Çankırı’da ilk açılan sinema salonu, Çankırı Halkevi’nin “Evimiz” adlı sinema salonudur. Çankırı CHP yönetimi 1932 yılında Halkevi açılması için Ankara’ya yazılı önerge ile müracaatta bulunmuş, 1933 yılında ilk Çankırı Halkevi açılmıştır. 1941 yılında yapılan 2. Halkevi binası yani bugün “Atatürk Kültür ve Sanat Merkezi adını taşıyan bina” uzun yıllar Halk Sineması olarak Çankırılılar'a hizmet vermiştir.
Çankırı Halkevi’nin açtığı Evimiz Sineması, Alman Jack Röttenberg’e bir sesli sinema makinesi sipariş etmiş, gelen sinema makinesiyle 1936 senesinde Çankırı’da parasız gösterimler başlamıştır. Çankırı Evimiz Halkevi Sineması’nın faaliyete geçmesinden sonra Çankırılılar'a izlettirilen filmlerden bazıları şunlardır:
Trakya’dan Manevralar, Adana’nın Kurtuluş Bayramı, Harbiyeliler ’in Ankara’ya Gelişi, Atatürk’ün Ankara’ya Geliş, İsmet İnönü’nün Marmara Gezisi, Erzincan Zelzelesi, Hatay’ın Kurtuluşu vs.
1940’lı yıllarda sinemada ana filmden önce “Memleket Jurnali” adı altında 10 dakikalık haber filmleri gösterilmeye başlanmıştır.
1941 yılında Çankırı Halkevi başkanlığına vekâlet eden Gültekin Onay döneminde yapılan düzenlemelerle Evimiz Sineması, sahne gösterileri, konferans ve toplantılar için de kullanılır hale getirilmiştir. 1945 Ekim ayında sinema binasında çıkan yangında, sinema makinesi kullanılamaz hale gelmiştir.
Halk Sineması 1947 yılında Kerim Erten’e, 1949 senesinden itibaren de Çocuk Esirgeme Kurumuna kiralanmıştır. Çankırı’da bulunan Askeri Atış Okulu ’da aynı dönemde kendi imkânlarıyla sinema izlemiştir. Halk Sinemasından sonra Çankırı’da açılan 2. Sinema salonu Sosyal Sigortalar Kurumunun sahibi olduğu Büyük Sinemaydı.
Bizim çocukluğumuzda Çankırı’da yazın faaliyet gösteren 3 tane de açık hava sineması vardı ki; bunlar Güneş, Kısmet ve Yıldız sinemalarıydı. Güneş Sineması istasyon meydanındaki eski kavun pazarında, Kısmet sineması Güneş İlkokulunun yanında, Yıldız Sineması ise şimdiki Karatekin Hastanesi’nin arkasında bulunuyordu. 1958’de Çankırı’nın yaşadığı sel felaketinde yok olan Güneş Sineması’nın 50 metre kuzeyindeki Dilek Sinemasını, Rahmetli Abalı’nın evinin karşısındaki (Eski Çağdaş otobüs firmasının yazıhanesinin bulunduğu yer) Melek Sinemasını ve Çankırı Orduevi Sinemasını da Çankırı’da sinema tarihçesine eklemeden geçmeyelim. Piyade Atış Okulu sinema teknisyeni Ahmet Şapçı’nın adını da Çankırı’da sinemalı yılların emektarı olarak zikredelim…
Atatürk Kurtuluş İlkokulu’nda her ay Milli Eğitim Bakanlığı Film Eğitim Merkezinin hazırladığı filmleri okulumuzda izlerdik. Öğrencilerin izlemesi faydalı filmler için de okulca sinemaya giderdik. Halk Sinemasında oynatılan Sidney Poitier’ın başrolünü oynadığı “Sevgili Öğretmenim” filmini çok iyi hatırlıyorum. Çankırı Orduevi sinemasına da birçok kez sınıfça gittiğimizi biliyorum. Rahmetli Zahide öğretmenimiz, "Thomasina" adlı bir kediyi konu alan ve hiç bir zaman hafızamdan silinmeyen bir filme de götürmüştü…
Birçok faaliyete de ev sahipliği yapan sinema, o yıllarda Çankırı için çok önemli kültürel ve sosyal bir mekândı. 1960’ların sonunda Amerikan çizgi roman kahramanları ortalığı kasıp kavuruyordu. Okullarda Amerikan süt tozunun dağıtıldığı bu dönemde gençlerin hayal dünyasını da Amerikalı kahramanlar Teksas, Tommiks, Zagor, Kaptan Swing vb. çizgi karakterler süslüyordu! Çankırı’nın tek gazete bayisi Nergizler’in peynir ekmek gibi sattığı Teksas, Tommiks sınıflara gizlice sokulur, öğretmenler ya da anne babalar görmesin diye ders kitaplarının içinde gizli, saklı okunurdu.
Sinema önlerinde kurulan mini tezgâhlarda değiş tokuş yapılır; bu kitaplara eğer sadece şöyle bir hızlıca bakılacaksa 5 kuruş ödenirdi. Eğer tamamı okunacaksa, fiyat 2 hatta 3 katına çıkıyordu.
Amerikalı kahramanların karşısına 1960’ların başında önce özbeöz Türk olan Karaoğlan, sonra Malkoçoğlu, ardından da 1967 yılında Tarkan çıktı. Karaoğlan serisi büyük bir ilgi gördü. İlgi o denli yüksekti ki, Karaoğlan'ı çizen Suat Yalaz kendi yazıp yönettiği ve yapımcılığını üstlendiği Karaoğlan filmiyle beyazperdenin hâkimiyetini eline geçirdi. Karaoğlan'ı Kartal Tibet'in canlandırdığı filmin tahminleri alt üst eden gişe başarısı sonunda, kahramanın diğer maceraları da peş peşe çekildi. Suat Yalaz, Yeşilçam'a tam 7 Karaoğlan filmi armağan etti. Televizyonun sinemayı hayatımızdan silmesine kadar yani “1960’lı yıllar ve 70’li yılların başlarında” yaz aylarının vazgeçilmez eğlencesiydi açık hava sinemaları. İlkbaharın ortalarında yazlık sinemalarda hummalı bir çalışma başlar, sezonun açılacağı Haziran ayına hazır hale getirilirdi. Açık hava sinemasının perdesi briketten örülmüş yüksek bir duvardı, kireç badana ile muhakkak boyanır pırıl pırıl olurdu. Yeşilçam’ın zirve yıllarının simgesi olan açık hava sinemalarında bazen filmin sesini dışarı verirlerdi. Sinemaya gidemeyen çocuklar, sesini dinlemekle yetinirlerdi.
Gündüzleri evlilik merasimlerinin ilki olan söz kesme, şerbet içme ve düğünler burada yapılırdı. Çocukluğumda sinemada yapılan birçok düğün derneğe gittiğimi biliyorum. Sinema kapısının girişinde kulübemsi gişenin penceresinden bilet alınır, bu biletler girişteki eleman tarafından “kulağı kopartılarak” yırtılırdı. Filmlerden önce müzik yayını yapılır, o yılların popüler şarkıları yüksek sesle çalınırdı. Ses düzeni kapalı sinema salonlarınla kıyaslanınca oldukça kötüydü. Tek bir hoparlör sahnenin ortasında durur, öndekiler sesten rahatsız olurken arkadakiler az işitirdi. Filmler genellikle o sene kışın kapalı sinemalarda oynayan filmlerden seçilirdi. İzlenmiş olsalar bile açık sinemalarda önemli olan yaz keyfini çıkararak, vakit geçirmekti. Açık hava sinemalarına ekseriyet ailece gidilir ama otururken büyük küçük ve kadın erkek hiyerarşisi uygulanırdı.
O zamanın film makinaları 32 milimlikti. Yeterli ışık, iki kömür arasında meydana gelen ark vasıtasıyla sağlanıyordu. Çıkan yüksek ısı da soba borusu vasıtasıyla dışarı veriliyordu. Bazen film sarma delikleri arasındaki hatalardan dolayı duraklama olunca film erir ve görüntü kesilirdi. Makinist kopan yeri asetonla yapıştırır ve filmin devam etmesini sağlardı. Bu işlem bazen uzun sürer ve seyircileri çileden çıkartır; seyirci makinisti arızayı gidermesi için ıslıklarla teşvik(!) ederdi. Yoğun ıslıklama faslı “Makiniiiist, uyumaaa!” haykırışlarıyla tavan yapardı. Kimi zamanda filmin sesi gider, bu defa ıslıklar eşliğinde “makinisttt sesssss…” diye çınlardı ortalık. Açık hava sinemalarının vazgeçilmezleri: Kabak veya ay çekirdeği, patlamış mısır ve illaki de gazozdu. Yaz sinemalarında sigara içilir, izmariti de perdeyle ilk seyirci hizasındaki boşluğa büyük bir maharetle fırlatılırdı. Koltuklu sinema salonlarındaki lüks, açık hava sinemalarında yoktu. Halk tipi olan açık hava sinemalarında koltuk yerine birbirine uzun kalın çıtalarla çivilenmiş sıralar halinde tahta iskemleler bulunur; özellikle hanımlar gelirken mutlaka minder getirirdi. Oynayacak filmin afişleri Çankırı’nın en hareketli noktalarındaki ağaçlara ve elektrik direklerine asılan tahta paravanlara monte edilirdi. Belli yerlerde iki ayaklı, tahta afiş stantları olur, üstünde sinemanın adı, altında da filmin afişi bulunurdu.
1965 - 1972 yılları Kovboy (Western) filmlerinin at koşturduğu yıllar olmuştur. Sinemada film çıkışında çocukların "dıgıjınnn dıgıjınnn!" ünlemelerindeki silâh sesleri sokak aralarında çınlardı. Kovboy filmleri, çocuklar arasında kovboyculuk oyunu'nun kalıcı olmasında da baş etmen olmuştu. Çankırı sokaklarında “Komen” diye bir oyun oynanırdı. Çocuklar; dağılın komutuyla ellerinde tahtadan yapılmış tabancalarla önce sağa sol kaçıp saklanır, sonra da kovboy filmlerindeki gibi etrafını kolaçan ederek birbirine oyun icabı ateş ederek vurmaya çalışırdı. Tabancasını erken çeken “komen, komen!” diye sözle ateş edip vurduğu arkadaşını oyundan çıkarırdı.
Büyüklerimiz gibi, biz çocuklarında en büyük eğlencelerden biri idi açık hava sinemaları… Mevsimi gelipte açılmaları büyük bir sevinç yaşatırdı, keza mevsim sonu kapanmaları da hüzün vesilesi idi...
Seksenlerin başlarında hepsi teker teker kapandı. Oysa heyecanla afişlerine bakılır, “hangisine gidelim?” programları yapılır, ailecek çok keyifli vakitler geçirilirdi. Hem gidiş, hem dönüşte dondurmalı, limonatalı, keşküllü muhabbetler yapılırdı… Sinemaya araba ile gidilmezdi hiç, aynı zamanda keyifli ve sağlıklı bir yürüyüştü Çankırı'daki her sinema gecesi…