Çankırı'da bugün çok net olarak görülen manzara tıpkı Einstein'in işaret ettiği 'Boş masa neye işaret?' soruda gizli...
Aslında sokaktaki Çankırılı da işin farkında! Lakin sahnedeki 'boş masa'ları seyretmekten, o 'boş masa'ları alkışlamaktan, onlara 'yaşa, varol' (!) diye haykırmaktan da geri durmuyor!
Büyük bir çoğunluk benzer naraları atarken, diğer köşedeki bir grup da inadına mı inadına 'suskunluk' içerisinde! Hani derler ya; 'Dünya yansa hasırı yanmaz'... Bu derece olmasa da az buçuk bu tespite yakın bir duruş sergilemeye 'inat'la devam ediyor...
Kendim de yaşananlar karşısında 800 km uzaktan oramı buramı parçalayacak derecede yırtınsam da ne yazık ki 'ateş olsan cürmün kadar yer yakarsın' lafının karşılığında kalıyorum!
Bu durumda kaybeden(ler) net olarak ortadayken, kazanan(lar) da ne yazık ki değişmiyor!
Kim(ler) mi?
Tabii ki 'boş masa' işgalcileri!
x x x
'Tek adam'lık yaşadığımız evrenin hangi noktasında olursa olsun her daim 'sorun' olmuştur...
Çankırı'ya da yaşadığımız evrenin bir noktası olarak baktığımızda; Yaklaşık son 15 yılda Belediye Başkanlığı koltuğunda oturan zat-ı muhteremin (kötü örnek) yarım aklıyla (!) bugünlere kadar taşıdığı 'ben yaptım oldu' politikasıyla yaşatılan yapay gündem, ne yazık ki siyaset sahnesinde yer alan yeni isimlere de sirayet etmiş durumda!
Dün bu 'hastalık' İsmail Ericekli'de vardı... Sonrasında Tevfik Akbak'a geçti! O mirası Nurettin Akman'a bıraktı... Bu süreçte yetişenlerden İdris Şahin ve Hüseyin Filiz önlerinde buldukları 'ego' kumaşından kendilerine 3'er 5'er elbise diktirdiler! Şahin bir dönem, Filiz kısa aralıklarla 3 dönem o elbiseyi hiç mi üzerinden çıkartmadı! Sonra ne oldu?
Sonrası malum...!
Bit pazarına düşmesi bile zararlı o 'ego'lu elbiseyi bugün Çankırı'da her önüne gelen giyip ortalık yerde dolaşma hevesinde...
Yapmayın... Etmeyin beyler...
Hem kendinize hem de o çok sevdiğinizi ifade ettiğiniz Çankırı'ya yazık ediyorsunuz...
Bırakınız 'yazık' etmeyi, Çankırı'yı paramparça ediyorsunuz!
Hem de kendi ellerinizle...
x x x
Bugün Ankara'dan ülkeyi idare edenler TV'lere çıkıp 'Ülkede kriz miriz yok' (!) diye feryad-ı figan ederken, Çankırı'da bin 100 kişinin çalıştığı fabrikanın kapısına kilit vurulmuş, hemen yanı başında 'Çankırı'ya deniz geliyor' (!) diye aylarca reklamı yapılan proje durmuş, Çerkeş Tüneli inşaatı kepenk indirmiş, Şehir Hastanesi 'yer gösterememe' beceriksizliği ile birlikte yatırım projesinden çıkartılmış, Orta'da yapımına başlanan 'açık cezaevi' enkaz olarak kalmışken 'dostlar alışverişte görsün' mantığı içerisinde antin-kuntin işlerle uğraşarak kendinizi 'etkili' ve de 'yetkili' mi görüyorsunuz?
Yoksa... 'Göstermek' mi istiyorsunuz?
Bütün bunlara hiç mi hiç gerek yok...
Çok babayiğitseniz... Çok mu çok güçlüyseniz... Çok mu çok yetenekliyseniz...
İşte size fırsat!
Çıkın meydana! Toplayın ahaliyi... STK Başkanlarını... Gazetecileri... (Matbaacıları değil, gazetecileri)
Çankırı ile ilgili dosyaları koyun önünüze... Bir bir anlatın neler oluyor neler bitiyor!
Ahali sorsun siz cevaplayın... Gazeteci sorsun siz cevaplayın...
Kavga edeceksek edelim... Dövüşeceksek dövüşelim...
Ancak önümüzde, gözümüzün içine baka baka eriyen, eridikçe parçalanan, parçalandıkça yitip giden Çankrı'yı içinde bulunduğu darboğazdan, küçük hesaplar uğruna heba olmaktan kurtaralım...
Bunu 'vekil' olarak sen yapmayacaksan!
Bunu 'vali' olarak sen yapmayacaksan!
Bunu 'belediye başkanı' olarak sen yapmayacaksan!
Bunu seçilmiş 'belediye ve il genel meclis üyesi' olarak sen yapmayacaksan!
Bunu 'stk' başkan'(lar)ı olarak sen yapmayacaksan!
Bunu 'siyasi parti' başkan(lar)ı olarak sen yapmayacaksan!
Bunu 'gazeteci' olarak sen yapmayacaksan!
Bunu 'vatandaş' olarak sen yapmayacaksan!
Einsten'in dediği gibi 'boş masasın' ve 'boş masa' olarak kalacaksın... Bilesin...
Saygılarımla...
Vedat Beki