"Geçmişte Türk Milleti İslam’ın bayraktarı idi ve yine öyle olacaktır. Bundan, hiç şüpheniz olmasın! Allah’ın izniyle bu güzel millet, yine dünyadaki şerefli yerini alacaktır."
(Astarlızade Hilmi Efendi)
Milli Mücadelenin bıçak sırtı yıllarıdır… (1)
Çankırı Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı (2) Encümen-i Liva azası Astarlızade Hilmi Efendi cepheye gitmek üzere Ankara’ya gelir. Onun Ankara’ya gelişinden haberdar olan Atatürk bizzat gerçekleşen görüşmede;
“Bizim sizin cephedeki fiziki varlığınızdan ziyade ilminize ihtiyacımız var ve bu yönde sizden istifade etmek isteriz Hocam…”
“Dikmen’de açacağımız Subay Okulumuzda hocalık yaparsanız, minnettar oluruz…” sözleriyle bir teklifte bulunur.
Bu görüşme sonrası, şimdiki Harp Okulu olan Subay Okulunda 2 yıl öğretmenlik yapar Astarlızade Hilmi Efendi. Bu süre zarfında kendisine Çankırılı Bekir ve Hacı Ali isimli 2 emir eri tahsis edilir.
Annesi Seyyide olan Hilmi Efendi eğer kendi isteği olmasa, askerlik yapmayacaktı çünkü o yıllarda seyyidler askerlikten muaftı. (Seyyitlik belge ve mührünü İstanbul’da tahsil yaptığı dönemde almıştır.)
Astarlızade Hilmi Efendi, Atatürk’ü 23 Ağustos 1925 günü Çankırı’ya gelişinde Kalecik’te karşılayan heyette Çankırı müftüsü Ata Efendi ile birlikte yer almıştır.
Annesi Sıdıka Hanım oğlu Mehmed Hilmi’nin yetişmesi için özel bir çaba harcar. Oğlunu 2,5 yaşından itibaren Büyük Cami'ye sabah namazına götürüp getirir. 7 Yaşında Kur'an-ı Kerim'i hıfzeder. Babasının manifatura dükkânında çalışırken, diğer yandan da annesinin desteğiyle Büyük Cami yanındaki medresede Mecburi Efendi'den sarf ve nahiv ilimlerini tahsil eder. Dergâh eğitimini Kastamonu’da tamamlar.
Astarlızade Hilmi Efendi Ahmet Mecbur Efendi ve Çerkeşli Mehmet Hilmi Efendi’den aldığı icazetin akabinde İstanbul’da astronomi, hukuk, matematik, tıp ve ziraat eğitimi almıştır.
5 Yabancı dil bilen Hilmi Efendi, 1908 senesinde en güzel Fransızca konuşan Türk olarak da, Fransız Elçiliğinden belge almıştır.
Tekke ve zaviyelerin kapatıldığı dönemde kendi dergâhı olan Kasr-ı Arifan ile ilgili yazışmaları ve hukuki takibi bizzat kendisi yapmış ve dergâhı kapanmamıştır. (Dergâh bahçesinde Astarlı ailesine ait 36 kabir bulunmaktadır.)
Osmanlı'da şehirler kurulurken, nasıl ki bir suya taş attığınızda halkalar merkezden başlayarak yayılır, aynı şekilde önce bir cami yapılır ardından da halka halka evler ve iş yerleri inşa edilirdi. Bu aynı zamanda eski uygarlıklardan süre gelen bir uygulama idi…
Osmanlı coğrafyasında tek minareli selatin camisi Çankırı Büyük Cami’dir.
Büyük Cami’nin yapımına Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle başlanır…
Padişah seferden dönmeden cami ibadete açılır. Bunu duyan padişah emir verir mimarın kolu kesilir, sürgün edilir. Caminin yıkılmasını emreder.
Çankırı’nın ileri gelenleri Astarlı Ömer Efendi’nin (3) Büyük Caminin yıkılmaması için ricacı olmasını isterler. Ömer Efendi’nin ricasıyla bir kısmı yıkılan Büyük Cami’nin ayakta kalan yarısı ibadete açılır.
(1) Bu yazı, Fehmi Sevgili’nin anlatımıyla kaleme alınmıştır.
(2) ÇANKIRI MÜDAFAA-İ HUKUK TEŞKİLATI
Reis: Balcızâde Müftü Atâ Efendi
Azalar:
Şeyhzâde Hilmi Efendi (Encümen-i Liva azası)
Palancızâde Hacı Şükrü Efendi (Meclis-i İdare azası)
Dolmacızâde Cemal Efendi (Belediye Reisi)
Kâtip ve Veznedar: Saraçzâde Hasan Efendi
Dumluzâde İsmail Efendi
Fevzizâde Abdullah Efendi
(Belgelerle Türk Tarih Dergisi, 1986, s.8)
(3) Kanuni Sultan Süleyman İran seferine giderken Çankırı’ya uğrar. Herkes bu ziyaretten memnun olarak padişahı ziyarete gelir. Padişah; “beni ziyaret etmeyen kaldı mı?” diye sorar.
Hacı Ömer isimli bir zatın halvette olduğu için gelmediği söylenir. Padişah; “o zaman biz onu ziyaret edelim...” der. O vakitler Hacı Ömer Efendi bu günkü dergâhın bulunduğu yerde küçük bir kulübede tefekkür halindedir. Padişah, onun huzurunu bozmak istemez. Zatın yüzü ve bedeni beyaz bir astar ile örtülüdür. Padişah “bu astarlı zat büyük bir evliyadır, huzurunu bozmayalım…” diyerek oraya cami, medrese ve hamam yapılmasını emreder. İşte Ömer Efendi, Mehmed Hilmi Efendi’nin 450 sene önceki dedesidir. Astarlızade lakabı ve soyadı ondan yadigârdır.