Ülke genelinde sivil toplum kuruluşlarının da katıldığı yeni anayasa çalışmalarının Çankırı'da gerçekleştirilmesi yönünde Baro Başkanı Av. Erkan Köroğlu davette bulundu. Baro Başkanı Av. Köroğlu'nun yaptığı 'davet' açıklamasında "Çankırı'da bulunan tüm kişi, grup ve sivil toplum kuruluşlarını yeni Anayasada bulunmasını veya bulunmamasını istedikleri kriterlerini belirleyerek meclise göndermelerini, bu çalışmaların bir vatan borcu olduğunu aksi takdirde karanlığın ucunda gördüğümüz ışığın tünelde üzerimize gelen trenin ışığı olacağını ve her şey bittikten sonra çok geç kalacağımızı hatırlatırım." dedi. Başkan Av. Köroğlu'nun açıklaması şöyle:
Özkanoğlu ADOPEN'de Kampanya
Son gün 29 Şubat
"SORUMLU HERKESİ YENİ ANAYASAYA
ÇALIŞMALARINA DAVET EDİYORUM
Ülkemizde, demokrasinin beşiği sayılan pek çok Avrupa devletinden daha önce 1876, 1921, 1924, 1961 ve 1982 tarihleri olmak üzere beş farklı anayasa yapılmıştır. Bu anayasa çalışmaları dikkate alındığında Anayasa ve parlamenter demokrasi geleneğimiz pek çok Avrupa ülkesinden daha köklüdür. Bu kadar çok anayasa yapılmasına ve bu anayasalarda pek çok değişiklik yapılmasına rağmen Anayasa tartışmaları Türk siyasi yaşamının en önemli tartışma konusu olmaya devam etmektedir.
Yeni Anayasa çalışmalarının başında bazı hukukçular mevcut iktidarın yeni bir anayasa yapamayacağını, bu iktidarın gücünü zaten var olan Anayasadan aldığını Anayasanın ancak asli kurucu iktidarlar tarafından yapılabileceğini, bu iktidar tipinin de ancak hukuki boşluklarda oluştuğunu ve bu boşluklarında tıpkı 1961 ve 1982 anayasalarında olduğu gibi hükümet darbesi veya devrim, savaş, birden çok devletin birleşmesi .. vb olağanüstü hallerde oluştuğunu iddia ederek ülkemizde yapılmak istenen yeni anayasanın önüne adeta set çekmek istemektedirler. Bu düşüncelere katılmak mümkün değildir.
Yukarıda belirttiğimiz gibi parlementer demokrasi anlayışımız ne kadar eski ise maalesef cuntacılık ve ihtilalcilik geleneğimiz de o kadar eskidir. Mete'nin babası Teoman’ı öldürüp tahta geçtiği yıllardan başlayan bu kötü alışkanlığımız maalesef Cihan İmparatorluğumuzda dahi 14 padişahımızı tahtan indirmiştir.
Yönü batıya çevrili genç cumhuriyetimizde parlamenter demokratik sistemimiz bu kötü alışkanlığımız ile sık sık kesintiye uğramıştır. Orduyu göreve çağıran sözde demokratlar dahi görülmüştür. Demokrasi adına darbe istemek kadar çelişkili bir durum olamaz. Demokrasinin korunması için orduya güvenmek kadar anlamsız bir durum da olamaz. Demokrasinin koruyucusu sivil toplum ve siyasi partilerdir. Demokratik parlementer sistemde anayasa ancak onlar vasıtası ile yapılabilir ve yürütülür fakat şu da unutulmamalıdır ki sırf demokrasiye müdahale etmesin diye ezmek, yok etmek ve belini kırmak için orduya da saldırılmaz. İçerisinde hiyerarşi bulunan, demokrasiden yoksun bir kurum demokrasiyi koruyamaz.
Yeni Anayasa yapmak için asli kurucu iktidarı beklemek yeni bir ihtilal beklemek gibi bir durum ortaya çıkaracaktır ki bu durumu kabul etmemiz mümkün değildir. Geçmiş deneyimler göstermiştir ki diğer adı 'Toplumsal mutabakat' olan anayasanın ihtilaller sonucunda tüm toplumu kucaklayarak oluşması mümkün değildir. Bu nedenle toplumun bütün kesimlerinin görüşleri alınarak, kuşkulu değil kucaklayıcı yeni bir anayasa yapmak zorunluluktur. Halen yürürlükte bulunan 1982 Anayasamız 17 kez değiştirilerek ahengi bozulmuş bir metin haline gelmiştir. Ülkemizdeki sansasyonel olan ve kamuoyuna yansıyan bazı idari işlemlere, adli makamlarca yapılan bir takım soruşturma ve kovuşturmalara insanlarımız farklı algılarla bakmaktadır. Unutmamak gerekir ki insanlar için algılar en az gerçekler kadar önemlidir. Bu farklı algılar ve önyargılardan insanlarımızı kurtarmak için biran önce yeni Anayasanın yapılması gerekmektedir.
Şu hususu da belirtmek isterim ki yeni anayasa elbette sihirli bir değnek olmayacaktır. Yeni Anayasanın içeriği kadar bu anayasa ve anayasaya göre çıkartılacak kanunları uygulayacak olanlarında değerlere sahip çıkması gerekmektedir. Aksi durumda uygulayıcılar da yeni anayasaya rağmen partizanlık, cemaatçilik, hemşehricilik, ırkçılık ve mezhep ayrımcılığı.. vb duygular ile hareket etmesi ne kadar iyi hazırlanırsa hazırlansın Anayasadan beklenen sonuçlar elde edilemeyecektir.
Türkiye Cumhuriyeti devleti; büyük bir kurtuluş mücadelesinden sonra bin yıldır kardeşçe yaşadığı insanlar ile 1923 yılında yaptığı sözleşme ile kurulmuştur. Toplumdaki en büyük kaygı bu süreçte marjinal grup ve kişilerin bu sözleşmeye aykırı olarak demokrasi ve özgürlük talepleri adı altında salyalarını akıtarak etnik bölücülüğü, ayrışmayı hedefleyen taleplerin öne çıkması ve topluma empoze edilmesidir. Toplumun hiçbir kesmini temsil etmeyen bu grup ve kişiler tarafından milli bütünlüğümüzün ve vatanımızın bölünmezliğinin tartışılmasına izin verilmemeli, bu ülkenin bayrağını, adını red eden, vatandaşlık ve mensubiyet duygusu taşımayan, arkasını terör örgütüne dayayan bu güruhun talepleri kesinlikle yeni anayasa çalışmalarında dikkate alınmamalıdır. Yalnız şunu da belirtmek isterim ki güvenliğimizi sağlamak için demokrasimizden de taviz vermemiz gerekir yoksa bir gün her ikisini birlikte kaybederiz.
Yeni Anayasada bulunması gereken ana kriterler Çankırı Barosu Yönetim Kurulunca belirlenmektedir. Bu kriterler daha önce gönderdiğimiz gibi Meclis Başkanımız sayın Cemil Çiçek'e gönderilecek ayrıca kamuoyu ile paylaşılacaktır. Yeni bir Anayasa yapmak demek toplumun gelecek 100-150 yılında uygulanacak kanunları belirlemek demektir çünkü kanunlar Anayasaya uygun olarak çıkartılır. Büyük Atatürk zamanında yapılan 1921 ve 1924 anayasaları gibi sivil bir Anayasa yapmak her meclise ve döneme nasip olmayacak bir durumdur. Çankırı'da bulunan tüm kişi, grup ve sivil toplum kuruluşlarını yeni Anayasada bulunmasını veya bulunmamasını istedikleri kriterlerini belirleyerek meclise göndermelerini, bu çalışmaların bir vatan borcu olduğunu aksi takdirde karanlığın ucunda gördüğümüz ışığın tünelde üzerimize gelen trenin ışığı olacağını ve her şey bittikten sonra çok geç kalacağımızı hatırlatırım."