ve sokaktaki insana "neler oluyor yahu?" dedirtecek cinsten olan Hükümet ve HSYK arasında yaşanan krizle birlikte, olayın müdahilleri haline gelen Yargıtay ve Danıştay başkanlarının tartışmasına Çankırı Barosu, "kamuoyunu aydınlatma" adına bir açıklama yaptı!
Haber merkezimize Çankırı Barosundan gelen "açıklamayı" baştan aşağı büyük bir dikkatle okuduğumuzda "Suya sabuna dokunmayan" bir metin ile karşılaştığımızı gördük. Ve akabinde açıklamada imzası bulunan Baro Başkanı Avukat İdris Şahin'e ulaştık. İsterseniz gelin, öncelikli olarak Çankırı Barosu'nun bugün "basına" servis ettiği açıklamasını okuyalım:
TARTIŞMALAR, USULÜN NE OLDUĞU NOKTASINDADIR!
"Ülke olarak son derece kritik günlerden geçtiğimiz ortadadır.
Devletin kurumları arasında yaşanan güven bunalımı, iç çekişme ve çatışma sürecine yol açıcı nitelik taşımaktadır.
Devlet, rastlantıların meydana getirdiği sıradan bir örgütlenme değildir. Halkın geçmişinden devraldığı ortak mirası, yine ortak amaç, umut ve refaha dönüştürme işlevinin lokomotifidir.
Bu nedenledir ki; devletin kuvvetleri arasında ayrılık oluşturularak bu güçlerin birbirlerini tüketmelerine izin verilmemiştir. Ne yasama ya da yürütmenin yargıya, ne de yargının diğerlerine hükmetme ve baskı yapma seçeneği bulunmamaktadır. Aksi takdirde halkın iradesi fesada uğratılarak adeta fillerin çarpışmasından çimenler ezilecektir.
Kuvvetler arasındaki güç tahakkümünü en iyi engelleyen kurumun ise, hukukun üstünlüğü olduğunda kuşku yoktur. İnsanlık tarihinin derin tecrübesi ve imbiğinden süzülerek bugüne kadar gelen en mütekamil nokta burasıdır.
Hukukun üstün olduğu yer ise, sözün bittiği yerdir.
Hukuk, özü itibariyle uygulanırken belirli yöntemlere göre işlevsel hale gelir. Bunun adı da, usuldür. Usul, güvenliğin can damarıdır. Bu damar, zedelendiği ya da kopartıldığı takdirde hiçbir organın sağlıklı işlemesi mümkün değildir.
Ne yazık ki, yaşanan tartışma ve çekişmeler usulün ne olduğu noktasında odaklanmaktadır.
Bu tartışmaya hukukun soğukkanlı mantığı ile yaklaşılmadığı sürece, galibi olmayan kısır çekişmelerin sonunun gelmeyeceği de açıktır.
Bu çerçevede hiçbir siyasi veya kişisel görüş ve düşüncenin etkisi altında kalmadan hukukun bahsettiğimiz soğukkanlı mantığını konuşturmak zorundayız.
Belirtilen nedenlerle, aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirebilmek bakımından Çankırı Barosu olarak olguya ilişkin hukuksal değerlendirmemizi kamuoyunun takdirlerine sunuyoruz:
Hakim ve savcılar hakkında inceleme, soruşturma ve kovuşturma yapılmasına ilişkin usul hükümleri, T.C. Anayasası’nın 144 ve 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Yasasının 82 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
Görevden doğan ve görev esnasında işlenen suçlarda (görev suçları-terör [katalog] suçları dahil), inceleme ve soruşturma yapılabilmesi için mutlaka Adalet Bakanının izni gerekmektedir. Adalet Bakanının vereceği izni müteakiben kendisinin atadığı Adalet Müfettişleri, hakim ya da savcılar eliyle inceleme ve soruşturma işlemleri yürütülebilir. Görev suçuna ilişkin bir durum oluştuğu takdirde yapılan işlemlerin hukuka aykırı olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
Hakim ve savcıların kişisel suçlarında ise, özel yetkili savcılığın inceleme ve soruşturma yapabilmesi, atılı suçların ağır cezalık ve suçüstü halini içeren terör suçu niteliğine bürünmesine bağlıdır.
Ancak bu durumda da, 1. sınıfa ayrılmış hakim ve savcıların Yargıtay’da yargılanacakları Ceza Muhakemesi Yasasının 250/3 maddesinde hüküm altına alınmıştır. Yasanın 250. maddesi, devam eden iki madde ile ilintili olup onları da kapsamaktadır. Nitekim 251. Maddenin başlığı “soruşturma” olup Yargıtay’da yargılanacaklara ilişkin hüküm 251. maddeyi de içermektedir. Bu nedenlerle, terör suçu dahi olsa, 1. sınıfa ayrılmış hakim ve savcıların özel yetkili savcılar eliyle soruşturmalarının yapılabilmesi ancak Adalet Bakanının iznine tabidir. Bu iznin alınmaması halinde usuli bir eksiklik doğacaktır. Gündemdeki konu, soruşturmaya ilişkin olup kovuşturma aşamasına henüz geçilmemiştir. Bu nedenle, usul hükümlerini kovuşturma kapsamında değerlendirilmesini uygun olacağı görüşündeyiz.
Ayrıca soruşturmanın özel yetkili savcılar eliyle yapılacağı kabul edilse dahi, 2802 Sayılı Yasa’nın 82. maddesi karşısında özel yetkili savcının soruşturma yaptığı şüpheliden kıdeminin fazla olması esastır.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında, soruşturmanın özüne ilişkin bir değerlendirme içerisinde bulunmaksızın usul kuralları bakımından yapılan işlemleri hukuka uygun olup olmadığının değerlendirilmesini, (dosyada bulunan gizlilik kararları ve usul işlemleri net olarak bilmediğimiz için) kamuoyunun yüce takdirine bırakmakla birlikte; bu konuda hassasiyetlerin yargının bütün kademelerinde görev yapan herkese ve özellikle avukatlara da gösterilmesini saygı ile sunar, bu konuda görev ve yetkili tüm kurumları hukuki zemin içerisinde hareket etmeye ve toplumsal gerginliği artırmamaya davet ederiz."
YAPILAN AÇIKLAMA VATANDAŞIN KAFASINI KARIŞTIRACAK CİNSTEN!
Çankırı Barosu'nun yukarıdaki açıklaması sonrası kendisine ulaştığımız Baro Başkanı Av. İdris Şahin’e “Bu açıklama vatandaşın kafasını karıştırmaktan öteye geçmiyor! Tek sorumuz var: Siz HSYK’nın bugünkü durumunu ve işlevini nasıl değerlendiriyorsunuz?” şeklindeki sorumuza ise Sözcü18.com olarak şu yanıtı aldık:
“Yargı reformu stratejisi içerisinde HSYK’nın nasıl oluşması gerektiği noktasında daha önce Baro olarak açıklama yapmıştık. Yaptığımız o açıklama ve Yargı Reformu çerçevesinde HSYK’nın mevcut yapısına ilaveten, Barolar Birliğinden bir temsilcinin bulunması, Yargıtay Tetkik Hakim ve Savcılarının arasından seçilecek bir temsilcinin bulunması, yine ilk derece mahkemesi olan taşra hakim ve savcılarının temsilcinin bulunması, yine hukuk fakültelerinin kendi aralarından seçecekleri hukukçu 1 öğretim görevlisnin de, HSYK'da bulunması gerektiğini; Ayrıca Parlamento tarafından da yine hukukçu kimliğini taşıyan temsilcilerin seçilmesi suretiyle HSYK'nın oluşturulması gerektiğini düşünüyoruz. Ancak bu haliyle yargının 3 ayağı olarak ifade edilen iddia, savunma ve hüküm veren hakimlerin tamamının temsil edildiği bir yapının oluşması mümkün olabilecektir.
Bugünkü mevcut yapı itibariyle HSYK'nın yargının tüm kademelerindeki temsilcileri, temsil etmediği ve özellikle seçilme usulleri itibariyle de çoğunluğun görüşünü yansıtan bir yapı olmadığı açık olup, yargının en tepesinde bulunan bu kurumun son günlerde yaptığı açıklamaları ve eylemleri de çok daha fazla dikkat ve özen göstererek yapması gerektiği kanaatindeyim."