Bu sefer yazmıyorum Kurşunlu ilçemizin o güzel neslini…
Nazar değmesin diye değil… Değeceğim farklı yerler kafamda dönüp duruyor da... Yazmazsam kafamdan atamayacağım. Kafamdan atamazsam da işime bakamayacağım. Ne yaparsınız ben de böyleyim işte!
Azıcık siyasete burnumu sokup sonra hemen çıkartacağım, söz...
Bu konu biraz uzayıp seri haline gelebilir. Çünkü içimden deli gibi yeni kurulan partilerin isimlerini oturup, bulup, sunan marka uzmanlarına uzun uzun yazmak geliyor. Sayelerinde kelime dağarcığımızı rahatça kullanamaz hale geldik. Bir de olur olmaz her yerde her yazıda gönderme yapılmış da çaktırılmıyormuş (!) gibi yazılanları okumaktan fenalık geçirmek üzereyim. Sorun siyasi amaçla faaliyetlerini sürdüren partilerde değil, sorun bu partilerde siyaset yapmak adına izlenen basitleştirilmiş yolu izleyenlerde...
Biri der; "Ekonomi, işsizlik biz DEVA'yız her derde" (!)
Biri der; "İYİ’liğin gücüyle üstesinden geleceğiz hepsinin" (!)
Biri der: "Gelecek bizimle güzel GELECEK!”
Bu üç partiyle ilgili de az evvel belirttiğim üzere bir sorunum yok. Politikalarında beni rahatsız eden bir şey olduğunda da zaten yazıyorum ama bu bayat bir pazarlama yöntemi artık.
İktidar partisi için bir dönem yapılan propagandanın benzer yolunu izleyemezsiniz. Çoktan geride kaldı artık bu yöntemler. Yapılmışı yapmak, ayrışmak istediğiniz noktaya algılarımızda sizleri direk geri yapıştırıyor. Daha iddialı ve tutarlı ilerlemeniz gerekmiyor mu?
Hele hele arkanızda sırtınızı yaslayabileceğiniz, yıllarla yoğrulmuş ve kemikleşmiş bazen mevcut yönetimlerinden haz edilmediği dönemlerde bile sadece ideolojisi ile oy alabilen CHP ve MHP örneklerinde olduğu gibi kemikleşmiş bir seçmen kitleniz yok ise “Çok çalışmanız lazım anneciğim, çok" (!)
Bir siyasi partinin bayrağını taşımak için köşe yazısı yazıyorsanız o partinin mesajlarını iletecek 'Ulak' olarak görev yapıyorsunuz anlamına gelir. Bu kendi pencerenizden, kendi birikiminizle gördüğünüz, yaşadığınız, kokladığınız duyguları kendi kimliğinize sindirdiğiniz bir parti ile özdeşleştirmiş olduğunuz ya da hiç özdeşleştirmeden sadece hedefleriniz doğrultusunda kendinizi ifade ettiğiniz anlamına gelir. Bu da ne gazetecilik ne de köşe yazarlığıdır. Yıllardır bunu meslek olarak yapan insanlara karşın iki günde 'Ben oldum' gibi bir iddianız olmadığı sürece görüşlerinizi paylaşmanıza saygı duyarım ve 'İçini dökmek için yazıyor' derim.
Köşe yazarlığı konusunda örnek vermem gerekirse, tabi ki Ömer Faruk Eryılmaz’ı göstermem gerekir. İnandığı bir ideolojisi olan hatta ideolojinin siyasi önderi olduğunu iddia edenlere işi öğretecek birikimdedir. Velakin ideolojisi ile okuyucu üzerinde baskı kurmaya kalkmayan bir yazardır! Siyaseti bilmediğinden değil, çok iyi bilmesinden dolayı ince dokunuşlarla geçer kimselere yar etmez kalemini. Çünkü siyaset üstüdür yazacakları ve insan diline, yüreğine dayanır...
Gelelim siyasi konularda yazanlara... Siyasette tarafsız eleştiri yapabilecek kadar geniş açıdan bakabilmeye başladıysanız insanlar sizi severek okurlar. Yazdıklarınızı tartışırlar ve kaleme aldıklarınıza kızsalar bile bir yandan da içlerinden hak verirler ve okumaya devam ederler. Ancak önce kendinizi 50 satır methedip sonu ise hep aynen tekrarlanan bir şekilde Cezayir havasına bağlanıyorsa sizi sadece Cezayir havası için alkışlayanlar takip edecektir.
İdeolojisi doğrultusunda yazanlara ise o fikre daha farklı açılardan bakıp, neleri kapsadığını öğrenebilme fırsatı verdiği için ayrı bir saygı duyduğumu söyleyebilirim.
Bir de tabi ki reklamın kötüsü olur. Hem de çok fena olur. Çünkü siz eğer henüz hamken olmuş gibi davranıyorsanız ve ortalarda ego kasıyorsanız millet bu duruma güler. Gülmekle kalmaz o reklamını yapmak için çırpındığınız partiyi sizin kimliğiniz ile özdeşleştirir ve parti için inanılmaz bir itici güç haline gelirsiniz. Bu iticiliğin ileri yönlü olduğunu söyleyemeyeceğim. Cevap hakkı doğurmak istemediğim için adını vermediğim ulusal basındaki 'Kızılsın Alçı' ve onun hakkında konuşulanlar, partiler değişse de aynı yolda heba olacaklar için açık bir örnektir. Sadece onun kadar ünlü olayım ama ne olursam olayım! derdindekiler için ise hemen aşağıdaki örneği vermek istiyorum.
Coca-Cola içeceği ilk yapıldığı yıllarda içeriğinde morfin kadar etkili kokain maddesi bulunurmuş. İsmindeki Coca buradan geliyor. Ancak bu durum farkedilince mahkemeye kadar giden bir olay neticesinde kokain içermeyeceği hususunda güvence veren firma faaliyetlerine devam edebilmiş. İsminden ise Coca’yı, marka algısını değiştirmemek için kaldırmamış. Coca’sız olduğu halde kendini Coca Cola gibi görüp, öyleymiş gibi gezinenler için ürküyorum çoğu zaman. Birisi kapağı açıveriyor ve biraz da salladıysan o gaz ve köpük kabarcıkları bir anda taşıp ortalığı batırıyor.
Sevgiyle ve sağlıcakla kalın...
Telefon melodisi…
- Efendim, nasılsınız iyi misiniz? Yazı güzel olmuş di mi?
- Ya kızım ben sana öğretemeyecek miyim bir şey! Ne işi var yazının göbeğinde Ömer Faruk abinin? Telefonu yok mu sende? Ara ve söyle! Burası sizin birbirinizi övme alanınız mı?
Ah! Gerisini anlatmayayım. Gerçekten çok mağdur olabiliyorum. Tam bir saatlik gazetecilik ve köşe yazarlığı dersi ki! Bu nutku atmaya sonuna kadar hakkı ve gerekli birikimi olduğu için sessizce dinliyorum. Allah'dan yazılarımın virgülüne ellemeden yayınlar da ben dersimi dinlerim o da yazdığıma ellemez. Orta noktada buluşuruz...