Namık Kemal Zeybek'ten şok itiraf!
Zeybek'ten Çetin Doğan, Aydın Doğan, Evren ve Demirel'le ilgili çarpıcı açıklamalar...
Demokrat Parti, bir şanlı geçmiş, bir büyük demokrasi davası. Başbakanı Menderes'i, Dışişleri Bakanı Zorlu'yu, Maliye Bakanı Polatkan'ı idam sehbasına gönderilmiş, darağacında yağlı urgan onlarla birlikte demokrasinin boynuna geçirilmiş. O gün bugündür Türkiye'nin beli bir daha doğrulmamış. "Devamıyız" diyenler hep onun mirasını yemişler, DP üzerinden, yağlı urgandan oy devşirmişler, demokrasiyi ise ötelemişler, ertelemişler. Bunun bedelini bugün bir parti olarak ise ne acı ki yine DP ödüyor. Saadet Partisi ve Türkiye Partisi ile yapılan ittifak görüşmeleri ile bugünlerde gündemde DP. Bu ittifakın dahi içerisinde BBP ve Has Parti olmadan Meclis'e girme şansı pek gözükmüyor. Celal Bayar Köşkü'ndeyiz. Ne sırlara ev sahipliği yapmıştı. Fırtınalı günlerde bir sukunet limanı, şaşalı günlerde ise adeta bir sığınaktı. Kimler gelmiş kimler geçmişti. "Şimdi burası ne acaba" diye düşündüğümde hiç tereddüt etmeden"hüznün adresi" dedim . Yok olsa, yıkılsa hatıraların yalnızca çok küçük bir kısmına şahitlik yapan bizler kederleneriz, ama varlığından da mutlu olamıyoruz ki. İşte Başbakan Adnan Menderes ve DPmirasyedilerinin bizde bıraktığı son iz bu. DP Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek ile burada buluştuk. 28 Şubat'ta Devlet Bakanı idi, bugün AK Parti'ye yönelik hazırladığı iddia edilen darbe planlarından yargılanan Orgeneral Çetin Doğan ile yolu Ahmet Yesevi Üniversitesi'nde kesişmişti. DP'yi, ittifak görüşmelerini, 28 Şubat'ı ve Çetin Doğn'ı konuştuk.
RÖPORTAJ: Seda ŞİMŞEK ([email protected])
DOĞAN ÖNCE BAŞÖRTÜSÜYLE SONRA DİN DERSİ İLE SAVAŞTI
*Uzun yıllar Ahmet Yesevi Üniversitesi mütevelli heyeti başkanlığı yaptınız, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer sizin yerinize Çetin Doğan'ı atadı. Doğan'ın atanmasıyla Ahmet Yesevi Üniversitesi'nde neler değişti?
Hemen gelir gelmez başörtüsü yasağı getirdi, trajikomik şeyler oldu. Üniversite bitirmeyen bir insanın bir üniversitenin başında ne işi var sorusu da ilginç bir sorudur. Üniversite başka bir şeydir, akademi başka bir şeydir. Hayatı boyunca savaşmaya göre yetişmiş bir insan üniversitenin başına getirilirse ne yapar? Savaşır. Çünkü, hayatı savaşmak. O da ilk önce başörtüsü ile savaştı, ilk icraatı başörtüsü savaşı. Bırakın üniversiteyi de bizim Bahçelievler'de küçük bir binamız vardı, o binanın kapısına "Burası kamusal alandır, buraya başörtüsü ile gelmek yasaktır, gelen olursa kime geliyorsa o sorumlu tutulacaktır" diye yazı yazdılar. Bu dediğim yer irtibat bürosu, öğrencilerimizin anneleri durumlarını sormak için ve çocuklarına harçlık göndermek için geliyor, "İçeri giremezsin, başörtün var, aç" diyor. İkinci olarak Ahmet Yesevi dersi adı altında din dersi koymuştuk, onunla savaştı.
TÜRKÇE DERSLERİNİ KALDIRTTI
* Bam telinize mi bastım? Çok dertlisiniz...
Benim 60 tane lisem vardı, onları kapattı. O bölgede Türkiye Türkçesi öğretmek için açtığım 60 lise vardı, hepsini kapattı. 3 tane üniversitede birisi Rusya'da olmak üzere Türkoloji bölümleri açmıştım, onları kapattı. Bir öğretmen tayin ediyoruz oraya, 100 Dolar maaşla. Bütün okula Türkiye'yi öğretiyor, Türkiye Türkçesi öğretiyor, Türkiye'yi sevdiriyor. Harika bir sistem. Bunu gitsin birisi açsın şimdi veriyorlar mı? Kampusun içinde bir mescit projesi vardı, onu yapmaya uğraşıyorduk, kaldırdı.
ASKERLER ÜNİVERSİTEYİ SARDI
* Üniversitede devrim mi yaptı?
Ankara'nın başına bir tuğgeneral getirdi koydu, İstanbul'da bir büromuz vardı bir albay getirdi, Türkistan'daki üniversitenin başına 4 tane albay getirdi, Kazaklar, "Türkiye ordu mu kuruyor? Bizimle savaş mı yapacak?" diye bana sordular, "Yok, kendisi subay olduğu için arkadaşlarını getiriyor" dedim. Bu arkadaşlar içinde çok değerli olanlar da vardır, o ayrı bir bahis, ben kişilerle ilgili söylemiyorum, üniversitenin her tarafı albaylarla donatılırsa. Görev teslim almaya geldiği zaman bir manga askerle sardılar bizim buradaki yerin etrafını. Öyle teslim aldı. Ben çağırıyorum, "gel, teslim edeyim" diyorum, ama ondan önce bir manga asker geliyor, binanın etrafını sarıyor, başlarında bir başçavuş. Böyle tuhaf bir şey, devir teslim sırasında, sanki 28 Şubat müdahalesi yapılıyor. Maalesef böyle oldu. Benimle de mücadele etti, savaştı. Karşısına hedef tahtaları koyup savaşıyordu.
*Şimdi durum ne üniversitede?
Sayın Gül Cumhurbaşkanı oldu, meseleyi çözdü. Tüzüğü ben hazırlamıştım, "üniversitenin başkanını cumhurbaşkanı tayin eder" diye yazmıştım. Nasıl olsa Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı, o da beni tayin eder diye düşünmüştüm, o da iki sefer tayin etti. Abdullah Gül de cumhurbaşkanı olunca doğru isim tayin etti, doğru adam doğru kişi tayin eder. Niye o zatı seçip koymuşlardı bilmiyorum. Yapılan yanlıştı, düzeldi. Düzeldi ama, Basra harap olduktan sonra.
DARBEYİ ÖNLESİN DİYE EVREN’E GİTTİM
*Siz Refahyol'da bakandınız, neler yaşadınız?
Ben devlet bakanıydım, basından sorumluydum, başka işlerden de kendi kendimi sorumlu yaptım. Kendimi darbeyi önlemekten sorumlu devlet bakanı yaptım. Darbeyi önlemek için de sağa sola başvurdum, Kenan Evren'e bile gittim. Ondan bile acaba yardım bulabilir miyiz diye gittim, çünkü Türkiye'yi çok büyük bir felaket bekliyordu. O darbeciler muvaffak olsalardı Türkiye'de kanlı hadiseler olacaktı ve Türkiye 100 yıl geriye giderdi, o dönemdeki Suriye'den daha beter olurdu. Zaten modelleri Suriye idi.
“Beni dinlemiyorlar” dedi
*Evren darbeyi önlemenize yardımcı oldu mu?
"Beni dinlemiyorlar. Genelkurmay Başkanı ile görüşün" dedi.
*Genelkurmay Başkanı ile görüştünüz mü?
Görüşmeye 15 dakika kala randevu verdiler, yani yetişmemin mümkün olmadığı bir saate. Kim yaptı bilmiyorum, onları inceleyemedik ki. Yani benim görüşmemi istemediler. Birileri birşeyler yaptı, kim olduğunu bilmiyorum, Genelkurmay Başkanı "görüşelim" demiş, ama öyle bir zaman verildi ki olmadı. Sonradan tekrar istedim randevu, ama vermediler.
Kendi partisini feda etti
*Cumhurbaşkanı Demirel'in aldığı pozisyonu nasıl yorumluyorsunuz?
Orada bizim Sayın Demirel ile bir içtihad farkımız oldu. O benim kanaatimce bu beladan kurtarmak için bizi, bizim hükümetimizi feda etti. Bu bir fedakârlıktır, kendi partisini de feda etti. Sayın Çiller'e değil de bir başka sayına görevi verdi. Yalım Erez'e verdi, o kuramayınca Mesut Yılmaz'a verdi. Mesut Bey iktidara gelince ne irtica kaldı ne de havuz sistemi kaldı. Yorgan gitti kavga bitti arkadaşlar.
AYDIN DOĞAN İLE TERS DÜŞTÜK
*Aydın Doğan'la da görüştünüz mü?
Ters düştük o dönemde.
*Aydın Bey'i ikna edemediniz mi?
Hayır, edemedim. Bu kadar söyleyeyim, o da beni ikna edemedi, ben de onu ikna edemedim ve o zaman ters düştük. Siyasetlerimiz ters düştü, bu tabii bir şeydir. Bırakın bacanak olmayı siyasette kardeş kardeşle ters düşebilir, ama kardeşlik devam eder. Bacanakla bacanak ters düşünce de bacanaklık, dostluk devam eder, ama siyasi farklılık da devam eder.
EVET O KİTABI YAZDIM AMA "ÜLKÜCÜYÜM" DEMEDİM
*1988'de Emin Çölaşan'a verdiğiniz röportajda "MHP'nin misyonu bitti" demişsiniz.
Bitmişti o zaman.O, o zamanki değerlendirmemdi. Şimdi ben DP Genel Başkanıyım. Ben MHP ile ilgili hiçbir şey söylemem. Başarılar diliyorum. Misyon dediğimiz şey her gün yeniden oluşur. Hayat soru sorar, siz ona cevap verirsiniz, o misyondur. Bir başka partidir MHP artık, benim için bir tarihi hatıradır.
*Hâlâ ülkücü müsünüz?
Bana "ülkücü oldunuz mu" denmez, bunun kitabını ben yazdım. Bir insanın bir kelime ile nitelendirilmesini yanlış buluyorum. İnsanlar amip, tek hücreli değildirler. Kitreliyim, Bayburtluyum, Doğu Anadoluluyum, Türkiyeliyim, Türk dünyasının bir ferdiyim, İslam ümmetinin bir üyesiyim, insanlık ailesinin bir bireyiyim, Hakk'ın yarattığı varlık ünitelerinden birisiyim. Ben bütün bunların toplamıyım. Ben milli, manevi ve insani değerlere bağlı bir demokratım.
*Kitabını yazmışsınız ama, "ülkücüyüm" demiyorsunuz.
"Ülkü yolu" diye bir kitap yazdım, ama orada bile ben "ülkücüyüm" demedim. Bana "MHP'li Namık Kemal Zeybek" diyorlar, benim hayatımdaki MHP dışındaki diğer dönemlerimi niye yok sayıyorsunuz? Bugün birçok "demokratım" diyenin tasavvur edemeyeceği kadar demokrat bir adamım. Mesela, toplumun büyük kısmının din hizmetlerini gören, temsil görevi olan bir zatı bir bakan seçiyor. Müftüler seçsin, müftüleri de din adamları seçsin. Din hizmeti ile ilgili bütün vakıflar Diyanet'e devredilmeli, Diyanet özerk olmalıdır. Tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla ilgili kanunun artık kaldırılması gerektiğini savunuyorum.
YENİ BİR REFANYOL'U KURABİLİRİZ
*İttifak görüşmelerini sürdürüyorsunuz. Hangi partiler var?
DP'nin yanında Saadet Partisi, Türkiye Partisi, kabul ederler girerlerse BBP ve buna benzer başka partiler. Ben görüşlerimizin çok farklı olduğu siyasi partilerle ittifakın doğru olmadığını düşünüyorum.
Kutsal İttifak
* 1991'deki Kutsal ittifakı yeniden mi canlandırıyorsunuz?
Evet andırıyor, ama kutsal ittifaktan çok bu formül Refahyol Hükümeti'ni andırıyor. O dönemde DYP ve Refah Partisi birlikte hareket ettik. Türkiye Partisi'nin Genel Başkanı da bizim Maliye Bakanımızdı.
*Hangi çatıda ittifak gerçekleştirilecek?
O belli değil, ama şu anda görüşmeler sürüyor, "çatıyı sonra konuşuruz" dedim.
*Bütün ittifak görüşmeleri çatı söz konusu olunca bitiyor.
Kilitlenirse kilitlenir ne yapalım. Bazen de çatıdan başlıyorlar, temel olmadığı için bir rüzgar geliyor çatıyı dağıtıyor ne ittifak kalıyor ne de bir şey kalıyor.
*İttifak olmazsa...
Kurulmayacaksa biz zaten seçime gideceğiz, hazırlığımızı yapıyoruz, aldık başımızı gidiyoruz. Kendimizi kitlelere ulaştırıyoruz. 90 günde çok şey yaparız. İttifakın faydası şu olur: Çok daha milletvekili ile gelir, Allah nasip ederse yeni bir Refahyol kurarız.
*Şimdi Refahyol'u yeniden kurmaya talipsiniz, Demirel'in Refahyol'un yıkılmasında oynadığı rol sizi rahatsız etmiyor mu?
İçtihad farkımız vardı orada. Global finans kapital, küresel mali sermaye, hükümetimizden rahatsız oldu. Düğmeye bastılar, basın yayınımızı kullanarak kampanyalar açtılar. İrtica tiyatrosu diye bir tiyatro sahneye koydular. Yalan, dolan, uydurma şeylerle amaç bizim hükümeti düşürmekti, ama bu kampanyanın bir yan etkisi oldu.
Fırsat bekleyen cunta
*Neydi yan etkisi?
Ordu içinde devrim yapmak için fırsat bekleyen bir cunta vardı. Bu cunta İslam düşmanı, gecikmiş sosyalist ve biraz da anti emperyalist söylemleri olan bir cuntaydı. Bu cunta, bu kampanyadan beslendi ve güçlendi. Türkiye'de cuntalar önce ordu içinde devrim yaparlar, orduyu ele geçirirler, sonra orduyu kullanarak darbe yaparlar. Onlar da ordu içinde devrim yapıp Türkiye'de devrim yapabilecekleri kanaatine vardılar, devrim için gün saymaya başladılar. Bu cuntaya dahil olmayan ordunun diğer güçleri ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı da bu cuntadan kurtulmak için çıkış yolu aradılar.
DP'NİN BAŞINA LEVH-İ MAHFUZ GEZEGENİNDEN GELDİM
*DP'ye genel başkan olmanız bir Aydın Doğan operasyonu mu?
Beni tanıyan herkes bilir ki ben kimsenin operasyonunun bir aleti olmam. Aydın Doğan ile aramızda sevgi ve saygı ilişkisi vardır. Benden 8 yaş büyüktür, tanıştığımız zaman "abi" demeye başladım, abilik hayat boyu süren bir kurumdur, onu dedikten sonra artık vazgeçemezsin. Ben aday olduktan sonra Aydın Doğan'ı aradım, "Abi ben aday oldum" dedim, "Ne adayı" dedi, "DP Genel Başkanı adayıyım" dedim, "Duymadım, hayırlı olsun, zor bir işe giriyorsun, başarılar dilerim. Ama, insanlar şu konuşmamızı duysalar inanmazlar" dedi. Ya Süleyman Demirel'in operasyonu, ya Aydın Doğan'ın, ya AK Parti'nin, ya MHP'nin. Mutlaka birisinin operasyonu mu olması lazım? Bu Allah'ın operasyonu. O ne dilerse o oluyor. Beşeri planda ise benim aday olmamı sağlayan, DP'nin il başkanları ve delegeleridir.
*Hüsemettin Cindoruk sizin için DP'nin başına UFO'yla geldi diyor.
Şu ufo nerede acaba? Desin. O çok ilginç bir ufodur. Etrafa ışıklar saçan, içine girenin de ışık haline geldiği bir ufodan geldim. Bir ışık olarak geldim ve bir bedene kondum. Levh-i mahfuz adlı gezegenden geldim.