeli olan adaleti ve adalete olan güveni zedelemektedir.
Bu ahval içinde ne yapmalı? Susmalı, ekmeğinden olmamak için boyun eğmeli, vicdanı bir kenara bırakıp ‘salla başı al maaşı’ mı demeli? Evet, devlet memurlarına hele de yargıç ve savcılara siyaset yapma yasağı vardır. Yapacaksa da cübbesini çıkartıp yeni gömleğini giyecek, siyasetini öyle yapacaktır.
Ancak, mesleğine, verdiği kararlarına, vicdanına, onuruna ve daha da önemlisi içinde yaşadığı toplumun geleceğine yapılan saldırı, aşağılama ve tehditlere karşı nerede boşalacak, hangi zeminde derdini anlatacak bu insanlar? Evet, yargıçlar, savcılar, avukatlar da bu milletin içinden çıkmış bu toplumun kültürü ile yetişmiş birer insanlar, insan...
Tüm yargı camiasına yapılan itibarsızlaştırma gayretleri, yargı cephesinde bir tehdit olarak algılanmış olmalı ki Damoklesin Kılı(ç)cı kendini göstermiştir.
Adalet; mazluma olduğu kadar, zalime de bir gün lazım olacaktır.
Günün Sözü ve de Özü
“Kamu gücüne sahip olanların topluma sunduğu hak ve özgürlükleri, lütuf ya da bağış düzleminde değerlendirmesi düşünülemez. Farklı olanların hak ve özgürlüklerine karşı kimse, ev sahibi edasıyla duruş da sergileyemez. Yetmiş altı milyonun her ferdi bu evin sahibi ve Anayasa ile teminat altına alınmış hakların kullanıcısıdır.” (AYM Başkanı Haşim KILIÇ)