14 Mart Tıp Bayramı, ülkemizde modern tıp eğitiminin başlangıcını ve hekimlik mesleğinin önemini vurgulayan özel bir gündür. Bu bayramın kökeni, 14 Mart 1827'de Sultan II. Mahmud döneminde, Hekimbaşı Mustafa Behçet'in önerisiyle Şehzadebaşı'ndaki Tulumbacıbaşı Konağı'nda Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire'nin kurulmasına dayanır. Bu kurumlar, modern tıp eğitiminin temellerini atarak, hekimlik mesleğinin gelişimine büyük katkı sağlamıştır.
İlk Tıp Bayramı kutlaması, 14 Mart 1919'da, İstanbul'un işgal altında olduğu dönemde gerçekleşmiştir. Tıbbiye 3. sınıf öğrencisi Hikmet Boran önderliğinde, tıp öğrencileri işgale karşı bir duruş sergileyerek, tıbbiyelilerin vatanseverliğini ve bağımsızlık mücadelesine olan katkılarını göstermiştir.
İlk dönemlerinde Osmanlı'da tıp eğitimi 18. yüzyılda Fransızca olarak verilmeye başlandı. Eğitimin Fransızca olması nedeniyle, bu okullarda daha çok Osmanlı tebaasından gayrimüslim çocuklar eğitim alırken, Müslüman Türk öğrencilerin sayısı oldukça azdı. Ancak zamanla bu duruma bir tepki gelişti. Türk öğrenciler, kendi dillerinde eğitim almak için seslerini yükselttiler ve sonunda 14 Mayıs 1867'de tıp eğitimi resmen Türkçe olarak verilmeye başlandı.
14 Mart’ın bir bayram olarak kutlanması ise o dönemde gelenek haline gelmiş bir uygulama değildi. Ancak, 1919'da İstanbul İngiliz işgali altına girince, ülke çapında her meslek grubunun geliştirdiği direnişe tıbbiyeliler de katıldı. "İttihat-ı Osmanî" (Osmanlı Birliği) adıyla bir örgüt kurarak işgale karşı bir duruş sergilediler. O dönemde İngiliz işgali altındaki İstanbul’da herhangi bir kitlesel toplantı yapmak neredeyse imkânsızdı; birçok etkinlik ve buluşma yasaklanmıştı. Ancak tıbbiyeliler, bu baskıya rağmen zekice bir hamleyle, Türkçe tıp eğitiminin başladığı 14 Mart'ı kutlamak bahanesiyle bir toplantı düzenlemek için İngiliz komiserliğinden ve okul yönetiminden izin aldılar. Aslında bu toplantı, İstanbul’un işgalini protesto eden organize bir eylemdi.
Bu toplantıya, Dr. Hikmet Boran ve Dr. Reşit Galip gibi cesur hekimler öncülük etti. Tıbbiye öğrencilerinin bu direnişi, milli mücadele ruhunun akademik çevrelerde de ne denli güçlü olduğunu gösterdi. Nitekim bu hareketin hemen ardından Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak bağımsızlık meşalesini yaktı. Verdiği mücadele ile sadece Türkiye'nin bağımsızlığını kazanmasını sağlamadı; aynı zamanda üçüncü dünya ülkelerine de emperyalizme karşı direnmenin mümkün olduğunu göstererek ilham verdi.
Bağımsızlık sürecinde doktorlar da önemli roller üstlendi. Sarıkamış’tan Kurtuluş Savaşı’na kadar her cephede gönüllü olarak görev aldılar. Yaralı askerleri tedavi etmek, sahra hastanelerinde gece gündüz çalışmak gibi fedakârlıklarla mücadeleye katkı sundular. Bu süreçte Reşit Galip gibi isimler, her hekimin tanıması ve örnek alması gereken şahsiyetler olarak tarihe geçti.
Cumhuriyetin ilanından sonra 14 Mart, hekimler adına bir bayram olarak kutlanmaya başlandı. Bu, yalnızca modern tıp eğitiminin başlangıcını değil, aynı zamanda hekimlerin millet için verdikleri mücadelenin takdir edilmesini de simgeliyordu. Cumhuriyet, hekimlerin yaptığı fedakârlıklara karşı bir vefa borcu olarak bu günü bayram ilan etti.
Bugün Türkiye’de tıp, birçok alanda Batı standartlarını yakalamış, hatta bazı konularda aşmış durumda. Ancak hekimlik yalnızca teknik bilgiyle değil, aynı zamanda toplumun ona duyduğu saygıyla da değer kazanır. Gelişmiş ülkelerde hekimler, toplum içinde büyük bir itibara sahiptir çünkü insan yaşamına verilen değer, medeniyetin göstergesidir. Kendine ve insan hayatına değer veren toplumlar, onları iyileştiren hekimlerine de hak ettikleri saygıyı gösterir. 14 Mart yalnızca bir bayram değil, aynı zamanda hekimlere duyulması gereken saygının ve minnettarlığın bir hatırlatıcısıdır. Özünde bu, insana duyulan saygının bir yansımasıdır.
Hekimlik mesleği, insan hayatını koruma ve iyileştirme sorumluluğunu taşır. Bu kutsal görev, büyük bir özveri, sabır ve bilgi birikimi gerektirir. Hekimler, uzun ve zorlu bir eğitim sürecinden geçerek, mesleklerini icra ederler. Bu süreçte, hem teorik bilgi hem de pratik beceriler kazanarak, hastalarına en iyi hizmeti sunmayı amaçlarlar.
Mesleğin zorlukları sadece eğitimle sınırlı değildir. Hekimler, günlük pratiklerinde yoğun çalışma saatleri, acil durumlar ve duygusal olarak zorlayıcı vakalarla karşılaşırlar. Bu durumlar, fiziksel ve zihinsel dayanıklılık gerektirir. Ayrıca, hasta-hekim ilişkilerinde empati, iletişim becerileri ve etik değerler büyük önem taşır. Hekimler, hastalarının güvenini kazanmak ve onların beklentilerini karşılamak için sürekli çaba sarf ederler.
Toplumda hekimlere duyulan saygı, sağlık hizmetlerinin kalitesini doğrudan etkiler. Hekimlerin emeklerine değer verilmesi, onların motivasyonunu artırır ve daha iyi hizmet sunmalarına olanak tanır. Bu nedenle, hekimlere olan saygının artırılması, toplum sağlığı açısından da büyük önem taşır.
14 Mart Tıp Bayramı, hekimlerin ve tüm sağlık çalışanlarının fedakârlıklarını takdir etmek, onların toplumdaki rollerini ve değerlerini hatırlamak için bir fırsattır. Bu özel gün, hekimlik mesleğinin zorluklarını ve gerekliliklerini anlamak, onlara hak ettikleri saygıyı göstermek için bir vesiledir...