İbrahim ZENCİRCİ
Ne güzel de idare edemiyorsunuz!
Hani öteki İbrahim söylüyor ya, “Neler gördüm neler, ben bu yaşımda” diyor ya, biz de bu türkünün Çankırı yorumunu yıllardır çığırıp duruyoruz ya, daha da göreceğimiz varmış ve hatta arada göremediklerimiz bile olmuş.
Hani diyorduk ya, “Biz Çankırı ya gelen İlbay Paşaların, pipolusunu, papyonlusunu, günün koşullarına göre davrananını” -buna sözlük eyyamcı diyor- “kuşbazını, okeye dördüncü olanını, mahalle muhtarını, gördük çok şükür” derken, meğerse “efsane” olanı da bir dönem gelmiş gitmiş habarımız olmamış.
Bir dönem Çankırı’da önemli yatırımlara imza atan (bu önemli yatırımı gören bilen insaniyet namına haber versin) Ilgaz’ı ve Çankırı’yı unutmayan, emekli olunca (darısı başımıza), her sene kış mevsiminde geldiği ve temelini attığı Doruk Otel’de, eşi ve misafirleri ile üç günlük tatil yapan (malum makama ayrılmış odalarda, her şey dahil, Çankırı Göveçi de her şey dahile dahil ve de hepsi bedava) Efsane olanını da duyduk çok şükür...
Ben yazanların yalancısıyım, görmedim, ölçmedim, bilmiyorum; Haberde aynen "Yaşına göre gösterdiği performans ise dikkat çekici idi" şeklinde yazıyordu!
AMMAN, YARAN KAPISINI SIKI TUTUN, DAĞILMASINLAR!
Şehir efsanesine göre, zamanın birinde, Çankırı’da Tatlı Çayın alt başındakilerle, üst başındakiler yoktan bir sebepten kavgaya tutuşmuş, kavga ki ne kavga. Beliği beşiği, kadını kızı, yaşlısı genci koşuşmuş. Oklağacı - bikleğeci, küreği - beli, övendireyi - dirgeni, baltayı - nacağı kapan seyirtmiş. Artık kim kime denk gelirse, kimin elinde ne varsa ötekinin kafasıydı, koluydu, gözüydü dememiş, vurmuş ha vurmuş. Ortalık toz duman, kan gövdeyi götürüyor, çarpışanlar, vuruşanlar bana mısın dememişler. Aman diyeyim, siz amanı bilir misiniz? Diyene bir daha aşk etmişler ki durdurana bilene aşk olsun.
Kolluk kuvveti derhal İlbay Paşaya duyurmuş. “Paşam paşam; Çankırılar birbirine girdi, birbirlerini bitirmecesine kırıyorlar, emrinizi bekliyoruz.” demişler.
İlbay Paşa buyurmuş; “Tiz koşun şehrin alt başı ile üst başını tutun. Sakın dağılmasınlar.” Derhal Ankara ya tel çekmiş. “Çankırı’da böyleyken böyle oldu, emirleriniz bekliyorum”, demiş.
Ankara’dan yıldırım tel gelmiş: “Aman girişi çıkışı sıkı tutun sakın dağılmasınlar, bunlar diğer şehirlere bir dağılırlarsa, yanarız ki Marmara çırası gibi. Biz nefesi gayetten guvvetli hocalara okutuyoruz. Dağılmadan toplayacağız inşallah, aman yaran kapısını sıkı sıkı kapatın.” diyerek, dizlerine vura vura dövünmüşler, “bu Çankırılar bir dağılırsa biz ne yaparız, nerelere gideriz”, diye.
Nefesi gayetten guvvetli hocalar bi üflemişler bi üflemişler ki, o gündür bu gündür Çankırılı’nın üstünden Sarıbaba’nın ölü toprağı eksik olmamış. O tarihten sonrada artık iflah olmamışlar. Kara kara bulutlar kalkmaz olmuş şehrin üstünden.
En öndekiler, her gelen İlbay Paşaya dalkavuklukta sınır tanımamışlar. Gelene de, gidene de şiirler, methiyeler düzmüşler. Karşılığında “caizeler” (bahşişler) almışlar. Başka arayan, soran, sorgulayan yok ya, İlbay Paşalar sanmış ki bu memleketin hepsi böyle, arada bir çatlak ses çıkınca şaşırmışlar. Bu da nerden çıktı diye merak idip durmuşlar. Devletin işini-gücünü bırakıp, hemen soy-sop araştırmasına girmişler. “Uzak çağların yakın kenti”ni, “ne güzel de idare edememişler.”
NE Mİ OLMUŞ?
Benden duymuş olmayın amma;
Geçenlerde Başbakanın emaneti olan, fakir fukaraya bedava dağıtılmak üzere gönderilen kömürleri, başbakanın bizzat görevlendirdiği kişiler, güvecin ve de kümesin başından ayrılamadıkları için emanete sahip çıkamamışlar, çaldırmışlar. Fakir fukara, garip gurebanın hakkını koruyamamışlar. “ne güzel de idare edememişler.”
Ne mi olmuş?
Daha ne olsun!
Valilik kapısına hacze gelecek olanlar kuyruk olmuş.
Neden mi?
Eh, onu da çok merak eden var ise bulsun gayri…
Not: Fotoğraf, Ilgaz Kaymakamlığına ait web sayfasından alınmıştır.