Kongrenin, kulübün içinde bulunduğu sorunlar ile bugün yaşananların farklılığına işaret etmek amacıyla birincil sorunun “yaratılan palyatif kaos” olduğunda ısrarcıyım!
Şöyle ki: Birileri, özellikle “el davuluyla düğün yaptıklarını” iddia edenlerce “4 aylık Sevda Karaali Şireci” yönetimi, takımı 6 ay öncesinden daha geriye götürdüğünü iddia ediyorlar!
Ve bu iddialarını da bir şekilde Çankırı kamuoyuna aktarabilmek gayreti içerisinde bulunduklarından dolayı, yaşanılan en ufak bir olumsuzluğu dahi “büyütme” ve bunun getirisini de bir şekilde alma düşüncesi “kuş beyinlerde” kendisini aleni bir şekilde gösteriyor!
Rahmetli babam derdi ki; “Karşındaki insanın kafasının büyüklüğüne bakarak sakın ola, aklının da büyük olabileceği düşüncesine kapılma” (!)
Yaşanan resme bakınca, ister istemez rahmetli babamın bu sözlerini anımsamaktan kendimi alamıyorum…
Geçtiğimiz haftanın son üç gününü Çankırı’da sıkı bir şekilde çalışarak, ikili-üçlü görüşmelerle dolu dolu geçirdim. Bu görüşmelerin bende bıraktığı tortulara baktığımda ise, bazı çevrelerin Sevda Karaali Şireci’nin 4 aylık kulüp başkanlığı döneminin “hesabının sorulması” gerektiği konusunda ağız birliği etmişcesine bir durumla karşılaştım!
Doğaldır! Kim nerede, hangi makamda bulunursa bulunsun, görev yaptığı sürece vermek zorunda olduğu bir “hesap” muhakkak vardır ve olmalıdır da!
Bu “hesap verme” bahsini bir çoğunuzun bildiğini de bilerek, büyüklerimizin anlattığı ve benim hafızamda “özellikle” yer tutan bir hikaye ile zenginleştirerek geçmek istiyorum. Hikayemiz şöyle:
BALTA İLE URGANIN HESABI
Zamanın birinde, yaşadığı dönemde oldukça büyük bir servet edinmiş bir şahsiyet, kaçınılmaz olan ölüm döşeğinde bir an kendisini buluvermiş! Bütün yaşamı varlık ve bolluk içerisinde geçen amcamız, artık bu dünyadan göçüp öbür tarafa doğru gittiğinin iyiden iyiye farkına varmış olmalı ki, büyütüp yetiştirdiği 3 evladını başucuna çağırmış ve vasiyetini açıklamış:
-Çocuklarım! Galiba ayrılık zamanı yaklaştı. Hayatım boyunca kazandığım, edindiğim servetim sizlerin olacak! Bir şartım var! Sizlere bırakacağım servetin karşılığı olarak, beni kabirde geçireceğim ilk gecede yalnız bırakmamanızı istiyorum! Dünyanın hesabını benden soracak melaikeler karşısında yalnız kalmak beni ürkütüyor! Birinizden biri ilk geceyi kabirde benimle birlikte geçirmezse, ne hakkımı helal edeceğim ne de mirası sizlere bırakacağım!
Çocuklar, babalarının bu isteğine mecburiyetten “evet” demek zorunda kalırlar. Ve bizim amca Hakk’ın rahmetine kavuşur!
Amca hakk’ın rahmetine kavuşur ama bizim çocukları bir telaş almıştır. Babasıyla birlikte kabire girme riskini hiç birisi almak istemez. Sonunda bir çözüm bulurlar ve çevrede hayatını odunculuk yaparak geçiren bir garibanı bulurlar.
Karşılıklı görüşürler ve bizim gariban oduncuyu babalarıyla birlikte bir gece kabirde kalmaya ikna ederler. Tabii karşılığında oldukça yüksek meblağda bir para taahhüdü ile. Oduncuya, ücretin yarısını da peşin öderler.
Oduncu ve zengin amca kabire yatırılır! Bir süre sonra melaikeler gelir! Bakarlar yatan iki kul! Kendi kendilerine derler ki, “Biz işe şu garipten başlayalım”:
-Ne iş yaparsın?
-Ben garip bir oduncuyum!
-Mal mülk nelerin var?
-Elimde baltam belimde urganım. Başka bir şeyim yoktur!
Melaikeler sorar, bizim garip oduncu cevap verir. Onlar sorar oduncu cevap verir. Ve sabah olur!
Oduncu, mezardan çıktığı gibi soluğu dağda alır! Ancak bu arada zengin amcanın çocukları da merakla oduncunun o gece neler yaşandığını anlatmasını beklerler. Ancak nafile! Ortada ne gelen var ne giden! Sağa sola haber salarlar ama nafile! Yer yarıldı, bizim gariban oduncu yerin dibine girdi!
Aradan belli bir süre geçer, bizim gariban oduncu yaşadığı şokun etkisinden kurtulur ve şehre döner!
Uzun süredir oduncudan haber alamayan üç kardeş, karşılarında gördükleri adama merakla sorarlar:
-Nerdesin be amca? O günden bu yana ortalarda yoksun! Neler oldu o gece bize anlatsana?
Gariban oduncu, “Hele durun bir soluklanayım” der ve başlar anlatmaya:
-Dediğiniz gibi bir süre sonra melaikeler geldi! Sorguya benden başladılar! Valla ben bir balta ile 5 metre urganın hesabını verene kadar sabah oldu! Babanızın halini bilmem!
YA 6 YILLIK HESAPLAR ORTAYA DÖKÜLÜRSE
Evet… Kıssadan hisse çıkaracaklara bu hikaye önemli mesajlar veriyor olmalı!
“4 ayın hesabını soracağız” şeklinde ağzından salyalar akarak ortada dolaşanlara hatırlatmak isterim: Gerektiğinde 4 aylık hesap saat saat verilir! Benim şahsen böyle bir hesaptan kim olursa olsun kaçacağını düşünmem hiç yakışı kalmaz!
Ancak; 6 yıldır Çankırı Belediyespor’u “yönettiklerini” iddia edenlerden “hesap sorulursa” onların bu durum karşısında nasıl tavır takınacaklarını da hep birlikte göreceğimizi de hatırlatmakta fayda görüyorum!
Ne dersiniz! Var mısınız “bohçaları” açmaya!
İsterseniz bu konuyu biraz düşünün!
Saygılarımla…
HATIRLATMA: Sağdan soldan okuyucu sıfatına dahi sokamayacağım bazı densizlerin “tehditvari” yorumları karşısında ne söylenir bilmiyorum ama, ben sadece ve sadece bu tür yorum sahiplerine “satırlara döktükleri çirkinlikleri” kendilerine bu satırlardan iade ettiğimi tüm okuyucuların huzurunda ifade ettiğimi bilmelerini isterim...