Panayır, alışveriş amacıyla kurulan, çok sayıda kişinin katılımıyla oluşan 'Büyük Pazar' diyebileceğimiz ticarî bir faaliyettir; panayır aynı zamanda, sosyo-kültürel yapısıyla somut ve somut olmayan kültürel mirasın oluşması ve yaşatılmasını sağlayan bir gelenektir. Eskiden ekonominin kapalı bir yapıda olması, ürünlerin pazarlanmasında panayırlara önemli işlevler yüklüyordu. Bir yerleşim yerinde ve yılın belirli zamanlarında kurulan panayırların en yaygın olanları eşya ve hayvan panayırlarıydı. Panayırlar, eski etkinliklerini yitirmekle birlikte, günümüzde de kurulmakta, alışveriş işlevinin yanı sıra güreş, çadır tiyatrosu, ip cambazlığı gibi çeşitli gösterilerin yer aldığı eğlence yeri işlevlerini de sürdürmektedirler.
Yapraklı Panayırı'nın Anadolu’daki en eski panayırlardan biri olduğu bilinmektedir. Bazı kaynaklar Orta Çağdan itibaren bu panayırın kurulmaya başladığını ileri sürse de, mevcut kayıtlar panayırın 1200’lü yıllarda, Selçuklu Döneminde kurulmuş olma ihtimalini kuvvetlendirmektedir. 18. Yüzyıl Osmanlı Panayırları incelendiğinde Çankırı Yapraklı Panayırı'nın; Amasya, İzmir-Buca, Balıkesir, Çan, Gönen, Zile panayırlarıyla birlikte Anadolu’da kurulan ve merkezî otorite tarafından organize edilen, büyük ölçekli 7 ulusal panayırdan biri olduğunu görüyoruz(1).
Kâtip Çelebi (1609-1657), Çankırı’dan "Kasaba-i Mamure" diye bahseder. Çankırı’nın hanlarının ve çarşılarının çok bakımlı olduğunu yazar. Tuht yakınında Yapraklı denilen yaylakta, her sene panayır kurulduğunu anlatır.
Fransız gezgin Vital Cuınet, Çankırı’ya bağlı ve Çankırı'ya göre kuzeydoğuda yer alan Toht (Yapraklı) nahiyesinin Çankırı'ya uzaklığının 25 km olduğunu ve nahiyenin nüfusunun 2.236 Müslüman, 80 Grek Ortodoks ve 39 Ermeni olmak üzere 2.355'e ulaştığını belirtmekle kalmamış; "eskiden beri Hıristiyan ve Müslüman halk, her yıl baharda Yapraklı ve Elmalı Dağı'na çıkarak panayırlar düzenlemektedirler. Önemli olan bu panayırlardır..." ifadesine de yer vermiştir.
Yapraklı Panayırı, Çankırı’nın Yapraklı ilçesine bir saat mesafede, 1780 m yükseklikteki Yapraklı Yaylası’nda Panayır Tepe veya Doruk olarak isimlendirilen yerde kurulmaktaydı. Panayırın etrafı ormanlarla çevrili olup panayırın kurulduğu yerde farklı su kaynaklarından beslenen ve 40 musluktan oluşan bir panayır çeşmesi vardır. Panayırın ilk kurulduğu zamanlarda alışveriş, ağaç dallarından oluşan gölgeliklerde yapılmıştır.
“Çankırı’nın zenginliğini, Yapraklı Panayırı'yla anlatırlardı. Yapraklı Panayırı'na Anadolu’nun her şehrinden, Hint’ten Yemen’den tüccarlar gelirmiş. Bu panayırdaki bir aylık hareketle gelen gelir, insanlara bir sene yetermiş. Büyükannemin büyükannesi anlatırmış, Yapraklı Panayırı olduğu zaman her hafta, her eve bir eşek torbası sarı lira gelirmiş. Koyacak yer bulamazlarmış. Yastık kılıflarının içini boşaltıp, oraya koyarlarmış.” (2)
Halk Ozanı Kaygusuz Abdal (1341 - 1444) bir şiirinde Yapraklı Panayırı'ndan şu dörtlükle bahseder:
"Gider Yapraklı’ya alırım tosun
Boyunduruk bilmez, acemi olsun.
Müşteri gelince semizce bulsun
Bazı bilmezlere torlak satarım.”
Çankırı Panayırı
"... Çankırı’ya altı saat mesafede vilayetin şarkiyatındaki Yapraklı Dağında her senenin Eylül ayında ve ayın bedir halinde bulunduğu zaman bir panayır kurulurdu. Bu panayır Cuma namazını müteakip başlar, Pazar akşamına kadar iki buçuk gün kurulur; ertesi gün şehre nakledilerek Salı gününden ertesi hafta Çarşamba akşamına kadar devam ederdi... Dağdaki derme çatma dükkânların adedi resmi bir kayda nazaran 999 idi. Üzeri çam dallarıyla örtülü, etrafı bir iki tahta ile çevrili bu dükkânlardan çarşılar vücuda gelirdi. Hint’ten, Fas’tan, Mısır’dan, Suriye’den, Acem’den ve Anadolu’nun her tarafından gelen tacirler manifaturacı, ıtriyat ve baharat, kuyumcu, mücevheratçı, saraç, ayakkabıcı ve hatta esir ve cariye çarşıları vücuda getirirlerdi. Büyük mikyasta hayvan alım satımı olurdu.”
Ne zamandan beri kurulduğu malum olmayan ve fakat bidayette emtia ve eşya mübadelesi ile başladığı meşhur olan bu panayırda bu mübadeleler yanında efkâr ve eşarda teati edilir; hariçteki ilmi, edebi cereyanlar, siyasi hareketler bu 10 gün içinde anlaşılırdı. Çünkü panayıra koşan erbabı ticaretle beraber hokkabazlar, köçekler, orta oyuncuları, maskaralar gibi halkı eğlendirecek sanat erbabı da gelirlerdi ve bu meyanda bilhassa (Saz Şairleri) büyük hürmet görürlerdi. Arapların Sok-ı ukazına nispetle Orta Anadolu’nun göbeğinde kurulan bu panayır daha mühimdi. Çünkü buraya İslam memleketlerinden, Anadolu ve Rumeli’den tacirlerle beraber şairlerde gelirler, şiir mübadele ve müsabakasında bulunurlar, şöhretlerini etrafa yayarlardı. Şüphesizdir ki; her tacir memleketine maddi kârı ile beraber bir kaçta yabancı veya Çankırılı Şairlerin şiirleri ile dönerdi.
Erzurumlu Emrah, Geredeli Dertli, Konyalı Şemi, Kalecikli Mirad, Everekli Seyrani, Tokatlı Nuri, Beşiktaşlı Kedayi, Bayburtlu İrşadi gibi âşıklar bu panayırlarda çalmışlar; Çankırılı Hürrem Cünuni, Mefhari, Sabri, Hayri, Zahmi, Yadi, Rindi gibi saz ve kalem şairleriyle çarpışmışlardır. İşte bu panayır münasebetiyledir ki; Çankırı kadar saz ve söz erbabının uğradığı, izler bıraktığı memleket enderdir. Ankara, İstanbul Şimendifer hattının açılması üzerine Çankırılı tacirlerin İstanbul’la münasebete girişmeleri de panayırın dağılmasına sebep olmuştur. Şehirde her sene kurulmakta olan panayır yalnız hayvan ve zahire alış verişine münhasır kalmış gibidir. Üç gün devam etmektedir(3).
Panayır zamanı sekiz fırın ekmek yapmasına rağmen fırınlar kalabalığa ekmek yetiştirememiştir. Yapraklı halkı da yöresel ekmeklerinden yapıp satarak hem gelenlerin ekmek ihtiyacını karşılamış hem de kendilerine gelir sağlamışlardır. Panayır öncesinde yerlerini hazırlayan ekmek ve su satıcıları gelenlere su ve ekmek satarak neredeyse bir yıllık gelirini kazanmıştır. Evlenecek kişiler panayırdan elde ettikleri gelirle düğünlerini yapmışlardır. Ayrıca evlenecek çiftler düğün eksiklerini de panayırdaki ürünlerden temin etmişlerdir(4).
19. yüzyılın sonuna kadar devam eden Yapraklı Panayırı, Çankırı Merkez'de 1967 yılına kadar varlığını sürdürmüştür. Artık günümüzde Panayır denince, akla gelen tek şey Panayır helvasıdır... Adını tarihe karışan panayırlarımızdan alan Çankırı Panayır helvamız; Çankırı'nın Yapraklı ilçesinden geçmekte olan İpek Yolu ticaretinin canlanmasıyla kurulan panayırlarda tüccarların bu helvayı Çankırı’ya getirmesiyle, Çankırı da gelenek halini almıştır. Bu helvaya Kurşunlu yöresinde sert ve parçalanmasının zorluğu nedeniyle Öküz helvası denir. Ayrıca bu helva Çankırı yaren kültüründen dolayı Yaren helvası, yine sert olmasından dolayı Taş helva ve cevizli helva olarak da adlandırılmaktadır. Yapraklı’daki bazı çarşıların isimleri, nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar ulaşmıştır. Manifaturacılar Arastası, Bağdat Çarşısı, Acem Çarşısı ve At Panayırı günümüze ulaşan çarşı isimleri arasında yer alır.
Çankırı’da kurulan son panayırı benim ilkokula başladığım yıla denk geldiğinden, hatırlayabiliyorum… Eskilerin güz olarak tabir ettiği sonbahar başlangıcında kurulan panayırda Büyük Cami civarı, imaret, muhlis tepesi, buğday pazarı ve çay boyu müthiş insan kalabalığına sahne olurdu... Gece çay boyunda kurulan seyyar eğlence mekânlarına ailelerde büyük ilgi gösterir ve bu coşku gece geç saatlere kadar sürerdi... Elindeki sırıkla ipte yürüyen cambazı ve ağzından ateş çıkaran adamı merakla izlediğimi hiç unutmam.
1. Zile Panayırı üzerine Halk Bilimsel bir inceleme (Nurhan Girgeç, Yüksek Lisans Tezi)
2. Ahmet Demiröz’ün, Necati Asım Uslu mülakatından (4 Temmuz 2011)
3. Çankırı Şairleri, Çankırılı Ahmet Talat 1930- Çankırı Matbaası sf (9,10,11,12)
4. Çankırı Tarih ve Halkiyatı, Hacı Şeyhoğlu Hasan, 1932, sf. 146