Çeşmeleri “eski zaman kartvizitleri” olarak tanımlar, Sezai Karakoç. “Ölümsüz bir uygarlığın, ölümsüz kitabeleri” ve “sonsuz mezar taşları…” diye de ağıt yakar. Şair, modern mimariye yenik düşen çeşmelerin yazgısını “eski zamanların durmuş saatleri” olarak dile getirir. Çeşmeyi, İslam uygarlığına açılan bir pencere olarak görür. Çeşmelerin unutulmaya yüz tutmasının sorumlusu olarak da modern çağı ve “bu çağa yenik düşen toplumu..." işaret eder.
Türk kültürü içinde önemli bir yer tutan çeşmeler, insana ve diğer canlılara verilen kıymetin bir göstergesidir. Dinimizin temizlik hassasiyeti, “su hayrının sevabının çok olduğunun” dini kaynaklarda yer alması, ibadet için insanların daima abdest almak ihtiyacını hissetmeleri suya ve çeşmelere büyük önem verilmesine sebep olmuştur. Şehirlerin önemli noktalarına, Sebil (bedava) çeşmeler yapılarak, insanların bu çeşmelerden faydalanması sağlanmıştır.
Anadolu’yu dolaşan Güzel Sanatlar profesörü Alman W. Schütte çeşmelerle ilgili şu tasviri yapmıştır: Çeşmeler, Anadolu sokaklarının örgüsü içine, bayramlık elbiselerdeki pırlantalar gibi serpilmişlerdir ve insan, şehirde dolaştığı zaman, gözleri bu küçük veya nispeten büyücek yapılara, daima taze bir hazla dalar, gider...
Çankırı çevresinde yeterli miktarda nitelikli ve içilebilir su kaynağı olmaması yüzünden uzun yıllar su sıkıntısı çekilmiştir. Osmanlı döneminde sorunun çözümü için vakıflar kurulmuş, belediye kısıtlı maddi ve teknik imkânlarıyla çeşitli çalışmalar yapmış, ne var ki sorun tam anlamıyla çözülememiştir. İki farklı yerden kaynak suyu, toprak ve demir borularla kente getirilerek mahalle ve sokak aralarında bulunan çeşmelere aktarılıyordu. Sulardan biri şehrin batı taraflarından “toplama suretiyle” temin ediliyor, diğeri ise kentin kuzeyinde bulunan Merzi (Alanpınar) köyünden getiriliyordu. Ancak bu sular ihtiyacı karşılamamaktaydı. XX. Yüzyıl başlarında ise her iki noktadan getirilen sular şehir dâhilindeki toplam 45 çeşmeye dağıtılıyordu. İncili Çeşme, Söğütlü Çeşme, Saray Çeşmesi, Tatlı Çeşme ve Kadılar Çeşmesi gibi çeşmelerin yanı sıra 1889 yılında Çankırı’da, altı hamam ile Hatab Pazarında (Odun Pazarı) belediyenin işletmeciye kiraya vererek hem gelir elde ettiği, hem de esnafın genel kullanımına yönelik ihtiyaçlarını karşıladığı bir de havuz vardı(1).
Şehirlerin daima aynı manzarayı muhafaza edemeyecekleri ve asırlar boyunca büyük değişikliklere uğrayacakları muhakkaktır. Sokakların genişletilmesi, eski binaların yerine zamanın ihtiyaçlarına uygun yapıların yükselmesi, Çankırı’nın da çehresini değiştirmiş ve birçok hatıraları hafızalardan silmiştir. Çankırı’da Seksenli yıllara kadar mahalle aralarında yakın mesafelerde herkesin su ihtiyacını karşılayacak çeşmeler vardı. Bizim çocukluğumuzda mahalle maçı biter bitmez, çeşmeye koşulur, kana kana su içilir, el yüz yıkanır; muzurluk olsun diye de arkadaşlara su fışkırtılırdı… Bazı çeşmelerde, gelip geçenlerin su içmesi için zincirle asılı bakırdan bir tas (maşrapa) takılı olurdu. Büyük Cami’nin tatlı su çeşmesi vardı, çay demlemek için mutlaka bu su kullanılırdı. Su kesintisi olduğunda tatlı suyun başı ana baba gününe dönerdi. O dönemde su testileri revaçtaydı ve rahmetli çömlekçi Kadir Ağa Büyük Cami’nin üzerindeki deposuna kamyon kamyon mal yığardı.
Sokak çeşmelerinin işlevleri arasında hayvan sulamacılığı da vardı. Uzunyol’daki çeşmeden şehirde büyükbaş hayvan besleyenlerin, hanlarda konaklayan tüccarların, hafta içinde Çarşamba pazarına gelen köylülerin hayvanları yararlanırdı. Yol yenilerken(genişletilirken) üst üste atılan asfaltın yükselen zemini yüzünden çeşmelerimizin kimini kaldırıma gömmüşüz, kiminin sağını solunu dağıtıp, dönüp ne yüzüne, ne de etrafına bakmamışız. Teknesi parçalanmış, kitabesi çalınmış, ya okunmayacak duruma gelmiş, çöplük olarak kullanılan çeşmelerimiz… Sesinden başka, “dili” olmayan, akmayan çeşmelerimizin feryadına şehrin de, insanımızın da kulakları sağır. İlkokulda mandolin eşliğinde söylediğimiz şarkılardan aklımda kalan 2 satır var:
Gün gelir bu çeşme tıkanır akmaz,
Yüzüne en yakın dostların bakmaz!
O gün gelmiş ki; bir zamanlar gürül gürül akan çeşmelerimiz günümüzde artık akmıyor. Yüzlerine bakan da yok! Bir zamanlar şehrimize ve insanımıza hayat veren çeşmelerimizin bugünkü durumları içler acısı ne yazık ki… Çeşmelerimiz garip, sahipsiz ve suskun… Oyuncağı elinden alınmış çocuklar gibi mahzun, gözyaşları kurumuş dervişler kadar kederli. Artık su yerine gözyaşı akıyor çeşmelerimizden. Bu çeşmelere bakıp, utanç duymalıyız! Çankırı’da kültürel miraslarımızdan olan ata yadigârı çeşmelerimize sahip çıkamadık. Hepsini de göz göre göre kaybettik!
Yakın zamana kadar akar durumda olan kitabeli çeşmelerimiz: Çamaşırhane Çeşmesi, Kayabaşı Çeşmesi, Karataş Çeşmesi, İncili Çeşme, Ahşap Çeşme, Kavaklı Çeşmesi, Çukurbostan Çeşmesi, Uzunyol Çeşmesi, Büyük Camii Çeşmesi. Bunlardan başka kitabesi olmayan Buğday Pazarı Çeşmesi, Sarı Baba caddesinde Kadılar Çeşmesi, İmrahor Camisi yanında İmrahor Çeşmesi, İmrahor Camiinin biraz yukarısında Kağnıcı çeşmesi, Alagöz Camiinin yanında Alagöz Çeşmesi, Hacı Şeyhoğlu Camii yanında Yoğurtçu çeşmesini sayabiliriz.
Kitabe, çeşme hakkında bilgi veren, genellikle nâzım, nadiren nesir (düz yazı) olarak yazılan, yapının bânîsini (yaptıranı) belirterek ne amaçla, hangi tarihte inşa edildiği belirten levhalardır. Kitabeler genelde mermerden olup tek bir parça hâlinde çeşmenin cephesinde yer alır. Kitabeler niş içinde veya kemerin üzerinde bulunurlar.
Çankırı Çamaşırhane Çeşmesi’nin Kitabesi:
Niyet-i hayr ile her kim bıraka dehre eser
Olunur haşre kadar yâd o hayır ashab-ı
Böyle bir azamı hayrın hele inşa-ı içün
Çare-cu olmamış eslaf var iken icab-ı
Şimdi rehber olup erbab-ı hamiyet-mendan
Buldular menbaını terk ederek hab-ı
Tam sünuh eyledi tarih kalem-i mahirden
Came-şuy-haneden akdı yapılınca ab-ı (1303 Hicri /1896 Miladi)
Günümüz Türkçesiyle: Hayırlı bir niyet ile kim dünyaya bir eser bırakırsa, kıyamete kadar o hayır sahipleri yâd olunur. Böyle büyük bir hayrın, hele onun inşası için öncekiler bunu yapmaları gerekirken çare aramamışlardı. Hamiyetli insanlar şimdi bu işe rehber olup, uykularını terk ederek suyun kaynağını buldular. Hünerli kalem ile tarih tam olarak hatıra geldi: Suyolu yapılınca çamaşır yıkayanları evinden (çamaşırhaneden) aktı.
Yıkılmaya terk edilen, şehri utandıran AHŞAP ÇEŞMEMİZ
Buğday Pazarı Mahallesi Tosya sokaktaki iki cepheli çeşmenin kuzey cephesi tek, doğu cephesi üç bölümdür. Cepheler geniş, düz, ince yonum andezit kaplamalıdır. Bölümlerin arasına dört köşeli gömme kolonlar konmuştur. Kolonların üstünde profilli bir korniş vardır. Kornişin üstündeki yüzey çimento sıvanmış ve ahşaptan dik kemerli payandalarla geniş ahşap saçak üstünde üç yüzeyli alaturka kiremitli çatı vardır. Çeşmenin kitabesi kötü onarımlar sonucu kaybolmuştur. Alaturka kiremitleri Marsilya kiremitle değiştirilmiştir.Şu anki hali pel perişandır!
Bir Anadolu şehri olan Çankırı’da gelecek nesillere bırakmamız gerekirken, yok oluşlarını seyrettiğimiz çeşmelerimizden artık özür dilemek için de çok geç…
(1) Ömer Türkoğlu, Salnamelerde Çankırı - Sayfa 23