Av. İbrahim YAYLA

Av. İbrahim YAYLA

Millet mi, zillet mi?

Savcıların, hakimlerin, polislerin görevlerinden alınarak, gerekçesiz bir şekilde yerlerinin değiştirilmesi yetmemiş olmalı ki muhtemel baskın ve ifşaların önünü almak için hukuki zeminin hazırlanması maksadıyla torbamız büzülmüş bile.

MİT, HSYK, İnternet Yasası ivedilikle geçer ve 'Baş noter' onaylar. Zira, daha yakın zamanda demokratikleşiyoruz diye yapılandırılan kurumlar, aslında demokrasiye ihanet içindedirler de yönetenlerin haberi 17 Aralık'ta olmuştur.

Millet millet dedikleri, evine ekmek götürmenin, çoluk çocuğunun karnını doyurmanın kavgasını verirken, milyar dolarları taşımanın, hele hele evlerden sıfırlamanın ne kadar zor olduğunu hayal bile edemez... Gerek de yok zaten. Milletin hayal edemediğini, gerçekleştirenleri vardır...

Millet millet dedikleri, başını sokacak bir ev almak istemiş, kredi borcu ödemektedir. İnsanca bir yaşam sürebilmek için kredi kartlarıyla geçimini ‘döndürmeye’ çalışmaktadır. Maaş nedir, bir arada görmüşlüğü yoktur bu millet dediğimizin. Kişi başı milli geliri yükselmiştir milletin ama geleceğinden yediği için, o da bir gün gelecek zannetmektedir.

Dünyanın en verimli toprakları bizde diye övünürken, üzerine toprak yazdıran çiftçiye teşvik verilir, ekmesine gerek olmadığı, ekse de zarar edeceği, köy kahvesinde keyfine bakması, verenleri de sandıkta unutmaması söylenir nazikçe.

Fransa Tarım Bakanlığı tarafından 129 yıldır verilen, “Tarım Alanında Şövalye Liyakat Nişanı” Türkiye’ye ilk kez verilmektedir. Üretime katkı sunanlara verilen bu nişan ‘tarımı bitiren’ Tarım  Bakanı Mehdi Eker’e 2012 Aralık ayında takılmıştır. Acaba bu nişan, 2006 yılında çıkarılan 5553 Sayılı Yasa ile yerli tohumun satılmasının, ekilip, dikilmesinin yasaklanmasının mükafatı olabilir mi?

Neyse, tarım alanı çok su götürür...

Teşvik, odun, kömür, makarna derken karakterinde olmayan millet dilenciliğe de alıştırılır, muhtaç hale getirilir, boğazından bağlanır. Boğazı bağlı milletin ağzından tek kelime çıkar, ‘istikrar’.

Millet millet dedikleri, aba altından sopayı görmüştür.

Sonra da çıkar gururla “Montaj olmasa bile bu millet inanmaz”, “ben hissettim, montaj bu kayıtlar” der, hukuku ve bilimi güya temsil edenler. Ama ne olur ne olmaz TÜBİTAK’tan beğenmediklerini gönderirler, ardından da “Başbakanlık isterse, inceleme yapar TÜBİTAK” der, bilime bakanımız… Çünkü, gedik büyük, yara derindir, söylediklerine kendileri de inanmamaktadır.

Bu millet kimlerden oluşmaktadır? Kim hain, kim zalim, kim masumdur?

Devlet yönetme kültürü çok derin ve kurumsal olan bu millet, birilerine angaje olmadan yönetememiş midir kendini?

Savcılar, hakimler, polisler, bilim adamları, bürokratlar… Devlet, millet, vatan, toprak diyen, hakkı hukuku savunan kimse kalmadı mı? Taraf olmayanın bitaraf oldurulduğu bir dönemdeyiz maalesef.

İçinde bulunduğumuz ahval ve şeraiti, aşağıda alıntı yaptığım olay açık ve seçik ifade etmektedir netekim…

 “Hz.Ali'nin şehri Kûfe'den bir Arap, devesiyle Şam'a gelmiş. Şam’da dolaşırken de biri yanaşıp deveyi sahiplenmiş: "Ver o dişi deveyi bana!" Kûfeli Arap, "Bu deve benimdir, üstelik erkektir" diye kendini savunmaya çalışsa da anlaşamamışlar. İş, Muaviye'ye kadar yansımış. Muaviye, tarafları dinlemiş, sonra da kararını açıklamış: "Bu dişi deve Şamlınındır!" Sonra halka dönmüş: "Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?" Hep birlikte bağırmışlar: “Şamlınındır!" Muaviye Arapa dönüp demiş ki: "Kûfeli, dinle! Biliyorum, bu deve senindir ve erkektir. Dönünce Ali'ye de ki: Muaviye'nin, dişi deveyi erkekten ayıramayan, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var! Ayağını denk al!"

Millet için millet, zillet için değil…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.
3 Yorum