Bilen bilir yükseklerin serinliğini, soğuğunu. İlçede kısa kolluyla yanarken, Kırkpınar’da dişlerin birbirine vurur Ağustosun on beşinde. Mevsim kışa döndü mü, rüzgârın sesi kurt uğultularına karışır dağlarda. El kadar mendilden yardım beklersin, ısıtsın diye seni. "Artık giymem" diye attığın o mavi renkli yün hırka gelir aklına. Bir de onu ören, annen.
Işık Dağı’nın 1610 rakımlı tepelerinde Çiğni’ li Raif’in mavi minibüsünün yazdan kalma kabak lastikleri yerdeki kara tutunamayıp, Raif usta da zinciri zamanında takmamakta direndiyse, yapılacak tek şey etrafında tur atmaktır, yolun ortasında kala kalan arabanın.
Dünyaya erkek olarak gelmenin bedelini, o anda “eşek ölüsü” nü andıran arabayı iteleyerek ödemek durumundasındır.
Ne itmeler yarar sağlayacaktır o arabayı kımıldatmaya, ne de lastiklerinin olmayan dişleri yerdeki karı tutacaktır.
Benzin bitmesin diye kapatılan kontak, aracın kaloriferini de söndürmüş, aracın içindeki hanımlar sarıldıkları manto ve bürgülerinin içinde, gözlerini ormanın içlerine dikmişlerse, yapılacak iş, ateş yakmak ve herhangi bir yönden gelecek yardımı beklemektir.
x x x
Raif usta gibi diğer şoförlerimizde son ana kadar zencir takmamakta direnir, burunlu Alman Ford nerde kalırsa orada yolcuların da yardımlarıyla takılan zencir sonrasında, üşümüş ve kirli ellerle yola devam edilirdi.
Sorumsuzluktu elbette şoförlerimizin yaptıkları. Taşımakta oldukları yolcularına karşı saygısızlıktı belki de. Ama ne yolcu rahatsız olurdu bundan ne de şoförlerimiz. Yeterki sağ salim ulaşılabilsindi gidilecek yere.
x x x
Kurban bayramı tatilini bir hafta öne çeken öğrencileri aracına alan çok bilmiş şoförde, yağmura kara aldırmadan çıkmıştı yola. Bayram arefesinde iki üç tur fazla atıp, üç beş kuruş para kazanacaktı. Kafasına taktığı bu hedef gözünü de bürümüş olmalı ki, ne yol levhalarına dikkat ediyor, ne yukardan yağıp duran kara aldırıyordu.
Bindiğimiz aracın şoförü her zaman dünyanın en iyi şoförü olduğundan ve tüm trafik hatalarını karşıdan gelenle, arkadan gelip bizi sollayan aracı kullanan yaptığından, araçta bulunan üniversite öğrencisi 18 gencimiz de görmezden geliyorlardı bu uyarı levhasını. Nasıl olsa aracı kullanan şoför onlardan daha iyi bilirdi yolun da, trafiğinde durumunu.
Denizden 2000 metre yüksekteki bu dağ yolunun gece trafiğinde tehlikeli olacağını belirleyip, üşenmeden oraya koçaman levha asanlar şoför kadar iyi mi bileceklerdi yola çığ düşüp düşmeyeceğini.
Şoför kahraman, yolcular genç insan, amaç da bir an evvel eve varmak olunca, kar, yağmur hatta çığ vız gelirdi. Önemli olan kısa yolu bilmek ve bir an önce annenin çorbasına kavuşmaktı.
Yolcuları gibi düşünen şoförde, yolu bir iki saat kısaltacağım diye girdiği yolun ağzındaki "Bu yol 17 - 07 saatleri arası trafiğe kapalıdır" levhasına dikkat etmiyor, İkizdere ilçesinin Ovit dağında kara saplanıp kalıyordu.
Ondan sonra gelsin uğraşmalar, didişmeler. Allahtan cep telefonu denilen alet var da yolcular haber veriyorlar ana babalarına. Onlarda yetkili insanlara.
Başta vali olmak üzere, karayolcular, sağlıkcılar, askerler, sivil savunma ekipleri, ormancılar herkes seferber olacaktı bir aklı evvel şoförün yaptığı hatayı düzeltmeye. Bakan bile işi gücü bırakacak, çalışmalara katılmak için olay yerine gelecekti. Helikopterler havalanacak, iş makineleri, arazi araçları yolu açmak için saatlerce yakıt tüketip, insanlar ter akıtacaklardı.
Verilen bunca emek, yapılan bunca harcama, tüm ülkenin yüreği ağzında saatlerce televizyon başında beklemeleri de işin cabası olacaktı.
Bunların hepsi de bir geri zekalı şoförün yaptığı hatayı can kaybı olmadan önlemek içindi.
x x x
Trafik levhasını okumamanın, okuduysa da kurallara uymamanın cezasını başta şoför ve genç yolcular aç kalarak, soğuğu iliklerinde hissederek, ardından da saatlerce yürüyerek çektilerse de, bizlerde televizyonların karşısında az çekmemiştik.
Önü gelen bayramda, ziyarette bulunmak, tatil yapmak için yine yollara düşeceğiz. Yola çıkmadan önce "Bütün trafik kuralları uzun deneyimler ve çalışmalar sonrasında konulmuştur." sözünü unutmamamızı anımsatır, şimdiden herkesin bayramını kutlarım.