Yaklaşık 4 ay önce Libya’da şehit düşen bir Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) görevlisinin cenaze töreninin Oda TV’de haber olmasının ardından MİT site hakkında suç duyurusunda bulunmuştu.
Suç duyurusunun ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında Oda TV Haber Müdürü Barış Terkoğlu, Oda TV Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Yeniçağ yazarı Murat Ağırel, muhabir Hülya Kılınç, Yeni Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ferhat Çelik ile Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser tutuklanmıştı.
20 YILA KADAR HAPİS İSTEMİ
Akhisar Belediyesi basın biriminde sözleşmeli memur olarak çalışan Eren Ekinci ifadesinin ardından serbest bırakılırken, dava dosyasında şüpheli olarak yer alan Erk Acarer ise bulunamamıştı.
Sanıklar hakkında, “Devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin gizli kalması gereken bilgileri açıklama” ve “istihbarat faaliyeti ile ilgili bilgi ve belgeleri ifşa etmek” suçlarından 9’ar yıldan 20’şer yıla kadar hapis istemiyle dava açılmıştı.
SINIRLI SAYIDA KİŞİ ALINDI
İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın ilk duruşması başladı. Tutuklu gazeteciler Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Murat Ağırel, Hülya Kılınç, Mehmet Ferhat Çelik ve Aydın Keser tutuklu bulundukları cezaevinden getirildi.
Tutuksuz sanık Eren Ekici ise SEGBİS sistemi ile duruşmaya katıldı. Duruşmaya katılımın fazla olması sebebiyle mahkeme başkanı corona virüsü önlemleri kapsamında salona sosyal mesafe kuralına uygun sayıda tutuklu sanık yakını ve gazetecinin alınmasına karar verdi.
İLK SÖZ MURAT AĞIREL’DE
Kimlik tespitinin ardından tutuklu sanıkların savunmasına geçilen duruşmada ilk olarak Yeniçağ Gazetesi Yazarı Murat Ağırel savunmasını yapmaya başladı.
“BÜTÜN YAŞAMIM YOLSUZLUK YAPAN KİŞİLERLE MÜCADELE İLE GEÇTİ”
Savunmasında gazetecilik hayatında Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Kalem kılıçtan daha kuvvetlidir. Kılıç kullanan kol bir gün yorulur ve kılıcını kınına koyar” sözünü ilke edindiğini söyleyen Murat Ağırel, “Bütün yaşamım bu hain yapılar ile işbirliği halindeki çeteler, taşeron terör örgütleri ve yoksul halkın alın teri ile oluşturulmuş kamu kaynaklarını yağmalayan, yolsuzluk yapan kişiler ile mücadele ile geçti. Bundan sonra böyle olmaya devam edecektir. Ben ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerini kendime rehber edinmiş bir kişiyim onun ışığında hayat mücadelesine devam eden Kemalist Türk genciyim” dedi.
“ERGENEKON’DA BERAAT EDİNCE TAZMİNAT DAVASI AÇMADIM”
Ergenekon davasından beraat ettikten sonra tazminat davası açmadığını söyleyen Ağırel, “Bunun sebebi ise; şayet alacağım tazminat bu kumpası kuran hainlerin cebinden çıkacak olsa saniye düşünmezdim. Ne yazık ki muhtemel alacağım tazminat, fukaranın cebinden ödenecektir. Dosya avukat masrafını dahi iade almadım. Bunu yapmış olsaydım rahatsız olur uyumazdım. Boğazımdan geçmezdi.” diye konuştu
“BU İDDİANAME BİR NİYETNAMEDİR”
Savunmasında iddia edilen gibi suçun olmadığını söyleyen Ağırel, “Zira bu olmayan suçlamalarla tam 120 gündür cezaevinde bir hücrede tek başıma tutuluyorum. Hakkımdaki suçlamalar, ne bir somut delile dayanıyor, ne de vicdana sığıyor. İddia makamının tarafınıza sunduğu iddianame bana göre bir niyetnamedir” dedi.
“CUMHURBAŞKANI ŞEHİTLERİMİZDEN TANE DİYE BAHSEDİYORDU”
Ağırel suçlamaya konu tweetine ilişkin savunmasında şunları söyledi;
"Cumhurbaşkanı'nın Libya'da bir kaç şehit olduğunu açıkladığına ilişkin haberleri okudum. Ülkenin Cumhurbaşkanı şehitlerimizden tane diye bahsediyordu. Sosyal medyaya baktım. Konu hakkında binlerce kişi paylaşımında bulunmuştu. Daha öncesinde ise Libya’da bir geminin vurulduğu ve şehitlerimizin olduğu haberleri vardı. Hatta Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’a da bu sorulmuştu. Sayın Kalın isabet etmediğini bildirmişti. Hatta geminin vuruldu videoları yayınlanmıştı. Bu habere ait şehitler hakkında da paylaşımlar yapılmıştı."
“GAZETECİLİK REFLEKSİYLE DOĞRU BİLGİLERİ PAYLAŞMAK İSTEDİM”
Her Türk evladı gibi şehit haberlerine çok üzüldüğünü söyleyen Murat Ağırel şöyle devam etti;
"Çünkü şehitlerimiz tane değildir. Bir babadır, ağabeydir, oğuldur, kocadır, sevgilidir. Şehit şehadete erdiğinde can veren sadece kendisi değildir. Tüm sevdikleridir. Şehidimiz ister asker, ister polis, ister memur, ister vatandaş olsun. Hepsi bu toprakların evlatlarıdır. Hak ettikleri değeri göstermek zorundayız. Yapılacak tören bu değerlerden en önemlisidir. İşte tam bu saikle, gazeteciliğin vermiş olduğu haber refleksi ile düzgün, doğru bilgileri ve düşüncelerimi paylaşmak istedim."
“AMACIM HAK ETTİĞİ İLGİYE ULAŞMASINI SAĞLAMAKTI”
Sosyla medyada çok basit bir araştırma ile şehitlerin baba adı, adresi, defin yerine ulaştığını anlatan Ağırel, şunları kaydetti:
"Ekşisözlük, Facebook, Twitter şehitlerimizin resimleri ile bilgiler ile doluydu. Şehitlerimizden biri albaydı. Diğerinin binbaşı olduğu yazılıydı. Sadece bir yerde yazılmıştı. Yorumların birinde de “meslek memuru” ifadesi vardı. Bu Dışişleri’nde kullanılan bir terimdi. ‘Memurun ne işi var orada’ dedim kendi kendime. Sonrasında iddianamede de yer alan paylaşımı yaptım. Bu paylaşımı yapmamda ki gayem şehitlerimizin şehadetini yüceltmek ve bu kahraman vatan evlatlarının hak ettiği ilgiyi ulaşmasını sağlamaktı."
“50 SAYFA İDDİANAMEDE BENİMLE İLGİLİ BÖLÜM 2,5 SAYFA”
Hazırlanan iddianamenin 50 sayfa olduğunu ve kendisi ile ilgili bölümün 2,5 sayfa olduğunu anlatan Ağırel, şu ifadeleri kullandı:
"İddianameye giriş kısmında ‘OLAY’ başlığı altında 7 Şubat MİT krizi olarak bilinen davaya ve MİT TIR’ları davasına atıf yapılmış ve üçüncü paragraf sonunda yapılan soruşturmalarda şüphelilerin FETÖ, PDY Silahlı Terör örgütü mensubu oldukları ve kapsamlı bir plan dâhilinde casusluk kastı vurgusu yapılmıştır. Bizim yargılandığımız bu dava ile bağı belirtilmemiş olmasına rağmen, örnek olarak bu davaların hatırlatılmasının nedeni iddianamede yer alan “planlı hareket” ve “kast” iddialarının altını doldurma gayretidir."
“SUÇLAMALARIN DELİLİ YOK”
İddianamede hakkındaki suçlamalara delil olabilecek bir olgu olmadığını belirten Ağırel bu konudaki savunmasına şöyle devam etti;
"Ancak çok basit bir şekilde bir arama yapılsa FETÖ terör örgütüne karşı verdiğimiz mücadeleyi, hem de 17/25 Aralık baz alınmadan 2007 yılından itibaren çok net şekilde görülürdü. Fetö üyesi kişileri yazdığımız için yazılarımız engellendi ve şu anda halen tazminat davasında yargılanmaktayım. Beni şikayet eden şahıs dava görülürken FETÖ’den tutuklanmıştır”
“İLK AÇIKLAYAN KİŞİ CUMHURBAŞKANIDIR”
MİT’in Libya’da görev yaptığını ilk duyuran kişinin Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu hatırlatan Ağırel, sözlerini şöyle sürdürdü:
"2937 Sayılı kanuna göre Cumhurbaşkanı suç mu işlemiştir? Kanunda “Cumhurbaşkanı” hariç diye bir ibare var mıdır? Bizler MİT’in nerede görev aldığını nasıl bilebiliriz? Düşünün MİT’in Libya’ da görev yaptığı Cumhurbaşkanı tarafından tüm dünyaya ilan ediliyor. Gemi vurulduğu haberi yapılıyor. Cumhurbaşkanı sözcüsü yalanlıyor. 19 Şubat’ta konunun uzmanları, muhtarlar, şehitlerin arkadaşları paylaşımlar yapıp fotoğraflarını paylaşıyor, cenaze töreninde yakalara fotoğraf takılıyor, yüzlerce kişi cenazeye katılıyor, cenazeden canlı yayın yapılıyor, MİT başkanlığı çelenk gönderiyor, Cumhurbaşkanı Libya’da şehitlerimiz var diye açıklama yapıyor, yüzlerce binlerce paylaşım yapılıyor. Bunlar ifşa olmuyor. Benim paylaşımımın 11 gün sonra ifşa kastı olduğuna karar veriliyor. Bu hangi mantığa, hangi hukuka, hangi vicdana sığmaktadır? Amaç nedir? Bu kadar tesadüf fazla değil midir? Yoksa savcılığın asıl amacı yine kitabımda da yer alan bir kişinin daha savcı sorgusuna girmeden yazdığı gibi “elbet bu iftiraların hesabı sorulacaktır” itirafı mıdır?"
Duruşmada Murat Ağırel’in ardından Ferhat Çelik ve Aydın Keser savunma yaptı.
“4 AYDIR TECRİTTEYİM”
Keser savunmasında, “Bu haber ve yazılar bizden önce internet siteleri ve haber sitelerinde yayınlanmış ve basın özgürlüğü içerisinde haber değeri taşıdığı gerekçesiyle yapılmıştı. 4 aydır tecritteyim, eşimle yalnız bir defa görüştüm. Kardiyolojiye gitmem gerekiyordu, ama Covid-19 süreciyle cezaevinden sevk edemeyecekleri söylendi” ifadelerini kullandı.
“ÖNCEDEN BİLEMEM”
Ferhat Çelik ise savunmasında şunları söyledi: "Zaten medyanın yüzde 95'i AKP'nin elinin altında. Yüzde 5'i bağımsız ve kendi çabalarıyla yapmaya çalışıyor. Cumhurbaşkanı Libya'da çıkar birkaç tane şehidimiz var diye sorarsa, insanlar sorar kim bu diye. Yurt dışındaysa akla ilk gelen askerdir. Gazetecinin açık kaynaklarla haber yapması suç mudur? Benim bu haberi yapmam için bir yerden talimat almam gerekmez.
Bu süreçte kimse bu insanların MİT mensubu olduğunu bilmiyor. Açık kaynaklarda böyle bir bilgi yok. Yeni Yaşam'ın iki haberine de iddianamede yer verilmedi. Sadece başlık olarak verildi. Haberde her ikisi için de asker ve albay terimlerini kullanmışız. Bu iki haberi savcı iddianameye koymadı. İfademe de yer verilmemiş sadece hayat hikayem yer alıyor. Ben bu haberi görmedim ama arkasındayım. Görsem de görmesem de sorumlusuyum. Haberimiz ortada. MİT ifadesi geçmiyor. MİT Kanunu gazeteciliğin elini kolunu bağlıyor. Ben önceden bilemem kim MİT mensubu kim değil. Haberi açık kaynaklardan kopyala yapıştır yaparak mı casusluk yapmışız…"
“BURADA BİR KASIT YOK”
Çelik savunmasına şöyle devam etti:
"Bu haberi yaparken bu insanların kimlik bilgilerinden bir haberiz. Bile bile neden MİT mensubuna binbaşı yazayım. TSK'nın Libya'da olduğuna dair hep haberler yapıldı. Erdoğan 6 Ocak'ta söylüyor. Burada bir kasıt yok, biz gazetecilik yapıyoruz. Kimseden icazet almayız. Manisa'da cenaze yapılıyor, MİT çelenk göndermiş önlem almamışlar. Bu mesleği onuruyla icra eden herkese saygı duyarız ama bir organize iş olmasına ilişkin delil yok. Basın özgürlüğü sıralamasında Türkiye son sırada. Böyle küçük bir olaydan büyük bir suçmuş gibi bir şey yaratmak doğru değil. Vicdanlarda zaten biz beraat etmişiz, özgürüz. Bir ifşa kastı olmadığını ve beraatimi talep ediyorum."
HÜLYA KILINÇ: YAPTIĞIM İŞ SADECE VE SADECE GAZETECİLİKTİR
Verilen ara sonrasında gazeteci Hülya Kılınç’ın savunması ile davaya devam edildi. Kılınç savunmasında, 20 yıllık gazetecilik hayatında ilk kez böyle ağır bir suçlamayla ağır ceza mahkemesinde olduğunu söyledi.
Hakkındaki suçlamaları kabul etmeyen Kılınç, “Yaptığım iş sadece ve sadece gazeteciliktir. Yerel bir gazeteci olarak, yaşadığım bölgede bir şehidin olması ve şehidin törensiz defnedilmesi çok büyük haber değeri taşıyan ve haber yapılmasını gerektiren önemli bir olaydır” dedi.
“MUHTARIN SOSYAL MEDYA HESABINDAN ÖĞRENDİM”
Gazeteci olmasının yanında bir kadın ve 17 yaşında bir erkek çocuk annesi olduğunu söyleyen Kılınç, “Her şehit haberinde, çocuğunu kaybetmiş annelerin acısını her anne gibi yüreğimde hissederim. Libya'daki şehitlerimizin olduğunu duyduğumda da bir anne olarak aynı acıyı hissettim. Libya şehitlerinden birinin Manisalı olduğu ve askeri tören yapılmadan defnedildiğini günler sonra köy muhtarının sosyal medyada yapmış olduğu bir paylaşımından öğrendim ve çok şaşırdım” dedi.
“ŞEHİDİN BABASIYLA GÖRÜŞTÜM”
Şehidin asker olduğunu düşündüğünü anlatan Kılınç köy muhtarının yardımı ile mezarlığın fotoğrafını çektikten sonra şehidin anne ve babasıyla da görüştüğünü söyledi. Şehit babasının özel bir açıklama yapmak istemediğini söyleyen Kılınç, “Çok üzüldüğümü, şehidimizin binbaşı olduğunu öğrendim dedim. Baba, şehidin binbaşı olup-olmadığını bilmediğini, uzun zamandır görüşemediklerini söyledi. Görüşme kısa sürdü. Tekrar başsağlığı dileğinde bulunarak şehidin babasının yanından ayrıldım” dedi.
“BİLGİLERİ İNTERNETTEN ÖĞRENDİM”
Cenazeye, “Teşkiat Başkanı” isimli çelenk geldiğini duyduğunda şehidin MİT mensubu olduğunu düşündüğünü anlatan Kılınç, “Muhtara şehit, ‘binbaşıymış’ dedim. Muhtar da, ‘Yaşı çok gençti, binbaşı olamaz’ dedi. Muhtar da, Aza da şehidin asker olup olmadıklarını bilmiyorlardı. Kafaları karışıktı” ifadesinde bulundu.
Araştırmaları sonucu şehidin MİT mensubu olduğunu öğrendiğini anlatan Kılınç savunmasına şunları söyledi;
"İnternette yaptığım araştırmada şehidin adı, soyadı, fotoğrafı, MİT'te çalıştığı, Libya'da şehit olduğu, ‘Teşkilat Başkanı” yazılı çelengi, cenazenin vatandaşlarca taşındığı, cenazeye katılan belediye başkanı, milletvekili, siyasi parti ilçe başkanlarının katıldığı fotoğrafları gördüm. Özellikle muhtarın paylaşımlarının altında yüze yakın yorum, fotoğraf ve cenazede çekilmiş kısa bir video gördüm."
Kılınç, cenazenin gizlilik içinde yapılmaması nedeniyle haberi yapmakta bir sakınca görmediğini sözlerine ekledi.
BARIŞ PEHLİVAN: BÖYLE ADALET OLUR MU?
Duruşmada savunma yapan gazeteci Barış Pehlivan, 9 yıl önce de tutuklandığını belirterek, o gün aynı davada savunmasını yapamadan hayatını kaybeden MİT görevlisi Kaşif Kozinoğlu'nun Odatv'ye belge sızdırmak iddiasıyla hapse atıldığını hatırlattı.
Önceki tutuklanmasında Odatv’de yayınlanan bir şehit haberi yüzünden, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçundan yargılandığını söyleyen Pehlivan, “Aradan 9 yıl geçti, ben yine şehit cenazesi haberi ile tutukluyum. ‘Neyse ki; Fethullahçılar gibi bilgisayarıma belge yüklemediler, direkt haberi suç delili yaptılar’ diye sevinmeli miyim üzülmeli miyim” dedi.
“ŞEHİDİN MİT MENSUBU OLDUĞUNU BAŞTA BİLMİYORDUK”
Libya’da şehit olan MİT mensubu ile ilgili her bilginin ifşa olduktan bir hafta sonra Hülya Kılınç'tan telefon aldığını söyleyen Pehlivan, “Libya'da şehit olan askerlerimizden birinin Manisalı olduğunu söyledi ve ‘cenazesine dair bir haberle Odatv'nin ilgilenip ilgilenmeyeceğini’ sordu. Bakınız, Hülya Kılınç o anda şehidimizin sadece asker olduğunu düşünüyor ve bana da öyle iletiyor. Ben de ilgili haberi değerlendirebileceğimizi söyledim. Yani haberin Hülya hanım tarafından hazırlanmasına başlama anında MİT yok gündemimizde. Amacımız sadece şehit cenazesi haberi yapmak” dedi.
“MİT KANUNUNU BİLDİĞİM İÇİN ARAŞTIRDIM”
Şehidin MİT mensubu olduğunu sonradan öğrendiklerini söyleyen Pehlivan, haber metni kendisine geldikten sonra internetten araştırma yaptığını söyleyerek, şu ifadeleri kullandı;
"Amacım, daha önce nerelerde alenileşip alenileşmediğini bulmaktı. Bu, benim habere dair yayın kararımı etkileyecekti. Açık ismini Google'da arattığımda, milletvekili Ümit Özdağ'ın basın toplantısının haberlerini ve videolarını buldum. Yani o anda, haberi yayınlamadan önce şehidin fotoğraflarını, isim ve soyadını, nasıl şehit olduğunu, MİT mensubu olduğunu, cenazeden bazı görüntüleri ayrıntılarıyla birçok yerde haber olarak gördüm.
Odatv’de bugüne kadar yüzbinlerce haber yayımladık. Bu nedenle birçok kanun gibi, MİT Kanunu'nu da biliyorum. Zaten haber öncesindeki bu ön ekstra araştırma da MİT Kanunu nedeniyleydi."
“BU ŞEHİT CENAZESİNİN HABERİ SADECE”
Şehit MİT mensubuna ait bilgilerin daha önce ifşa olmasına rağmen ailesini düşünerek haberde cenazenin kaldırıldığı köyün ve mahallenin adını, mezarlığın adını, şehidin soyadını, anne ve babanın adı ile soyadını yayımlamadıklarını söyleyen Pehlivan, şu ifadeleri kullandı;
"Tam da burada şuna dikkat çekmek isterim; Odatv'nin yayımladığı ‘Libya'da şehitlerimiz var’ haberi değil. Bu, ‘Libya'da şehit olanlar MİT mensubuydu’ haberi de değil. Bu, bir şehidin cenazesinin haberi sadece. Şehidin asker ya da istihbaratçı olmasıyla ilgilenmiyorduk biz. Savcıların bize yaptığı temel suçlama; ‘MİT mensuplarını ifşa etmek.' Şehit cenazesi haberimizle bu suçu işlediğimizi iddia ediyorlar. Biz de bu soruşturmanın başından bu yana diyoruz ki; ‘Haberimizde ifşa yoktur. Bizden önce ifşa edilen bilgiler vardır. Bu yüzden suçtan da bahsedilemez."
“SAVCILIĞIN SORMADIĞI SORUYU BEN SORUYORUM”
Cenaze fotoğraflarının davanın tutuksuz sanığı Eren Ekinci tarafından çekildiğini söyleyen Pehlivan, “Peki, Şehidin naaşının ne zaman ve nereden kalkacağını hem şehidin hem de babasının açık adıyla, yetmeyip şehidin fotoğrafıyla ilk kez internette ifşa eden, bunu yaparken herkesi de cenazeye davet eden köy muhtarının tanık yapıldığı bu davada ildeki ve ilçedeki siyasi parti temsilcileri ile milletvekillerinin katılımının istendiği, hiçbir gizlilik önleminin alınmadığı, aleni yapılan bu cenazede yüzlerce kişinin katıldığı ve katılanların çektiği fotoğraf ile videoların internette dolaştığı bu gerçeklikte fotoğrafı çeken kişiye ‘o fotoğrafı nasıl çektin' sorusunun dahi savcılık tarafından sorulmadığı bu dosyada ben soruyorum: Nasıl oluyordu da, bu kadar rahat ve bu kadar temelsiz şekilde ‘Gizlice çekildiği tespit edildi' cümlesi iddianameye konuyor?” dedi.
“BÖYLE ADALET OLUR MU”
Cenazeye herkesi davet eden köy muhtarının, ‘Cenazeye katılanların MİT mensubu olduğunu bilmiyordum’ ifadesinin ardından davada tanık olduğunu söyleyen Pehlivan, şu ifadeleri kullandı;
"Ama ‘cenazeye siyasi parti temsilcileri ve vatandaşlar katıldı’ diyen biz isek o cenaze fotoğrafındakiler arasında MİT mensubu olduğunu bilmemiz beklenip sanık yapılacağız. Böyle adalet olur mu? Biz tabut taşıma fotoğrafındakilerin MİT mensubu olduğunu ima dahi etmememize, hatta “vatandaş” dememize rağmen sanık olacağız. Ama şehidin MİT mensubu olduğunu Hülya Kılınç'tan öğrendiğini ileri süren muhtar, bunu öğrenmesine rağmen MİT mensubunu fotoğrafıyla, ismiyle, ailesiyle, yaşadığı yerle ilk ifşa eden o paylaşımını silmeyecek; bizler tutuklandıktan çok sonra paylaşımını kaldıracak ve tanık olacak. Böyle adalet olur mu?
“İYİ Kİ YAZDIM İYİ Kİ YAZIYORUM İYİ Kİ YAZACAĞIM”
Eğer FETÖ sanıklarını görevde tutup, bir de onlara FETÖ operasyonu yaptırıldığını yazmasaydım burada olmazdım. Eğer FETÖ'cüleri para karşılığı tahliye eden, başka tarikatların müridi yargı mensupları olduğunu yazmasaydım burada olmazdım.
Eğer FETÖ şüphelisi olup; başka tarikatların hocalarından hüsnü şehadet aldığınızda dosyanızın kapandığını yazmasaydım burada olmazdım.
Eğer FETÖ borsası sanığının çocuğunun gözü önünde öldürülmesinin perde arkasını yazmasaydım burada olmazdım. Eğer bu toprakların en tehlikeli örgütü FETÖ ile mücadelenin bir rant ve sermaye değişimi aracı haline geldiğini yazmasaydım burada olmazdım. Ama tüm yaşadıklarıma rağmen diyorum ki iyi ki yazdım, iyi ki yazıyorum, iyi ki yazacağım. Hepsi gerçekti. Yalanlayamadılar. Bunun yerine, bir bahaneyle hapse attılar. Amaç; daha önce yazdıklarımın bedelini ödetmek ve ileride de yazmamamdı."
TERKOĞLU: İDDİANAMEYİ YAZANLAR SANIKLARDAN BİR ORGANİZASYON YARATAMADILAR
OdaTV Haber Müdürü Barış Terkoğlu da savunmasında, “Ben yıllardır yazı yazıyorum, Cumhurbaşkanı'nı eleştiriyorum, Bakanları eleştiriyorum, Genelkurmay Başkanlarını eleştiriyorum. MİT kutsal bir örgüt müdür? MİT dokunulamaz mıdır? MİT sorgulanamaz mıdır? MİT; hatası, eksiği gösterilemez midir? Haşa, MİT mensupları peygamberin sahabeleri midir? Farkında mısınız, bu dava üzerinden ne yapmaya çalışıyorlar. Bu davayı kurgulayanları sevindirecek bir karar verirseniz yukarıdaki tüm sorulara ‘evet’ yanıtını vermiş olacaksınız” dedi.
“MENSUBİYETİNİ KÖTÜYE KULLANMIŞ MİT MENSUPLARI DA VARDIR”
Tarihte mensubiyetini kötüye kullanmış MİT mensupları olduğunu söyleyen Terkoğlu, şu ifadeleri kullandı;
"Türk tarihinde 12 Eylül gibi karanlık işlere bulaşmış askerler vardır. İşkenceye karışmış polisler vardır. Aynı zamanda mensubiyetini kötüye kullanmış hem de çok kötüye kullanmış MİT mensupları da vardır. Örnek olsun, ben daha birkaç ay önce Cumhuriyet Gazetesinde hapishaneden bana mektup yazan bir MİT mensubunun anlattıklarından yola çıkarak, MİT kimliğini adam kaçırıp fidye istemek için kullandığı iddiasıyla cezalandırılan bir personeli yazdım. Bunu yazarken güç bela MİT'in basın müşavirliğini aradım, MİT mensubunu askeri alanda yakalayan kamu görevlileri ile konuştum. Siz eğer bu davayı tezgâhlayanları sevindirirseniz, bir sıradışılıkta karşısına MİT mensubu çıkınca bir gazeteci sorgulamaya araştırmaya devam edebilir mi?"
“SAVCILARIN İDDİANAMELERİNE GİREN DARBE UYARILARINI ANLATTIK”
15 Temmuz darbe girişiminden önce haberler yaptıklarını kaydeden Terkoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü;
"Biz OdaTV'de 15 Temmuz'dan önce aylarca ‘darbe geliyor' haberleri yaptık, yazıları yayınladık. Yanlış anlamayın, gayrimeşru bir kaynaktan öğrenmedik. Dış basında işaret veren yazıları, Washington'daki enstitülerin raporlarını çevirdik. Zaman gazetesinde adeta darbeyi işaret eden haber ve yazıları analiz ettik. Çeşitli davalara yansıyan ifadeleri aktardık. Hatta bizzat soruşturma savcılarının iddianamelerine giren darbe uyarılarını anlattık. Emin olun bunları yaparken öyle saldırılara maruz kaldık ki. ‘Ordunun içine fitne sokuyorlar’, ‘Ordumuz terörle savaşırken darbe iddialarıyla ihanet ediyorlar’ diyenler oldu. Bunları da açıp okuyabilirsiniz. Oda TV'deki gazeteci ağabeyimiz Soner Yalçın'ı arayıp tehdide varan konuşma yapan, benim ve Barış Pehlivan'ın işten çıkarılmasını isteyen ve bu darbe uyarısı yazıların susturulmasını isteyen oldu. Vazgeçmedik."
“MİT KANUNU’NUN DÖNÜŞÜMÜNÜN MAHKEMELERDEKİ CANLI TANIĞIYIM”
9 Yıl önce MİT yöneticisi Kaşif Kozinoğlu ile birlikte sanık olduğunu söyleyen Terkoğlu, “MİT Müsteşarına öğlen saatinde darbe ihbarı anlamına gelecek itirafın yapıldığı ortaya çıktığı halde MİT Müsteşarı darbeye akşam yemeğinde yakalandı. Bu durumu herkes eleştirmedi mi? Sorular sormadı mı? Bunu da yapmak gerekmez mi? MİT Kanununun 2014 yılındaki dönüşümünün mahkemelerdeki canlı tanığıyım. 9 yıl önce bu Adliyede MİT yöneticisi Kaşif Kozinoğlu da benimle birlikte sanıktı. Bugün sözüm ona MİT Kanunundan bahsedenler, o gün Kozinoğlu'nu linç ediyor, özel hayatını didik didik ediyordu” ifadelerini kullandı.
“GİZLİ OLAN İSTİHBARATÇILARIN KİMLİĞİ KORUNSUN DİYE BU YASA ÇIKTI”
Yasanın şehit olan bir MİT mensubunun haberi yapılmasın diye değil, gizli olan istihbaratçıların kimliği korunsun diye çıktığını belirten Terkoğlu, şu ifadeleri kullandı;
"O gün altlarında Başbakan'ın zırhlı aracı olan savcılar, MİT'e kumpasları derinleştirdiler. 7 Şubat oldu, daha fazlası yaşandı. İfşalar sıradan hale geldi. Nihayetinde görev başında faaliyet yürüten ve doğal olarak gizli olan istihbaratçıların kimliği korunsun diye bu yasa çıktı. Şehit olan bir MİT mensubunun cenazesi haber yapılmasın diye değil. Ne Kozinoğlu'nun cenazesinde ne de bu kanun doğarken ortada olan savcılar, bugün bu kanunu ruhuna aykırı bir şekilde kullanıyor. MİT Kanununu yerde buldukları taş gibi alıp başımıza fırlatıyor."
“İDDİANAMEYİ YAZANLAR SANIKLARDAN BİR ORGANİZASYON YARATAMADILAR”
Terkoğlu, “Bu iddianameyi yazanlar çok uğraşsalar da buradaki sanıklardan bir organizasyon yaratamadılar. Ancak bu süreçte gördük ki gizli soruşturma dosyasından organize şekilde sızıntılar oluyor, organize şekilde sanıklar hedef alınıyor, cezaevine kadar uzanan organize bir operasyon var. Soruşturmanın başlangıcından sonuna sıra dışı, organize olduğu açık işler oluyor” diye konuştu.
“BİZİM İÇİN GÖRÜNSE DE HEM KENDİNİZ HEM ÜLKENİZ İÇİN KARAR VERECEKSİNİZ”
Mahkeme salonlarında büyüdüklerini söyleyen Terkoğlu, “İnsanın kaderi kendi eylemleridir. Biz kaderimize kendi eylemlerimizle karar verdik. Siz bizim için görünse de aslında hem kendiniz hem de ülkemiz için karar vereceksiniz. Bu nedenle sizden sadece adalete uygun, gerçekle barışık, vicdanla örtüşen, tartışmasız sadece ama sadece millet adına bir karar beklediğimi söylemek istiyorum” dedi.
CENAZE FOTOĞRAFLARINI ÇEKEN SANIK KONUŞTU
Terkoğlu’nun ardından davanın tutuksuz sanığı Eren Ekinci’nin savunmasına geçildi. Ekinci savunmasında sanıklardan Hülya Kılınç dışında kimseyi tanımadığını söyleyerek, “Caminin içinde ve dışında fotoğraf çektim, bu konuda bilgilendirilmemiştik ve fotoğraf çeken ve video çekenler vardı. Hülya hanım aradı buluşmak istedi, ama mümkün olamayacağını söyledim. Elimde şehit cenaze fotoğrafları olup olmadığını sordu. O ana kadar şehidin TSK mensubu olduğunu biliyordum. Mit mensubu olduğunu bilseydim başka yollarla verebilirsin fotoğrafı. Doğrudan dahil olmadığım bir şeyin içerisindeyim. Üstüme atılan suçlamaları kabul etmiyorum” dedi.
SAVCI MÜTALAASINI AÇIKLADI
Sanık savunmalarının tamamlanmasının ardından mahkeme duruşmaya 15 dakika ara verdi. Aranın ardından gazetecilerin yargılandığı davada savcı esasa ilişkin mütalaasını hazırlamak için dosyanın kendisine gönderilmesini istedi. Savcı tutuklu sanıkların tutukluluk halinin de devamına karar verilmesini talep etti.