10 Ocak 1864’te İstanbul’da doğan Profesör Ömer Ferit Kam, II. Abdülhamid’in doktorlarından Ahmet Muhtar Paşa’nın oğludur. Dedesi Birinci Ordu meclis kâtipliğinden emekli Sadık Efendi’dir. Ferit Kam’ın Çankırılı dedeleri Deli Kurdoğulları lakabıyla anılırdı. Annesi, Defterdar Atıf Efendi’nin torununun kızı Fatma Fıtnat Hanım’dır. Fatma Fıtnat Hanım’ın dedeleri Çankırı’nın Çerkeş ilçesinden olup‚ Molla Kuzu olarak bilinirlerdi. Ferit Kam, baba ve anne tarafının bu lakaplarını anımsatarak: "Nasıl olmuş da kuzu ile kurdun bir araya gelmesinden biz ortaya çıkmışız?" dermiş(1).
Ahmet Muhtar Paşa ilim ve sanat adamlarını sever, onları konağında ağırlardı. Ferit Kam, bu toplantılara katılan Tamburî Ali Efendi'den müzik dersleri almıştır. İlköğrenimine Beylerbeyi Rüştiyesi’nde başladı. Babası tarafından Mekteb-i Tıbbiyye'ye kaydettirilen Ferit Kam, iki yıl sonra okulu bırakarak 1882'de Mekteb-i Hukuk'a girdi, babası vefat edince buradan da ayrıldı. Ferit Kam Polonyalı Hayrettin'den Fransızca, Keşmirli İskender Efendi'den Farsça, Fehmi Efendi'den Arapça ve baba dostu Nüzhet Efendi'den çeşitli özel dersler alarak kendisini yetiştirdi. Mustafa Asım Efendi'nin Fatih Camii’ndeki huzur derslerine devam ederek 1905'te icazet aldı. Ferit Kam, Fransızcasını ilerleterek 16 Haziran 1887'de, Bâb-ı Âlî Tercüme Odası'nda stajyer olarak memuriyet hayatına başlar.
1889’da Fatma Rukiye Hanım'la evlendi. Bu evlilikten 3 kız, 2 erkek evlatları olmuştur.
Ferit Kam 1913 yılında, Abbas Halim Paşa tarafından Avrupa'ya gönderilir. Fransa, Almanya, İsviçre ve Avusturya'ya dair gözlemlerinden oluşan notları "Avrupa Mektupları" adıyla yayınlanmıştır. 1 Ekim 1887'de Beylerbeyi Rüştiye Mektebi Fransızca muallimliğine tayin edildi.
5 Ocak 1914'te Darülfünun Edebiyat Medresesi Edebiyat-ı Türkiye müderrisliğine atandı. 16 Şubat 1914 tarihinde, tercüme kaleminden kendi isteğiyle emekli oldu. Ferit Kam, 1 Eylül 1917’de Medrese-i Süleymaniye Felsefe-i Umumiye Tarihi müderrisliğine ve 2 Nisan 1919 Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmiyye azalığına tayin edildi. 20 Mayıs 1924'te de Darülfünun İran Edebiyatı Tarihi müderrisliğine atandı. Dârü’l-hikmeti’l İslâmiye üyesi olduğu 1919-1920 yıllarında Şeyhülislam tarafından görevlendirilerek, Ayasofya’da vaazlar vermiştir.
1928’de, dinde reform ve modernleşmeyi görüşüp üniversite kanalıyla Milli Eğitim Bakanlığı’na teklifte bulunmak üzere, Prof. Mehmet Fuat Köprülü başkanlığında, birçok ilahiyatçı, psikolog ve mantık profesörünün aralarında bulunduğu bir komisyon kurulmuştu. Komisyon hazırladığı raporda “Oturacak sıraları, gardıropları olan camilerden, temiz ayakkabılarla camilere girilmekten, ibadet dilinin tamamen Türkçe olmasından söz edilmekte ve bu yönde tavsiyelerde bulunulmaktaydı…” Ayrıca, “Camilere yerleştirilecek müzisyen ve müzik aletlerine duyulan ihtiyaçtan dolayı, Modern ve kutsal enstrümantal müzik ihtiyacı acildir…” (2) denilmekteydi. İşte bu heyet üyeleri arasında bulunan Ömer Ferit Kam, camilerimizi adeta birer kilise haline getirmeyi amaçlayan projeye imza koymamıştı. Dinde reform projesine imza koymayan Ömer Ferit Kam da üniversitelerin yeniden yapılanmasından sonra dışarıda bırakıldı ve kendisine görev verilmedi. Dârülfünun'un üniversiteye dönüştürülmesiyle 31 Temmuz 1933'te açıkta kalması üzerine tepkisini şu kıtayla dile getirdi:
Eğer maksûd ise tekmîl-i zillet
Hemân tahsîl-i ilme eyle gayret
Koğulduk âkıbet Dârülfünûn'dan
Budur bizde mükâfât-ı fazîlet.
Ferit Kam, 10 yıl aradan sonra 23 Mart 1943'ten vefatına kadar, Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nde edebiyat dersleri verdi. Çok kuvvetli bir hafızası olmasına rağmen, her meseleyi ilgili kaynaklardan bulup bilgisini kontrol ederdi. Bu titizliği ve şüpheciliği sebebiyle vehimli biri olarak tanınmış ve yakın dostları "Deli Ferit" lakabını takmışlardı. Şair, yazar, fikir adamı Ferit Kam, 22 Mayıs 1944 günü Ankara'da vefat etti. Kabri, Ankara Cebeci Asri mezarlığındadır.
Ömer Ferid Kam’ın, okuyucu ile buluşması büyük ölçüde Akif’in gayretleriyle olmuştur. Yazı ve şiirleri Sırat-ı Müstakim, Sebilürreşad, Peyam-ı Sabah, Ceride-i İlmiye ve Mahfil gibi gazete ve mecmualarda yayımlanmıştır. Şiirlerinde “Ferid” mahlasını kullanmıştır.
Mehmet Akif, Ferit Kam’ı çok sever ve ona “yâr-ı cânım”, “Üstad-ı hakîmim” derdi. Ferid Kam’da ona “enîs-i ruhum” diye mukabelede bulunurdu. Akif, ona komşu olabilmek için evini Ferit Kam’ın evinin bulunduğu Beylerbeyi’ne taşımıştı. Ömer Ferid Kam, Ankara’ya geldiğinde, bugünkü Hacettepe Üniversitesi Kampüsü’nde yer alan Taceddin Dergâhı müştemilâtından kendisine ayrılan bir evde kalarak, komşusu Akif’le olan dostluğunu Ankara’da sürdürür.
Ferit Kam: simyadan kimyaya, astrolojiden tarihe, kelamdan tasavvufa, edebiyattan felsefeye kadar çok geniş bir alana ilgi duymuştur. Bu yönüyle o tıpkı bir ayaklı kütüphane gibidir. Özellikle edebiyat tarihine dair olan derin bilgisi, edebiyat metinlerini açıklamadaki mahareti ve engin kelime bilgisi ile abide bir şahsiyettir. Umman Baba denmesi de bu yüzdendir.
KİTAPLARI:
Türrehât
Âsâr-ı Edebiyye Tedkīkātı Dersleri
Şerh-i Mütûn
İran Edebiyatı Tarihi
Afgan Şairleri
Felsefe Lugatçesi
Dinî Felsefî Musâhabeler
Vahdet-i Vücûd
Avrupa Mektupları
Ömer Ferit Kam’ın Oğlu, Mehmet Ruşen Ferit Kam (1902-1981) Kemençe virtüözü, musiki hocası ve araştırmacıdır. Ruşen Ferit Kam, Tamburi Cemil Bey’den sonraki en büyük kemençe virtüözü sayılır. Kam’ın bilinen tek bestesi “Bir nevci- vandır, âşub-i candır…” dizesiyle başlayan hicazkâr şarkıdır.
1. Süleyman Hayri Bolay, Ferit Kam, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, s. 7, Ankara, 1988
2. Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2000, sf. 409-410