Ölüm… Her canlının yaşayacağı kaçınılmaz son…
Ve insanoğlu için ölüm İslam inancına göre “ebedi hayat”a giren ilk kapı…
Kaçmak ya da korkmak fayda etmeyen beyhude bir çırpınış…
Oysa ”korkmak” ya da “ölüm korkusu” içerisinde bir hayat sürmek birçoğumuzun tercihi olabilir…
Peki ya “kaçmak” (!)
İşte o imkansız… Er ya da geç bizleri de “ölüm” bir yerlerde beklemekte…
Vakit, saat ve o an gelince yaşayacağız…
“Nereden çıktı bu ölüm mevzusu” (?) dediğinizi duyar gibiyim…
Sevdiğim bir dostum, geçtiğimiz sıcak saatlerde “anne”sini toprağa verdi… Ben de cenaze töreni için Çankırı’ya koşa koşa gitmenin zevkini yaşadım…
Mevzubahis “dostum” olunca, böylesi bir görevi ifa etmek de kaçınılmaz olarak “farz” oluyor…
Böylesi bir olay olmasaydı, ben bu cenaze törenine katılmamış olsaydım, Çankırı’da “ölüm”ün ne derece zor olduğunu bunca yıl geçti, bir o kadar daha yıl geçse yine de anlayamazdım!
Çankırı’da ya da gurbette “ölüm”le tanıştın ve sevdiklerine vasiyetini açıkladın:
-Beni Çankırı’ya gömün!
Nereden bileceksin ki başına gelecekleri!
Sen daha önce hiç ölmedin ki!
Sevdiklerin senin için hiç “cenaze” töreni düzenlemek zorunda kalmadılar ki!
Sevdiklerin senin için hiç “mezar” kazdırmadılar ki!
Mezarlıklar Müdürlüğünü arıyorsun, “cenazem var” diyorsun ve…
Çok değil bir saat içerisinde cep telefonundan bilinmedik bir numara sana ulaşıyor:
-Abi, başın sağolsun! Allah rahmet eylesin! Mezarı ben kazacağım!
Eeeee….
Devam ediyor:
-Abi, mezar kazma ücreti 140 tl!
İster istemez şu soru geliyor hemen aklına:
-Parayı nereye yatıracağım?
-Abi, parayı bana vereceksin… Ben senin işini halledeceğim!
Ihhhh!
Çaresizsin… Canın zaten yanık! Karşındaki “mezar kazıcısı” ile polemik yaşayacak ne halin var ne de zamanın:
-Tamam kardeşim… Sen işe başla ben seni bulurum!
-Gerek yok abi! Biz seni buluruz!
Mezar kazıldı mı kazılmadı mı diye Sarıbaba’daki nokta yere gittiğinde, karşındaki zat-ı muhterem, hem işini yapmaktadır hem de “Abi merak etme, yarım saatlik işimiz kaldı! Sen şu 140 lirayı bir versen” (!)
-Makbuz!
-Yok abi!
İstenilen ücreti vermek zorundasın… Ve kuzu kuzu o paraları karşındaki “gömücü”ye verirsin!
Hoca ezanı okur, vakit namazı kılınır, daha sonra musalla taşı önünde cenaze namazı ve “rahmetli” ile birlikte Sarıbaba yolu…
Eda ile defin işlemi gerçekleşir…
Dualar okunur… Ve ayrı bir stres daha yaşarsın…
Ama hepsi bir yana kafanın bir tarafını kemiren soruya cevap arar durursun o iki karış toprağın önünde:
-Bu ölü soyucuları kim?
Evet… Çankırı Belediyesi’nin Mezarlıklar Müdürlüğü bünyesi içerisinde “gömücüler”in aldığı (bugün için 140 tl) ücretin “makbuzu” neden yoktur?
-Böylesi bir hizmetin karşılığı alınan para için neden makbuz verilmez?
Bu sorunun yanıtını Çankırı Belediyesi içerisinde aradığımda karşıma şöyle bir yorum çıktı:
-Deveye sormuşlar ‘neden boynun eğri?’ diye… Cevap vermiş: Nerem doğru ki!
Ben Çankırı Belediyesi için böylesi bir benzetmeye katılmıyorum…
Ve bu köşeden Sayın Başkan Dinç’e sesleniyorum:
-Bu soygunun ya adını koy, ya da…
Ömrünüz uzun mu uzun, haftanız güzel mi güzel olsun…