Cumhuriyet, Can Dündar imzalı haberinde '17 Aralık büyük rüşvet, kara para aklama ve yolsuzluk' soruşturmasının savcısı Celal Kara'nın '1 Numara' Erdoğan'dı dediğini yazdı.
Gazete, bugün "17 Aralık soruşturmasının savcısı Celal Kara, elinden alınan iddianameyi Cumhuriyet'e anlattı: '1 numara' Erdoğan'dı" manşetiyle çıktı.
Savcı Kara'nın açıklamalarında, "Yüce divan'a gitse Zafer Çağlayan'ın hayatı biterdi" ve "Onlar gitse Bilal de peşlerinden giderdi" ifadeleri dikkat çekti.
İşte, Cumhuriyet'in o manşeti:
17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasını başlatan savcılardan Celal Kara, “darbe girişimi, polis fezlekesi imzalanmadı, bazı isimler Uyap’a girilmedi, yasa dışı dinleme yapıldı” gibi 8 iddiayla ilgili konuştu. Önce dosyadan, sonra görevden alınan 18 yıllık savcı Celal Kara, 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının savcısı Celal Kara, “1 numaranın dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan olduğunu belirtti. Kara, “Bu dosya kapanmadı, kapanamaz. Eninde sonunda bu yargılama olacaktır” dedi.
Celal Kara, “İki taraf birlikte suç işliyorsa, her zaman dinleme yapılır. Yargıtay’ın bu istikamette kararları var. Meselâ, aile boyu uyuşturucu ticareti içinde olanlara rastlıyoruz. Dinlemediğimiz takdirde suçu nasıl ortaya çıkaracağız?” diye konuştu.
Celal Kara, Cumhuriyet gazetesinden Can Dündar ve Bugün gazetesinden Nazlı Ilıcak’ın sorularını cevapladı.
Cumhuriyet’teki haberde savcı Celal Kara’nın ağzından şu ifadelere yer verildi:
“Dava açılsa isteyeceğim ceza kişiye göre değişecekti. Çok sayıda rüşvet, resmi evrakta sahtecilik suçlaması vardı. Azamiden hesaplarsanız 500 yıl, asgariden hesaplarsanız 50 yıl çıkar. En ağır cezayı Sarraf alacaktı. Lider sıfatıyla o örgütün faaliyetleri kapsamındaki tüm suçlardan sorumlu. Dönen işlerin Başbakan’dan habersiz ve izinsiz dönmesine imkân ve ihtimal yok. Telefon konuşmalarına, aralarındaki diyaloglara bakınca kesinlikle diyorsunuz ki, perde arkasından bu işlere yol ve izin veren Başbakan’dır. Zaten vardı tapelerde… Var yani, bunu inkâr mı edeyim? Sarraf, Happani’ye, Egemen Bağış’tan bahsederken ‘O, beni 1 numaraya ulaştıracak’ diyor. 1 numara kim olabilir? Başbakan’dır.
‘ONLAR GİTSE BİLEL DE PEŞLERİNDEN GİDERDİ'
Yüce Divan oylamasını izlediğimde ‘Yüzde 99 gitmeyecekler Yüce Divan’a’ diyordum. Onlar gitse Bilal de peşlerinden giderdi… Bakanlar Yüce Divan’a gitseydi Zafer Çağlayan’in hayatı bitmiş olurdu muhtemelen. Çünkü hakkında rüşvet isnadı, altın kaçakçılığı iddiası, örgüt liderliği suçlaması, resmi belgede sahtecilik suçu vardı. Bir rüşvetin cezası 4-12 yılsa düşünün ki Çağlayan hakkında 28 ayrı rüşvet suçlaması vardı.”
ERDOĞAN NİÇİN SORUŞTURMA DIŞI KALDI?
Savcı Kara, Can Dündar’ın “Soruşturmayı neden Başbakan’a kadar uzatmadınız’ şeklindeki sorusuna şu cevabı verdi:
“Erdoğan’la ilgili denilebilirdi ki: ‘Beyefendi’nin o olduğunu nereden biliyorsun?’ Dosyanın teknik detayını bilen ben ve kolluk amirleri, bahsi geçenin Erdoğan olduğunu bildiğimiz halde, doğrudan ismi geçmediği için ve ’1 Numara’ lafı, diğerlerine göre biraz muğlak kaldığı için onu bilgi notuna katmadık. Düşünün ki; durumları çok net olan bakanlar hakkında dahi akla ziyan yorumlarla savunma gerekçeleri üretiliyor, durumu ancak tüm delillerin ve ifadelerin değerlendirmesi sonucunda ortaya çıkabilecek olan Başbakan’ı dosyaya katsaydık neler söylenirdi?”
Bugün gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak ise yolsuzluk soruşturması dosyasından sonra görevden alınan 18 yıllık savcı Celal Kara’ya 8 iddiayı sordu. Bugün gazetesinde yayınlanan habere göre Savcı Kara, bu iddialara şu cevapları verdi:
‘FEZLEKE OLMADAN DA İDDİANAME YAZILIR'
İDDİA 1: Kezban Hatemi, Mali Şube Müdürü Yakub Saygılı, 18 Aralık 2013’te görevden alındıktan sonra yerine atanan Hakan Sıralı’nın polis fezlekesini, savcılığa, imzalamadan gönderdiğini, dolayısıyla sizin usulsüz işlem yaptığınızı ileri sürdü. Hatta o fezlekeye “Hayalet fezleke” demek suretiyle, kamuoyunun dikkatini çeken bir de slogan kullanılıyor.
CEVAP: Bu konuda Celal Kara’nın açıklaması şöyle: “1) Ben savcı olarak polis fezlekesine bağlı değilim. Fezleke olmasa da, çalışmamı tamamlar, iddianameyi yazarım. 2) Zaten, benim denetimim altında Mali Şube Müdürü Yakub Saygılı ve arkadaşlarının hazırladığı o fezlekenin dijital hali bende vardı. 3) Ben, sadece, 17 Aralık ve sonrasında operasyonda ele geçirilen deliller ve şüpheli ifadelerine ihtiyaç duyduğum için, Saygılı’nın yerine gelen Sıralı’dan fezlekeyi, bu ek bilgilerle tamamlayıp, imzalamasa da göndermesini istedim. Fezleke üzerinden tartışıyorlar. Fakat benim asıl derdim, neredeyse gözaltı süresi dolacak olan şüphelilerin, bir an önce savcılığa gelmesiydi. Konu, fezleke değil; operasyon sırasında elde edilen deliller, polisteki ifadeler ve şüphelilerin savcılık tarafından gözaltı süresi dolmadan sorgulanmasına imkân verilmesiydi.”
‘BARIŞ GÜLER'İN İSMİ UYAP'A GİRİLDİ'
İDDİA 2: Dosya UYAP’a kayıtlı değil.
CEVAP: “UYAP’a rutin olarak başlangıçtaki suç girilir. Türk Ceza Kanunu’nun 220/1’inci maddesinden, ‘örgüt lideri’ diye bir kişiden başlarsınız. Ara kayıt olmaz; halen de yok. Ara aşamalardaki şüpheliler ve suçlar UYAP’a kaydedilmez. Yani, teknik takip sırasında ulaşılan her şüphelinin UYAP’ta kaydı yoktur. Her şeyden önce, suçun netleşmesi beklenir. Bütün delillerin toplanmasını takiben, ancak eylemin hukuki vasfını belirleyebilirsiniz. Ayrıca, UYAP’taki dosyaya sınırlı sayıda kişi şifreyle ulaşabilmektedir ama uygulamada, bu şifreler, dosya yükü yüzünden, işin aksamadan yürümesi için, kâtiplere de veriliyor. Kâtipler de aralarında bazen bu şifreleri paylaşıyorlar. Şüpheli, bu durumda, bir menfaat ilişkisi kurup, hakkında teknik takip ve soruşturma var mı, bunu öğrenmek isteyebilir ve gizli tahkikat açığa çıkar. Kaldı ki bu dosya hakkında, İstanbul 5. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 14.9.2012’de verdiği kısıtlılık kararı var. Ayrıca, Barış Güler’in ismi, Ağustos 2013’te, -uygulamada mecburiyet olmamasına rağmen- UYAP’a girildi. HSYK Kanunu’nun 17/4’üncü maddesine göre, Kurul müfettişleri, denetimlerde, yargı yetkisine ve yargısal takdire giren konulara karışamazlar. UYAP’a ne zaman, hangi ismin gireceği savcının takdirindedir.”
‘SİCİL AMİRİM ÇOLAKKADI DEĞİL ZEKERİYA ÖZ'
İDDİA 3: 17 Aralık soruşturmasından Başsavcı Turan Çolakkadı haberdar edilmedi.
CEVAP: “İstanbul Adliyesi’nde on binlerce soruşturma var. Çolakkadı hepsinden haberdar mıydı? Bu konuda yasal bir zorunluluk mevcut değil. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250’inci maddesine, sonra da Terörle Mücadele Kanunu’nun 10’uncu maddesine göre yürütülen çok sayıda soruşturmanın hangisinden haberdardı Çolakkadı? Zaten benim birinci sicil amirim de Zekeriya Öz’dü ve onun bilgisi vardı. Başsavcı Çolakkadı’ya sormak gerekir: DHKP-C avukatlarının tutuklanacağından son güne kadar haberi oldu mu? Unutmayalım ki Başsavcılar, Adalet Bakanı’yla, Emniyet Müdürleri ise İçişleri Bakanı’yla sürekli temasta. Dosya açığa çıkabilir kaygısı hâkim olduğu için, onlara haber verilmemesi tercih edilmiştir. Polisler de, adli kolluk sıfatıyla takip ettikleri soruşturmanın bilgisini, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın’a son gün sundular.”
‘SUÇ BİRLİKTE İŞLENİYORSA İKİ TARAF DİNLENİR'
İDDİA 4: Aralarında kan bağı, hısımlık, eş durumu olanların konuşmaları dinlenemez kuralı çiğnendi; baba ve oğul arasındaki görüşmeler kaydedildi.
CEVAP: “İki taraf birlikte suç işliyorsa, her zaman dinleme yapılır. Yargıtay’ın bu istikamette kararları var. Meselâ, aile boyu uyuşturucu ticareti içinde olanlara rastlıyoruz. Dinlemediğimiz takdirde suçu nasıl ortaya çıkaracağız?”
‘HİÇBİR BAKAN İÇİN DİNLEME KARARI ALINMADI'
İDDİA 5: Bakanlar dokunulmazlıkları olmasına rağmen dinlendiler.
CEVAP: “Hiçbir bakan hakkında dinleme ya da teknik takip kararı alınmadı. Ama meselâ Barış Güler, babasıyla konuşunca, ister istemez Muammer Güler’in sözleri de kayda geçiyor. Konuşmanın tek tarafını verip, muhatabını vermezsek, o konuşmadan bir anlam çıkar mı? Delillerin bütünlüğünü muhafaza açısından görüşmeyi yapan 2 kişinin de sözlerini kaydetmek, koruma altına almak zorundayız. Bakan değil, milletvekili olsalar, Meclis’ten dokunulmazlıklarının kaldırılmasını isteyip, sonra da o kişileri soruşturma dosyamıza katardık. Bir taraf milletvekili ya da bakan diye teknik takipten vazgeçilemez. Onların soruşturma prosedürü ayrı, o kadar. Bakanlar özel soruşturmaya tâbi.”
‘SORUŞTURMAYI YARIDA KESEMEZDİK ÇÜNKÜ...'
İDDİA 6: Deliller yasaya aykırı elde edildi. Zira bakana ulaşıldığında, hemen, onunla ilgili iddialar tefrik edilip, TBMM’ye gönderilmeliydi.
CEVAP: “Bizim hedefimizde bakan yok ki. Biz, Rıza Sarraf liderliğindeki bir suç örgütünü takip ediyoruz. Bakanla ilişkisi ortaya çıkıyor. Bizim yapmamız gereken, soruşturmanın bitiminde, bakanlarla ilgili ele geçen tesadüfi delilleri bir fezleke yazıp TBMM’ye göndermek. Bunu yaptık. Soruşturmayı yarıda kesip, bakanlara ilişkin bilgileri TBMM’ye verseydik, gizlilik ihlâl edilir, soruşturma tamamlanamazdı ve tabii deliller de toplanamazdı. Hâkimlerin ve savcıların soruşturulması da izne tâbi. Ama soruşturmanın tamamlanması bekleniyor. Ancak ondan sonra, hâkim ve savcının ismi geçmişse, HSYK’ya yazıp, izin isteniyor. Dosya tekemmül etmeden, soruşturma tamamlanmadan, kimseye bilgi verilmiyor. Uygulama hep böyle. Kaldı ki, bakanla konuşmaların haricinde, rüşvet ilişkisini ortaya koyan bir yığın tape var. Rıza Sarraf’ın Zafer Çağlayan’ın oğlu Kaan Çağlayan’la ya da Muammer Güler’in oğlu Barış Güler’le yaptığı rüşvet konuşmaları… Niçin onların gereği yapılmıyor da takipsizlik kararı veriliyor?”
‘32 SULH CEZA HAKİMİNİN İMZASI VAR'
İDDİA 7: Çok fazla ve basit suçlarla ilgili yoğun dinleme kararı alındığından söz etti takipsizlik kararını veren Savcı Ekrem Aydıner.
CEVAP: “Dinleme kararları tek bir hâkimden değil, onlarca farklı hâkimden alındı. İstanbul’daki 32 Sulh Ceza Mahkemesi’nin en az bir kararı mevcut. Bir mahkemenin verdiği birden fazla karar da var. Savcı, hâkimin takdir hakkına nasıl müdahale edebilir?”
‘CİNAYET OLMADIKÇA MÜDAHALE EDİLMEZ'
İDDİA 8: Madem suçun işlendiği tespit edildi. Neden suçüstü yapılmadı? Paralara, delillere el koyup, rüşvet engellenmedi?
CEVAP: “Ben bir örgütlü suçu takip ediyorum. Bütün boyutlarıyla ortaya çıkmasına gayret ediyorum. Cinayet gibi, telâfisi mümkün olmayan bir zarar doğmadıkça, müdahale edilmez. Tek bir kişiye bağlı suç değil ki! Öyle olsaydı, ‘Neden rüşveti engellemediniz?’ derdiniz. Ama örgütlü suçlarda, her türlü yasa dışı ilişkinin tespit edilmesi için delil toplamaya devam etmelisiniz.”