Meral Akşener’den Erdoğan’a Biden çağrısı: Ne konuştunuz açıkla
İYİ Parti lideri Akşener, ABD Başkanı Biden'la görüşen Cumhurbaşkanı Erdoğan'a çağrıda bulundu: Orada ne konuşulduğunun TBMM’ye getirilmesinin imkanı ortadan kaldırılmış. Milletimizin ne olup bittiğini bilmeye hakkı var.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Akşener, corona virüsü aşısını bulan BioNTech’in kurucuları Uğur Şahin ve Özlem Türeci’nin Nobel’e aday gösterilmesi için teklif vereceklerini açıkladı.
Akşener'in konuşmasından satır başları:
“ÇOK AĞIR BEDELLER ÖDEDİK”
"Covid süreci iktidar tarafından yönetilemedi. Maddi, manevi çok ağır bedeller ödedik. Olmaması gereken can kayıpları yaşadık. Aşı tedariği ise bu dönemin en büyük fiyaskosu oldu.
Çin aşısını zamanında getirip insanlarımızı aşılayamadıkları gibi en etkili aşı olarak bilinen BioNTech aşısını son günlere kadar temin edemediler.
BioNTech aşısını zamanında alabilir, nüfusumuzun yüzde 70’ini aşılamış, çok sayıda insanımızın hayatlarını kurtarmış olabilirdik. İktidarın becerikli ellerinde bunu başaramadık. Bugün geldiğimiz noktada ise Uğur ve Özlem hocalarımızın aldıkları inisiyatif sayesinde nihayet Türk milleti aşısızlıktan kurtuldu.
İYİ Parti grubu olarak TBMM’nin, Türklerin gururu olan iki hocamızı insanlığa ve bilim dünyasına yaptıkları katkılardan dolayı Meclis olarak Nobel’e aday göstermesini talep edeceğiz. Uğur Şahin ve Özlem Türeci ebediyen gururla anacağımız milletimizin vefaları evlatlarıdır.
ERDOĞAN-BIDEN GÖRÜŞMESİ
İktidarın memleketin her kritik meselesinde yaşadığı savrulmalardan artık bıktık. Biz bıktık, ama onlar savrulmaktan bıkmadı. Biliyorsunuz, Sayın Erdoğan, geçtiğimiz Pazartesi NATO Zirvesi'ne katıldı. Daha düne kadar, verip veriştiği NATO, bir anda değerli oluverdi. Daha Pazar akşamına kadar, bakanlarından tutun da, atanmış bürokratına kadar bu arkadaşların tamamı, ‘Muhalefetin dostu Biden’ diyorlardı.
‘Hayın Biden’ diyorlardı, ‘zalım Biden’ diyorlardı. Sonra ne oldu? Pazartesi oldu ve basın toplantısında, Sayın Erdoğan, Amerikan Başkanı için ne dedi? ‘Dostum Biden’ dedi.
Dünün ‘eyyyy Biden'ı’, bugünün ‘Dostum Biden'ı’ oluverdi. İşte size, Sayın Erdoğan'ın bipolar dış politika anlayışının son örneği… İşte size, kanka diplomasisinin Türkiye'yi getirdiği son nokta… Allah sonumuzu hayretsin.
ABD’nin 24 Nisan kararını hatırlatan Akşener, “14 Haziran günü iktidarın besleme medyası bir başlık atmıştı. Buna göre Sayın Erdoğan, aynen şöyle diyordu; ‘NATO Zirvesi'nde Biden'a, 24 Nisan Soykırım iddiasını da soracağım.’ Yani arkadaş oraya, had bildirmeye gidiyordu.
Yani arkadaş oraya, hesap sormaya gidiyordu. Sorabildi mi? Soramadı. Soramadığı gibi, bir de basın toplantısında, ‘Hamdolsun, 24 Nisan konusu gündeme gelmedi’ dedi.
Şu zayıflığa bakar mısınız? Hesap soramadığı gibi, bir de hamdolsun çeken şu ezikliğe bakar mısınız?
Büyük düşman Biden'dan, Dostum Biden'a savrulan şu ruh haline bakar mısınız? Arkadaş, böyle bir yüzsüzlük olabilir mi? Böyle bir ciddiyetsizlik olabilir mi? Böyle devlet insanlığı olabilir mi? Yazıklar olsun!” diye konuştu.
Biz, ilişkimiz olan tüm ülkelerle, müşterek çıkarların öne çıkartıldığı, ticaretin öncelendiği, kurumsal bir çerçevede sürdürülen, onurlu ilişkileri destekleriz.
İsteriz ki, bölgemizdeki ülkelerle, Avrupa Birliği'yle, Amerika'yla olan ilişkilerimiz de bu ciddiyetle, bu tutarlılıkla sürdürülsün. Sürdürülsün ki, böylece Türkiye, ekonomik coğrafyasının potansiyelinden, en üst seviyede faydalanabilsin. Bizim dış politika ve diplomasi anlayışımız, işte budur.
O nedenle; bu arkadaşların garip zihniyetleri doğrultusunda, iç politikada siyasi rant devşirmek için, ilişkileri gerim gerim gerip, sonra da, sözde soykırım yalanı açıklamasını, yutma pahasına yaptıkları, bu fantastik geri vitesin sonucunda, olacakları gerçekten merak ediyorum.
Mesela; geçtiğimiz hafta ABD'yi, Türkiye'nin en büyük milli güvenlik sorunu olarak ilan eden, havuz medyası, bu yakınlaşmayı nasıl yorumlayacak, merak ediyorum.
Mesela;S-400'lerin, bir şekilde kullanım dışı bırakılması durumunda yıllardır adeta Rusların amigoluğunu yapan siyasetçi ve gazetecilerin, nasıl tepki vereceğini merak ediyorum.
Mesela; Rus donanmasının, Doğu Akdeniz'e girişini savunanların veya Çin'le Türkiye'yi, stratejik ortak haline getirmek isteyenlerin akıbetini, merak ediyorum.
Mesela; ’15 Temmuz'un arkasında Amerika var’ diyen ve son günlerde nedense pek ortalıkta gözükmeyen, İçişleri Bakanı'nın tutumu ne olacak, merak ediyorum.
Küçük ortak, siyasi kıvraklıkta, Sayın Erdoğan'a uyum sağlamış görünüyor. Kendisinin, daha önce sineye çektiklerini göz önünde bulundurunca sözde soykırım yalanını da, sineye çekmesini yadırgamıyoruz. Ama mesela, minik ortak bu işlere ne diyecek, gerçekten merak ediyorum.”
“MİLLETİN BİLGİLENDİRİLMESİ GEREK”
Amerikan Başkanı ile yapılan görüşmenin sonuçlarını, zaman içinde daha iyi analiz edebileceğiz. Edebileceğiz diyorum, çünkü bu arkadaşlar, devlet geleneğimizi alt üst ettikleri için Milletin Evi, Gazi Meclisimizi bilgilendirmek akıllarından bile geçmiyor.
O görüşme, eğer ülkemiz için kritik bir görüşmeyse milletimizin de Meclis’i aracılığıyla, ne olup bittiğini bilmeye hakkı var. O nedenle, buradan iktidara çağrıda bulunmak istiyorum: Buyurun gereğini yapın. Hem devlet ahlakı, hem de milletimizin size verdiği görevin sorumluluğu, bunu gerektirir.
ERDOĞAN’A TEPKİ
Bu son olayda bir kez daha gördük ki, Türkiye, her geçen gün derinleşen bir yönetim kriziyle karşı karşıya. Bunu dış politikadan, ekonomiye kadar her alanda, tüm gerçekliğiyle yaşıyoruz. Oysa asıl acı olan ne, biliyor musunuz? Türkiye kaynakları olan çok büyük potansiyeli olan bir ülke.
Aslında, güçlü, zengin ve mutlu bir Türkiye için ihtiyacımız olan her şeye sahibiz. Yaşadığımız ekonomik sorunlara, yokluğa, fakirliğe bakmayın. Dış politikadaki savrulmalara bakmayın.
Pandemi yönetimindeki beceriksizliklere bakmayın. Vesayet altındaki bürokrasiye, tatile çıkmış adalete, mahkum edildiğimiz huzursuzluğa bakmayın. Türkiye, gerçekten büyük bir ülke. Türkiye'nin kaynakları, her bir vatandaşını refah içinde, huzur içinde yaşatmaya yeter.
Bütün mesele, memleketi yönetenlerin, bu zenginliği kimin için kullandığı. milleti için mi, yoksa o 5 müteahhit için mi kullandığı? Gençleri için mi, yoksa beş maaşlı kifayetsiz danışmanları için mi kullandığı?
Esnafı, çiftçisi, emekçisi için mi, yoksa eşi dostu akrabası için mi kullandığı? Yani aslında bütün mesele, bir tercih meselesi. İktidar milletin çıkarlarını mı tercih ediyor, yoksa kendi koltuklarını mı tercih ediyor meselesi. Bu kadar basit.
Bu iktidarın tercihleri gösteriyor ki, Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının, artık milletimize verecek bir şeyi kalmamıştır. Nitekim dün, ‘Kimsesizlerin kimsesiyiz' diyerek iktidara gelenler, bugün milletin yaşadığı zorluklarla dalga geçecek, açlığıyla kafa bulacak noktaya geldi.
Gerçekten ibretlik. Biliyorsunuz, sözde milletin adamı, geçen hafta grup toplantısında bizi kastederek, ‘Aç olanları da, buyurun siz doyuruverin' dedi.
Bu, tarihe geçecek nitelikteki sözler; kibrin, milletine yabancılaşmanın, gerçeklerle bağını koparmanın, kendisine güvenip, oy veren, aziz milletimize yapılan apaçık bir ihanetin, ibretlik resmidir.
“ZİHNİYETİNİZ BATSIN! YAZIKLAR OLSUN”
Türk'ün o kutlu hakanının devlet anlayışından, bugün geldiğimiz noktaya bakar mısınız? ‘5000 yıllık devlet geleneğimiz var' dediğimizde, bize gülenlerin, ‘O açları da siz doyuruverin' diyebilen, utanmazlığına bakar mısınız?…
Zihniyetiniz batsın! Yazıklar olsun! Sayın Erdoğan; Ağzından çıkanı kulağın duysun. Sen bu ülkede, iktidarın başısın. Vatandaşın dertlerini inkar edemezsin.
Milletimizin zor durumuyla dalga geçemezsin. Türkiye'de, tek bir vatandaşımız bile, geçim sıkıntısından geceleri uyuyamıyorsa sen de uyumayacaksın. Türkiye'de, tek bir insanımız bile, yatağına aç giriyorsa sen de tok yatmayacaksın. Türkiye'de tek bir gencimiz bile işsizse ona iş bulacaksın.
Emeklimiz, çiftçimiz, memurumuz, çalışanlarımız zor durumdaysa gerekeni yapacaksın. Sen işini yapmıyorsan, milletten aldığın yetkiyi, sarayda sefa sürmeye kullanıyorsan, milletimizin derdinin vebali de, utancı da sana aittir. Senin iktidarına, senin bu milletin başına bela ettiğin, bu ucube sisteme aittir. Bu kadar basit.
“SANDIĞI GETİRECEKSİN”
Bu gaflet dolu sözler, aslında bir itiraftır. Sayın Erdoğan aslında, ‘Benden bir yol olmaz' diyor. ‘Ben sefaya öyle bir alıştım ki, artık benden fakire, fukaraya, işsize, bir fayda dokunmaz' diyor.
‘Beni salın, bana dokunmayın' diyor. Dokunacağız arkadaş! Hiç kusura bakma. Dokunacağız ve o doymak bilmeyen, milletimizi hakir gören, çarpık zihniyetinden kurtulacağız.
Türkiye'yi; saraylarda, 5 maaşlı danışmanlar ve torpilli atanmışlarla değil, milletin evinde, milletiyle birlikte yöneten bir iktidarla buluşturacağız.
Madem işini yapmıyorsun, madem açı doyuramıyorsun, madem yönetmeyi beceremiyorsun, o zaman çare de yol da belli. Sen sandığı getireceksin, millet yetkiyi verecek, biz de gereğini yapacağız. Sen gölge etmeyeceksin, biz de memleketi düze çıkartacağız.
Biz hazırız. 3 buçuk yıldır bunun için çalışıyoruz. Biz senin gibi beş maaşlı danışmanları, damatları, gelinleri, yeğenleri değil, milletimizi düşünüyoruz. 5 müteahhidi değil, bu büyük milleti zengin etmek için çalışıyoruz. İşte onun için, koltuk döşemelerini değil, ayakkabılarımızı eskitiyoruz.
Sandığı getirdiğinde göreceksin ki; umutsuz bıraktığın gençlerimiz, en iyisini bilir! Çileye terkettiğin EYT'li kardeşlerim, en iyisini bilir! 3600 ek gösterge mağduru polisimiz, sağlık çalışanlarımız ve öğretmenlerimiz, en iyisini bilir!
Enflasyona ezdirdiğin, işçilerimiz, memurlarımız, emeklilerimiz, en iyisini bilir! Borç batağına sapladığın esnaf kardeşlerim, çiftçi kardeşlerim, en iyisini bilir!
Açlığını, yokluğunu, yoksulluğunu, alay konusu yaptığın bu büyük millet emin ol, en iyisini bilir! Sen yeter ki sandığı getir, milletimiz ne yapacağını çok iyi bilir. Buyur, hodri meydan!
“KISA ÇALIŞMA ÖDENEĞİNİ UZATIN”
Pandemi döneminde, vatandaşına sırtını dönmüş bir iktidarın, milletini nasıl yüz üstü bıraktığına hep birlikte şahit olduk. O nedenle en başından beri ısrarla dedik ki; ‘Milleti borçlandırmayı bırakın, hibe destekleri verin.
Türkiye'nin bu gücü var.' Oralı olmadılar. Kredi verip milletimizi borçlandırmayı, devletin alacaklarını ertelemeyi, pandemi desteği diye pazarladılar. Sonunda OECD raporunda da, aynı gerçekle karşılaştık.
Raporda deniyor ki; ‘Türkiye pandemi döneminde sadece borç verdi, ya da borçları erteledi. Doğrudan destek verilmeli. Yoksa Türkiye Ekonomisi büyük bir yıkım yaşayacak.' Bugün geldiğimiz noktada, çalışanlarımız ve işverenlerimiz zor durumda.
Nitekim, kısa çalışma ödeneği de, ay sonunda bitiyor. Bu ödenekten, 1 milyon 300 bin çalışanımız faydalanıyor. Kısa çalışma ödeneği sonlandırılınca, işten çıkarma yasağı da son bulacak. Yani bugünün şartlarında bu insanlarımızın önemli bir bölümü, işsiz kalma riskiyle karşı karşıya” dedi.
Mevcut şartlarda, devleti yönetenlerin yapması gereken çok açık. Yardımları da, kısa çalışma ödeneğinin süresini de, bir an önce uzatın. Bu hem çalışanlar için, hem de piyasalar için çok önemli.
Atacağınız adımları açıklamayı da alışkanlık haline getirdiğiniz üzere, son dakikaya bırakmayın, insanlarımızın sırtına, bir de bunun stresini yüklemeyin. Ayıptır.
“REHABİLİTASYON PROGRAMI DÜZENLENMELİ”
İktidarın ülkenin gerçekleriyle bir an önce yüzleşmesi gerekiyor. Yaz aylarında havaların ısınması, ve aşılamanın artmasıyla birlikte, hayatın normale dönmesi bekleniyor.
Ancak hayatın normale dönmesi, borca batmış olan işletmelerin de, normale döneceği anlamına, maalesef gelmiyor. Biriken kira borçlarını ödemek zorundalar.
Biriken vergi ve sigorta borçlarını ödemek zorundalar. Biriken kredi borçlarını ödemek zorundalar. Bugün vaka sayısı sıfıra inse bile bu işletmelerin normale dönmesi, en az bir yıl alacak. Pandeminin etkisiyle sıkışan tüm işletmelerin, kapsamlı bir ‘Rehabilitasyon Programı'na' ihtiyacı var.
Bu Rehabilitasyon Programı kapsamında mutlaka; kredi borçları yapılandırılmalı, bir yıl ödemesiz olmak üzere, 5 yıla yayılmalıdır. Vergi borçları yapılandırılmalı, bir yıl ödemesiz olmak üzere, 5 yıla yayılmalıdır. Toplu işten çıkarmaları engellemek için, bir yıl süreyle, vergi ve sigorta teşviği sağlanmalıdır.
Yani tüm işletmelere bir yıllık, toparlanma ve nefes alma süresi verilmelidir. Ayrıca 2021 yılı için, sene başında dile getirdiğimiz asgari ücret teklifimizi yeniden hatırlatmak istiyorum.
Biliyorsunuz biz, asgari ücretin net 3000 liraya çıkarılmasını, işverenin üzerindeki vergi ve sigorta yükünü de, devletin üstlenmesini önermiştik. Bu vesileyle, bu önerimizi, altını çize çize, bir kez daha tekrarlamak istiyorum.
Çünkü önerimiz yürürlüğe girerse, düşük ücretli nefes alır. Bu sayede istihdam artar, işsizlik azalır. İstihdamın artması, tüketimi arttırır ve ekonominin çarkları daha hızlı döner.
Özellikle işgücü maliyetlerinden kaynaklanan enflasyon düşer. Enflasyonun düşmesi, ülkenin faiz yükünü azaltır. Enflasyonun düşmesi, kurlar üzerindeki baskıyı azaltır. Oluşan bu sinerjiden, çalışan da, işveren de, devletimiz de kârlı çıkar.
Sayın Erdoğan; enflasyonun azalması, ve döviz kurunun 15 kuruş düşmesi bile bu önerimiz için gereken kaynağı karşılıyor.
Buyur sana, anahtar teslim çözüm önerisi. Gel bizi dinle ve bir yıllık ‘Rehabilitasyon Programı' önerimizi devreye al. Bir kereliğine de olsa, zor durumdaki insanlarımız için iyi bir şey yap. Varsın sevabı sana yazılsın, ben razıyım. Yeter ki insanlarımız nefes alsın.
“TÜM KALBİMLE ÖZÜR DİLİYORUM”
Devleti yönetenler adına şehit ailelerinden tüm kalbimle özür diliyorum. Çözüm basit. Önce kuralları koyarsın, sonra uygularsın. Şehit ailesinin geçim derdi, barınma sorunu, ulaşım sorunu, şehit çocuğunun eğitim derdi, şehit ailesinin gelecek derdi olamaz. Buna bütün milletimiz razı olur.
Bedelini, kaynağını konuşmayı bile hakaret sayarım. Aynı şartlar gazilerimiz için de geçerlidir. Gazilerimizin geçim derdi, ulaşım derdi, barınma sorunu olamaz. Türk devletinin sizi refah içinde yaşatacak imkanı var. İYİ Parti iktidarında sizi ortada bırakmayacağız.
Nereye baksak israf, yolsuzluk, ihya olan bir yandaş. Timur’un filleri gibiler. Ne hikmetse iş vatandaşına gelince sayın Erdoğan’ın cebinde akrep var. Milletimiz kendini çaresiz, kimsesiz hissediyor. Geçtiğimiz hafta Zonguldak’ta bu hafta başı ise Adana’daydım. Oralarda da dert başı aşmış.
Zonguldak’ta bir esnaf kardeşim, 6 kişi çalıyorduk şimdi 2 kişi çalışıyoruz. Bu şartlarda işler çok kötü, masrafları ne kadar karşılayabilirim bilmiyorum diyor.
Adana’da karpuz üreticileri önümüzü kesti. Karpuz para etmiyor, artık dermanımız kalmadı diyor. Karpuz üreticisi kardeşimin o kadar sinirleri bozuktu ki. Sayın Erdoğan, bu sesi duymak zorundasın. Madem bizim yalan söylediğimizi düşünüyorsun çık o sarayından esnafa git.
Atatürk Orman Çiftliği’nin ruhuna ihanet ediliyor. Bu ihanete sessiz kalmayacağız. Çözümler, öneriler getiriyoruz. Bunları da iktidar ile paylaşıyoruz.
Biz onlara benzemeyiz. İktidar önerilerimizi yarım yamalak da olsa hayata geçirdiğinde memnun oluyoruz. Mesela fiyatı dolar ve altınla yarışan gübre için destek verilmesini istedik.
Gübre verilmesini dekar başına 8 lira da olsa artırdılar. Gerçi 2020’de ödemeleri gereken desteği bu sene ödeyecekler ama iktidarın genel performansına bakınca buna da şükür."