Çankırı merkez, ilçe ve köylerinden onlarca türküyü TRT repertuvarına kazandıran Dobi Ahmet Altıner, Çankırı halk kültürü ve müziğinin geçen yüzyıldaki en önemli temsilcisidir. Dobi Ahmet ömrünü Çankırı’da tüketmiş, şöhret denen hastalıkla hiç tanışmamış, alkol müptelalığına rağmen arkasında iz bırakarak göçmüş, mütevazı bir müzik adamıdır.
Bütün telli sazları çalabilen; düğünde dernekte ve son olarak da orduevinde sahne alan Mehmet Altıner, "Maalesef bizlere gerekli ilgi ve saygı gösterilmediği için; sanatçı olamadık, çalgıcı kaldık!” siteminde bulunduktan sonra "Dedesi Ahmet Altıner’i anlattı:
"Çocukluğum dedemlerle birlikte geçti… Muhabbetli, neşeli ve iyi kalpli bir insandı. Dedem de, anneannem de bizlere karşı çok şefkatliydi. Hayatını özetleyecek olursak, şunları söylemek isterim:
Hüseyin ve Hatice oğlu Dobi Ahmet, 1904 yılında Çankırı merkez Şeyh Osman (Bugünkü Karatekin) mahallesinde doğdu. Zamanın koşulları nedeniyle öğrenim yapamadı. Kısa boylu ve şişman olduğu için adı ve soyadıyla değil; "Dobi Ahmet" lakabıyla anılmaya başladı.
Dobi Ahmet, Anadolu'nun yoksulluk içinde bulunduğu yıllarda, küçük yaşta babasına yardım ederken; saza, söze de meraklı bir çocuktur.
Saz ustası Hüsmen Ağa'dan dersler alarak yavaş yavaş yaran toplantılarına katılmaya başlar ve çok geçmeden de aranan kişi olur. Güzel sesi ve sazını yatırarak çalmasıyla kısa sürede ünlenir.
Dobi Ahmet; asık suratı, başında fötr şapkası, belinde püsküllü kuşağı, ortadan ayrılmış siyah gür saçları ve fındık bıyığı ile hemen dikkati çeken sessiz bir insandı.
Düğünlerde saz çalarken başlayan alkol alışkanlığı müptelalığa dönüşür, kendi sardığı sigarası da elinden hiç düşmez…
En yakın arkadaşları Urgancı Hüseyin Zevk ve Dalavare Ahmet’le Damlamca’daki evinde buluşarak; hem demlenir, hem de müzik icra ederler…
Dobi Ahmet’in 1929 yılında Fadime Hanımla olan evliliğinden kız çocukları “Meliha” dünyaya gelir.
Dobi Ahmet’in ilk mesleği demirciliktir. Demircilik yıllarından kalma, gözünün kenarında sıçrayan demir çapağının açtığı yara izi vardı. Bir süre Çankırı şehir kulübünü de işlettikten sonra, Pirinç Pazarı'nın Bakırcılar Arastası girişinde bulunan kahveyi çalıştırmıştır. En son Kadir’in kahvenin karşısında (Samanpazarı’nda Akkız Çalısına giden yolda) Demirci arastasının arkasında barakada sigara, ekmek satardı.
Dedemin hocası Hüsmen Ağa, 1950’li yılların başında saz çalmayı bırakmış. Dedemi ilk ve son kez 60’lı yıllarda ailecek, komşularımızla toplanarak Yeniceköy ovasına pikniğe gittiğimizde saz çalarken gördüm.
Asla çay bahçelerinde saz çalmamıştır! Evde, aile fertlerinin yanında da katiyen saz çalmazdı. Komşumuz olan Teksaz Zeki ondan bir şeyler öğrenebilmek için bizim eve gelir, beraber icra ederlerdi. Çalışırken, mutlaka kapıyı kapatırlardı.
Dedemin saz ekibi; Sazcı İhsan, Dalavare Ahmet Daldal (Mezatçı) Darbukacı Hüseyin Zevk’tir (Mezarlıkta Simitçi)
Dedem Ahmet Altıner, Çankırı türkülerinin bugünlere gelmesinde büyük emeği olan, Çankırı halk müziğinin kayıt altına alınmasını sağlayan büyük bir halk sanatçısıdır. Yaşadığı zamanın zor şartlarına rağmen kendisi yazmak ve söylemek suretiyle Çankırı türkülerini başarıyla derlemiştir.
Rahmetli, derleme hizmeti karşılığında kesinlikle herhangi bir ücret almamıştır. Bizler de bugüne kadar dedem Dobi Ahmet Altıner adına 1 kuruş telif almadık.
Çankırı folkloru, Çankırı halk müziği eserleri 'Ağızdan ağıza, telden tele söylene gelen anonim değimiz yani yazarı, söyleyeni bilinmeyen, halkın birlikte ürettiği, toplumun malı olan değerlerdir.' Bu nedenle, kişiler değil eserler yaşatılmalıdır. Bizden önceki büyüklerimiz üzerlerine düşen görevi yerine getirerek; geçmiş kültürümüzü aslına uygun olarak bugüne taşımışlardır. Bu konuda dünde, bugünde kim çaba sarf etmişse ve kimin hizmeti geçmişse hepsini saygıyla selamlıyor, hayatta olmayanlara Allah’tan rahmetler diliyorum…
Rıza Nergiz ve Dedem dâhil Çankırı halk kültürünü yaşadıkları dönemde en güzel şekilde temsil etmiş insanların isimlerinin Çankırı’da yaşadıkları sokaklara verilmesinden büyük memnuniyet ve mutluluk duyarız.
Dobi Ahmet’in son ikameti Karatekin Mahallesi, Damlamca Caddesi Kireççi Sokak, 5 numaralı evdi. Bu ev, maalesef kentsel dönüşümde yıkılmıştır.
1960 yılında bağırsaklarından rahatsızlandı ve bir ameliyat geçirdi. 1970’de rahmetli oldu, mezarı Sarı Baba’dadır. Eşi Fatma Altıner de 1966 yılında vefat etti.
Dobi Ahmet denildiğinde ilk akla gelen Çankırı türküsü Kaçma güzel kaçma adıyla da bilinen İmaret’tir. (TRT Repertuar No: 00857)
1940 yılında Ankara Radyosu “Yurttan Sesler Korosunu” kurup yöneten Muzaffer Sarısözen, 1943’ten itibaren Halil Bedii Yönetken ve Rıza Yetişen ile birlikte derleme yapmak için Anadolu’ya açılır. Bu gezilerden biri de 1945 yılında Çankırı’ya yapılır. Halil Bedii Yönetken ÇANKIRI’DA 'SOHBET' başlıklı yazısında bu ziyaretten bahseder:
"Çankırı’nın en seçkin sazcıları: Hüsmen Oğlu, Boynu Eğri Mahir, Nerkis Oğlu Riza ve halen Dobi Ahmet adıyla tanınmış olan Ahmet Altıner’dir. "
1945 yazında Nerkis’in Riza hasta olduğundan, kendisinden bir şey kaydedemedik. Fakat Dobi Ahmet Altıner, bize hiç kimseyi aratmadı ve Çankırı’nın eski, orijinal bütün ezgilerini birer birer plağa verdi. Bu sevimli ve değerli halk sanatkârı daha küçük yaşta Hüsmen Oğlu zamanında saza başlamış, sonra onu ilerletmiştir. Kendisine bazen Hüseyin Organcı ve Ahmet Dalavere refakat ettiler. "Mahi" oyununun ezgisi, topal koşma, kömür gözlüm, sohbet başlangıç ezgisi, Cevherî, Âşık Ömer’den, halay havaları, salıncak türküsü, kaşık havası, diğer bütün yerli anonim türküler, Arap verme ezgileri, bizim Çankırı’da plağa aldığımız ezgilerin başlıcalarındandır.
Deneme heyetimizin mütehassısı, folklor mütehassısımız, Devlet Konservatuarı folklor arşivi şefi Muzaffer Sarısözen Çankırı’da denediğimiz ezgilerden bazılarını notaya alıp, radyo Yurttan Sesler korosuna öğretmiştir. Bu, yerinde alınıp tamamen aslına uygun bir şekilde radyoda Yurttan Sesler seanslarında tek sesli koroya söyletilen yurt ezgileri halkımız tarafından içten bir ilgiyle dinlenmektedir.”
Yarıda Kalan Burçak Tarlası (*)
Muzaffer Sarısözen, Yurttan Sesler programlarına kaynak kişileri ve bölge sanatçılarını davet ederek, radyo sanatçılarına dersler verdirir. Çankırı gezisinde tanıyıp sevdiği 3 arkadaş Dobi Ahmet, Hüseyin Urgancı ve Dalavere Ahmet’i işte bu programlardan birine konuk etmek için Ankara’ya davet eder. Çankırı’dan çıkıp gelir 3 arkadaş…
Canlı yayında okuyacakları türkü Burçak Tarlasıdır. "Burçak Tarlası" Çankırılılar'ın kendisine mâl ettiği bir ezgidir, Sarısözen canlı yayında Çankırılı misafirlerine bu türküyü söyletmek ister. (Tokat, Yozgat, Samsun da "bu ezgi bizim" demektedir.)
Burçak Tarlası ezgisinin sözlerinde yer alan iki kelime için; "Bakın şu deyyusun kaç tarlası var" demeyin! "Bakın şu adamın kaç tarlası var..." deyin. Bir de, “İlahi zaptiye ömrün tükene” yerine, "İlahi kaynana ömrün tükene..." dersiniz. Yani ''deyyus''u ''adam'', ''zaptiye''yi de ''kaynana'' olarak okuyun diye, sıkı sıkıya tembih eder.
Muzaffer Sarısözen 3 arkadaşın alkol zaafını bildiği için: "Sakın alkol almayın, canlı yayın olduğu için ne olur ne olmaz!" diye de uyarır.
Yayın sırası kendilerine gelinceye kadar bizim 3 kafadar bir fırsatını bulup kafaları çekmiştir. O vaziyette stüdyoya girerler, Burçak Tarlasında geçen o sakıncalı sözcüğü o kafayla "deyyos" olarak 2 kez tekrarlayınca yayın kesilir... Burçak Tarlası yarım kalır, bizim 3 kafadar yayını tamamlayamaz…
(*) Kaynak: Mehmet Altıner