Ömer Lütfi KANBUROĞLU
Parlamento çoğunluğunun hafifliği
İktidar partisi eğer parlamentoda çok fazla sayıda milletvekiline sahipse bu, attığı adımlar, verdiği kararlarda rahat davranmasını sağlar; daha cesur ve radikal kararlar alabilir. Kısacası amiyane tabiri ile ülkeyi "kafasına göre" yönetebilir; tıpkı AKP iktidarının tam ON YILDIR yaptığı gibi…
On yıl…
On yıl önce doğan çocuklar artık ortaöğretimi bitirecekler, tabiri caizse "kazık kadar" oldular…
On yıllık AKP iktidarının icraatlarına baktığımız zaman dış politika ve uluslararası ilişkiler alanında tam bir felaket, rezalet ve hüsran yaşandığını görüyoruz. Yaşadıklarımızı teker teker buraya yazmaya gerek yok. Zaten ne yazarsan yaz, cahil, cühela Türkiye’yi “süper ülke, kodumu oturtan bir başbakana sahip, İsrail’in ümüğünü sıkan, ABD’yi titreten, Rusya’yı diz çöktüren” bir ülke filan sanıyor.
Cahilin anlama kapasitesi cehaleti kadardır, ne yapacaksınız?
Ben artık bu sene iktidarın "en iyi senaryo dalında" Oskar’a aday gösterileceğine eminim; olmayan şeyleri varmış gibi gösterme konusunda müthiş bir başarı sergiliyorlar.
Aslında görünen ve gerçekler çok farklı ki; on yıllık AKP iktidarı döneminde Türkiye’nin dış politikada kazandığı herhangi bir
başarısı olmadığı gibi çok büyük mevzi kaybettiği görülür. Bu dönemde Türkiye’nin düşman olmadığı komşusu kalmadı; Suriye ile hiç gereksiz, kendisini ilgilendirmeyen, başkasının taşeronluğunu yaptığı örtülü bir savaşa girdi. Yunanistan, Ermenistan, Irak, İran, Suriye, İsrail dahil uzak, yakım bütün komşularımızla kanlı bıçaklı olduk. Yani, cahilin anlayacağı şekilde kısaca ifade edersek sonuç "tam anlamıyla fecaat".
Peki, içeride durum nasıl?
AKP eğer yargıya el atıp, önüne gelen muhalifin tutuklandığı, yıllarca hapiste süründüğü, Türk ordusunun subaylarının neredeyse yarısının tutuklandığı, demokrasinin ayaklar altına alındığı, ifade özgürlüğünün hiçe sayıldığı, insan haklarının çiğnendiği, herkesin izlenip, dinlendiği bir ülke yaratmayıp iktidara geldiği ilk yıllardaki gibi "demokratmış gibi" davranmaya devam etseydi, aslında bir sorun yaşanmayacaktı. İktidara geldiği günden beri Türkiye’yi federatif yapıya sokup, başkanlık sistemini getirerek Tayyip Erdoğan’ı başkan yapmaktan başka bir amaç gütmeyen bu hükümet geçtiğimiz yıllar içinde bu yapıya karşı çıkabilecek her türlü mekanizmayı bertaraf etmek için elinden geleni yaptı.
Attığı adımlar kıyısından köşesinden ortaya çıkmaya başlayınca "terör örgütü ile görüşen şerefsizdir" gibi iddialı sözler söylemeyi ihmal etmedi.
Ortada bir buzdağı var; biliyorsunuz, buzdağının görünmeyen yüzü görünenin on katıdır. Cahil cühela da elbet bir gün bunu anlayacak ama aydınların cahilin, cühelanın insafını bekleyecek hali yok… Eskiden memleket soyulurdu, ortada sadece ekonomik suçlar vardı, namuslu insanlar pisliğe bulaşmak istemediği için karışmazlardı ama şimdi öyle değil. Şimdi karışmazsanız iş işten geçtikten sonra karışacak bir ülkeniz kalmayacak.
Ortada, adına "barış süreci" dedikleri bir "dümen" var. Tek amacı Türkiye’yi federasyonlara ayırıp Tayyip Erdoğan’ı Başkan yapmak. Bu süreç içerisinde hükümet PKK terör örgütü ile sürekli pazarlık halinde, üstelik bu yeni bir şey değil, yıllardır sürüyor ve PKK lehine kazanımlar dışında herhangi bir sonuca ulaşmadı; aksi de zaten mümkün değil…
Yıllardır başkan olabilmek için herkese mavi boncuk dağıtan Erdoğan, görüşmelerle ilgili zabıtlar ortaya çıkıp yayınlanınca birden çok sinirleniyor. Niye acaba? Madem böyle bir görüşme yapıyorsun niye siyaseten arkasında durmuyorsun, gerçek fikrin ne ise halka açıkla, insanlar da bunu bilsin, niye çekiniyorsun?
Kürsüye çıkıp "halkın büyük çoğunluğu beni destekliyor" diyorsun; o zaman yaptığının da arkasında dursana…
Bakalım halk ne cevap verecek?
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.