Geçtiğimiz hafta Bayburt’ta üniversitede düzenlenen bir panelde konuşan AK Parti MKYK üyesi Yasin Aktay, Türklüğün bir sentez olduğunu ifade ederek; "Türk nedir mesela? İsmet Özel'in çok ilginç, çok güzel tahlilleri vardır. Türk dediğin bir sentezdir zaten. Türk diye bir ırk yok." demişti.
Koskoca profesür, doktur ve dönek şair bilmez mi? Elbette bilir, bilirde, baklayı ağzından bir türlü çıkaramaz. Doğru nakletmiş profesür, "Türk diye bir ırk yok." Sadece "Kara Türk - Beyaz Türk" var. Şimdilerde beyaza "Ak" diyende var. Profesür de bunu kastetmiş olmalı.
Yıllardır konuştuk ve hala konuşuyoruz, Çankırı'ya fabrikalar yapılsın, Üniversite açılsın, askeri birlik gelsin, Avrupa Birliği teşvikleri gelsin, Çankırı kalkınsın, geri göç başlasın. Bir şeyleri yıllardır zorluyoruz, ancak bir şeyleri de unutuyoruz.
Biz Kara Türkler, biz "elekçiler", biz "leblebiciler" biz Çankırılılar, biz Anadolulular yüzyıllarca, Osmanlının belli döneminde, Cumhuriyet dönemi de dahil "Beyaz Türkler" tarafından güdülenler. Yönetilenler değil, "güdülenler" Ama artık yolun sonu göründü, son aylarda sağdan soldan gündeme giren konular birilerinin son çırpınışları. Olsa gerek. Kolay pes etmeyecekler.
Bu güne kadar hiç sorduk mu? Biz niye geri bırakıldık? İki kişimiz bir araya gelip niçin birlik olamadık, ortak olamadık? Acaba birilerinin "böl yönet" politikasına mı kurban gittik, gidiyoruz?
Dedelerimize, Atalarımıza, Galiçya da, Yemen de, Çanakkale de, Sarıkamış'ta, ne oldu? Sarıkamış’ı doksan yıl neden unutturdular? Çanakkale Zaferi ile övündük, iki yüz elli bin şehit vererek!
Ama İstanbul’un işgalini, aç yetimleri, "ırzını buğdayla değişenleri" yok saydık, unuttuk. Ocaklar söndü, "kaşaneler" yerli yerinde kaldı. İzmir işgalinde 15 Mayıs 1919 da Yunan Askerini karşılayan, alkışlayan feslileri görmezden geldik. 9 Eylül 1922 den sonra, her 9 Eylül de bayram yaptık. İzmir'deki şehitliklerde Anadolulu "Çankırılı", şehitlerimizin künyesini göremedik!
Son yıllarda binlerce evladımız ne için, kim için Şehit oldu? Sadece şehitlerimizle övündük. Övünmek hakkımızdı elbet. Ama unuttuk!
Kim bunlar?
Paşa dedeleri ile anılanlar "...zadeler", konakları, hizmetçileri, halayıkları, dadıları, Çankırılı beslemeleri olanlar. "Büyükada da yazlıkları, Şişli de apartımanları, İki tane otomobilleri, (biri açık, biri değil) olanlar." Madalyaları, asalet unvanları olanlar.
Metresleri, aşkları-âşıkları, büyük şairleri, yazarları, devlet adamları hep onlardan, gazetelerin sosyete sayfalarının güzelleri ve yakışıklıları onlardan, yetmiş, seksen yaşlarına gelseler de.
Kılıktan kılığa girerek, kâh solcu, kâh milliyetçi, kâh liberal, kâh dinci, kâh Kemalist, kâh yanardöner, her dem laik, oldum olası bir sürü olarak gördüğü kara kafalı Türk'ü her dönem yeniden idare etmeye kalkanlar
Peki, kim bunlar?
"Bu ülkenin yüzyıllardır 'Beyaz Türk' gerçeği vardır. 'Beyaz Türk' bu ülkenin kamburu, baş belâsıdır."
Onlar kendi halkını ve o halkın değerlerini sevmezler. Çünkü onlar, kimliklerin utanırlar. Vatandaşı olmak için çocuklarını doğurmaya, tedavi görmeye ABD’ye giderler. Amerika da kullanmak üzere ikinci isimleri vardır. (merak eden T.C. Nüfus İşleri Genel Müdürlüğünden bu şekilde Amerikan vatandaşı olanların sayısını öğrenebilir)
"Anadolu insanı güneşin, kavurucu soğuğun, açlığın, hastalığın pençesinde kıvranırken, Osmanlı döneminde payitahtta yakındılar, Cumhuriyet döneminde düzen değişecekti, ama onların ayrıcalıklı konumu değişmeyecekti. Padişah sofrasından kalkıp Mustafa Kemal sofrasına, oradan kalkıp İnönü, Adnan Menderes sofrasına, Cemal Gürsel sofrasına, Demirel, Ecevit, Evren, Yılmaz, Çiller sofralarına oturdular." Her dönem mükellef sofraları oldu….. Ve süreç devam ediyor.
Beyoğlu, hele Bey Oğlu!
Onların zamanında Beyoğlu’na kravatsız çıkılmazmış. TV’ler de bunu övgü ile hala anlatanlardan biriside Mimar-Yazar Aydın Boysan. Bir dönemde Ankara Kızılay da köyden geldiğin kıyafetle giremezdin, polis toplardı. Onların dedelerine bahşedilmişti tüm bu yerler ve o dedelerinden sadece onlara miras kalmıştı. Bizim dedelerimiz ancak kapıcı, hizmetçi, müstahdem olarak girebilirdi bu köşklerin, konakların, sarayların kapılarından.
Yakın pek yakın tarihimizde Cumhurbaşkanlığına aday adayı bile onlardan, Ünlü anlı şanlı profesörler, özellikle ceza profesörleri hep onlardan...
"Benzet; ama asla benzeme!" düsturlarıdır.
Sorgulama zamanı gelmedi mi?