Bu sabah güne, sevgili Tülin Dizdaroğlu’nun birbirinden güzel Anadolu kadını fotoğraflarıyla bezeli ‘Anadolu Kadını Güncesi’ ile başladım.
Fotoğraf yarışmalarında aldığı ödüllerin yanında 2000 yılı Şinasi Barutçu kupasının da sahibi Tülin Dizdaroğlu... İFSAK; SİFAD ve FOTOGEN üyesi... 2012’de Alternatif Fotoğraf'ı yazan Dizdaroğlu, 2015’de ise ‘Anadolu Kadını Güncesi’ni yazmış ve bu kitabı annesine ithaf etmiş. Kapağı açıp 'Annem için...' yazısını gördüğümde, o sondaki üç noktaya kısacık zamanda neler neler sığdırdım bir bilseniz. Evlerimizin yorulmak bilmez emekçileri, ağrıyan kalplerimizin, tükenen umutlarımızın başhemşireleri, bizlere umut, cesaret aşılayan yaşam mimarları annelerimiz, onları anlatmaya hiç kelimeler yeter mi? Ve onlar, fedakâr, cefakâr, yardımsever, çalışkan Anadolu Kadını’nın hanemizdeki asil temsilcileri...
Tüm bu iyi özelliklerle çevrelenmiş Anadolu Kadını, emeğe değer katan elleriyle bu topraklarda sevgiyi de saygıyı da pozitif ayrımcılığı da fazlasıyla hak ediyor.
Cömerttir Anadolu kadını, elindekini avucundakini paylaşmasını bilir; onlar için en büyük kıtlık, yürekte sevginin tükenmesidir. Güleçtir Anadolu kadını, kederini içine hapseder de gözleriyle ışık saçmaya devam eder çevresine; şefkatlidir, şefkati kuzeye de yeter güneye de...
Sabır küpü, bilgelik timsali, bereketin adıdır; eşine dostuna yara bandıdır, estetik kaygılardan da sahtelikten de uzaktır, doğaldır, harbidir, samimidir, insanlığın kıblesidir. Güneşi ilk uyandırandır, becerikli, çalışkan ve güçlüdür, sırtına hayatın tüm yüklerini itinayla yüklenir...
Tülin Dizdaroğlu, Anadolu Kadını Güncesi’nde her bir fotoğrafla birlikte, kadının toplumdaki yerine, karşılaştığı güçlüklere, uğradığı haksızlıklara, eşitsizliğe, taşıdığı yüklere de dikkat çekiyor.
Çocukluğunda yaz tatillerini doğum yeri olan Sinop’un köylerinde geçiren Dizdaroğlu’nu bu köylerdeki insanların yoksullukları, çalışkanlıkları, tokgözlükleri ve konuk severlikleri derinden etkilemiş. Fotoğrafla tanıştıktan sonra da kırsal kesimlerdeki bu insanların yaşamlarını belgelemeye başlamış.
İstanbul Üniversitesi Kimya bölümü ve İstanbul Çapa Yüksek öğretmen Okulu mezunu, uzun yıllar devlette ve özelde Kimya öğretmenliği yapmış, İFSAK’da fotoğraf çalışmalarına başladıktan sonra ise temel bilimi ve öğretmenliği fotoğraf sanatıyla harmanlamış. Hayatına fotoğraf girdiği andan itibaren, görmeyi daha bir öğrenmiş, başka ayrıntıları daha bir farkeder olmuş ve başka bir gözle bakmaya başlamış etrafına...
İlki 1993 de olmak üzere 6 kişisel sergi açan Tülin Dizdaroğlu, sergilerinde daha çok kırsal kesime ağırlık vermiş.. Yurdun farklı farklı yörelerinden fotoğraf karelerine sığdırdığı o ilahi Anadolu Kadınını bir kitapta toplamış.
Gittiği her yörede, kadrajına insan manzaralarının yanı sıra o yerin gelenek göreneklerini de sığdırmayı başarmış. O kareler, evde, tarımda, hayatın her alanında kadının sosyolojik çözümlemesine olanak tanıyor, karanlıkta kalan seslerine de ışık oluyor.
Mesela Ketendere’deki köşeleri işlemeli mendillerin öyküsünü Anadolu Kadını Güncesi’nden öğrendim. Latmos dağlarına sırtını yaslayıp Milas ovasına bakan, Muğla’nın Milas ilçesine bağlı şirin bir köy Ketendere. Bu köyde kızlar evlenecekleri erkeklerle konuşmaya başladıklarından evlenecekleri güne kadar her bayram bu mendillerden yollarlarmış. Mendillerin sayısı ise birbirlerini ne kadar çok beklediklerini gösteriyormuş.
Anadolu Kadını Güncesi sizi Harran’da afara ile de tanıştırıyor. Afara, tarlalardaki kurumuş pamuk bitkilerinin uçlarında kalmış olan son pamuklarmış. Büyük tarla sahipleri ayrıca işçi tutup bu pamukları toplatıyormuş. Bazıları da toplamaya değer görmeyip tarlada bırakıyor, yöre halkı da bunları toplayıp kendi ihtiyaçları için kullanıyormuş. Tütün hava ısındıktan sonra toplanmazmış mesela, pamuk toplarken sivrisinekten korunabilmek için de uzun kollu giysiler giymek gerekiyormuş.
Bu kitapta sırtındaki 60 kiloya yakın ot arasında kaybolmuş Naziker Teyzeyi de bulabilirsiniz, yaralanmamak ve daha fazla buğday sapını kavrayabilmek için parmaklarına geçirdiği tahtadan 'ellik’lerle orak biçen Fahriye’yi de...
Ve bu kitapta anne çocukları da bulmanız mümkün, daha oyun çağındayken sırtlarına kardeşleri bağlanmış, onu tüm sorumluluğuyla sırtında dolaştıran anne çocukları... Seksek bile oynasa kardeşini sırtından indiremeyen, indirmeye kalkarsa anne babası tarafından anında azarlanacağını bilen anne çocuklar... Ve ne yazık ki bu anne çocuklar, yüklüce başlık parası veren biri çıktığında da çocuk yaşta evlendiriliyor bu kez çocuk anne oluyor. Eğitimine devam edebilecekken, yarınları aydınlatacak bilgiyle donanabilecekken... Hayallerinin peşinde koşabilecekken... Evlenip sırtından kardeşini indirmiştir ama bu kez kendi çocuğunu karnında taşıyacaktır. Gelin gittiği koca evinin bütün yükünü de omuzlayacaktır hem de ölene kadar...
Çok erken yaşlarda hayatı omuzlayan Anadolu kadınının mesaisi hiç bitmiyor. Evinin işleri, çamaşırı, bulaşığı, yemeği, ahırın temizliği, hayvanların bakımı, tarlanın sürülmesi, ekmesi, biçmesi, hasadı…Güne sabahın ilk ışıklarıyla başlıyor da neler yapabileceğine dair hayal kuracak vakti sığdıramıyor bir koca günün içine.. Herkese her işe yetişiyor da bir tek kendine geç kalıyor. Oysa içindeki gücün farkına vardığında, dağları bile yerinden oynatabilir, özgürlüğünü baskılayacak sesini kısacak tüm engellere işte o zaman karşı koyabilir.
İşte Anadolu Kadını Güncesi, Anadolu’da kadın olmayı tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Geçmişimizden izler taşımakla kalmıyor, hayalleri örselenmiş kadınların insanca yaşam mücadelesine de ayna tutuyor... Teşekkürler Tülin Dizdaroğlu...
* * *
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1923 yılında Konya’da yaptığı bir konuşmada, Türk kadınına olan saygısını, Kurtuluş Savaşındaki Anadolu kadınını örnek vererek anlatır ve der ki:
"Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim, diyemez. Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken, kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o ilahi Anadolu kadını olmuştur. Bundan ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı, şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim."
Ne mutlu ki Atatürk gibi eşsiz bir lider bizlere nasip olmuş. Bir asırdır ilkeleriyle, düşünceleriyle bize ışık oluyor, onun verdiği haklar sayesinde kadın insanca yaşamaya, geleceğimiz de kadınların ellerinde şekillenmeye devam ediyor. Dünya kadının ışığıyla aydınlanacak. Kadını değersizleştiren, onu ikinci sınıf vatandaş gören zihniyetlerin tüm dünyadan silinip gitmesi, kadının aydınlanmasından korkanların kendi karanlıklarında boğulması dileğiyle...
Bu yazımı, çok değerli eğitimci, şair, yazar Kazım Saymalı’nın dizeleriyle noktalamak isterim, Cumhuriyetin biz kadınlara sağladığı haklardan, Atatürk'ün ilkelerinden ve ışığından asla vazgeçmeyeceğimizin bir kez daha altını çizerek:
İNSANIM BEN
Toprağa ilk tohumu ekerek
Besin üreten, doğuran, besleyen,
İnsan neslinin sürmesini sağlayan
Kadınım ben
Toprak, tohum, bereket üçgeninde
Tanrısallığa yükselen ana tanrıça Kibele'yim
Benim mayamda yoktur, kulluk, kölelik;
Sevgi, şükran aşılarım insanlara ben.
At koşturan bozkırlarda Amazonum
Elimde satırla düşmana göğüs geren
Nene Hatunum, Kara Fatmayım
Martini omzunda düşmana diz çöktüren
Çete Emir Ayşe, Tarsuslu Adile
12 yaşında onbaşı olan Türk Jandark'ı Nezahat
Karboğazında düşmanı kıstıran
Kılavuz Haticeyim
Cepheden cepheye koşan
Onbaşı Halide
Sırtında mermi taşıyan Ayşe, Hatice, Meryem
Kucağında bebesiyle kağnısına koşulan Elif
Narin bedeni, kınalı elleriyle
Kazma kürek sallayıp demiryolu döşeyen
Nice analarım, nice ninelerim ben
Anadolu'ya koşup bilge saçan Çalıkuşu Feride'yim
Doğu Anadolu dağ köylerinden Dağ çiçekleri derleyen Sıdıka Avar'ım
Türk Kadının çağdaş yüzü Keriman Halisim ben
İnce bedenimle, kınalı ellerimle
Çapa yapan, tarla süren, ekin biçen
Sırtındaki kafesiyle yük
Duvar yapımında harç ve tuğla taşıyan
Anadolu kadınıyım ben
Sen rahat uyuyasın diye oğlum
Karada, havada, denizde,
Vatan bekçiliği yapan kadınım ben
Senin ananım ya da eşin
Yuvanı aydınlatan güneşin
Kızkardeşin veya kızınım ben
Ben de yaradanın yaradanıyım
Ben de insanım senin gibi
Erkek aslan aslan da dişi aslan aslan değil mi?
Yeter artık horlandığım, itilip kakıldığım
Tutsak edildiğim dört duvar arasında
Boyun eğmeyeceğim kaderime, alın yazıma
Bırakamayacağım sen istedin diye
Cumhuriyetimin kazanımlarını
Atatürk'ün sağladığı haklarımı
Unutma ki ben de insanım, insan, İnsanım ben
-Kazım Saymalı-