Misafir Kalem
Madenciler...
Madenciler…
Güneşin aydınlığını bırakıp gittiler…
Her gün kapıdan, “Allaha emanet olun, hakkınızı helal edin, çocuğumuza iyi bakın” diyerek, eşlerinden, analarından, babalarından helallik alıp da, gittiler.
Sabahın erken saatinde, gün ağarmadan koyuldular yola.
Akıllarında ölüm korkusu,
Arkalarında ise, 'Bir daha görebilir miyiz?' düşüncesi ile, geride bıraktıkları yavruları, anaları, babaları ve hanımları vardı.
Hayatın kendisini, güneşin aydınlığını da geride bırakıp gittiler...
Her gün ölüme karşı gidenlerdi onlar...
Maden ocağından, ölmeden geri dönebilmeyi umut edenlerdi...
Onlar, mezarı maden ocağında olan insanlardı...
En ağır ve zorlu şartlarda, can korkusu ile çalışıp, alın teri ile analarının ak sütü kadar helal ekmek parası kazananlardı, onlar...
Onlar için ne yapıldı?
Maden işçilerinin örgütsüzlüğü, ekmek parası korkusu ile haklarını tam savunamamaları,
Onları layıkıyla temsil eden bir sendikanın olmaması,
Patronlarının gözünü para ve kar hırsı bürümesi,
Teknolojik yatırımların yapılmaması, tedbirlerin alınmaması, alınan tedbirlerin ise, tamamen göstermelik, uyduruk ve yetersiz olması,
Kaçak ve denetimsiz maden ocaklarının olması gibi sebeplerden dolayı, ülkemizde maden ocaklarında ölümlerin ve katliamların önü arkası kesilmiyor.
Son elli yılda 6 bin’in üzerinde madencimiz, göçük altında can vermiş.
Tabi ki, maden ocağından yaralı kurtulup, hastanede can verenler! hariç.
Hani! Bir olayın ne kadar büyük boyutlarda olduğunun, halk tarafından anlaşılmaması ve bilinmemesi, vatandaşların vereceği tepkilerin minimum seviyeye indirilmesi için…
Trafik kazalarında, olay yerinde ölmeyip hastane köşelerinde ölenler, nasıl trafik kazası sonucu ölenler diyerek yazılmıyorsa,madencilerde de durum aynı. Maden ocağı içinde ölmeyenler, maden ocağı ölümünden sayılmıyor! İse, durumun vahametini artık siz düşünün.
Sendikaların, hükümetin ve ilgili bakanlıkların maden ocaklarına bakış açısını,
Madencilerin, “Biz, bir tek kazalar olunca, göçükler ve patlamalar olunca, ÖLÜNCE hatırlanıyoruz” diyerek bizlere seslenişlerinden anlayabiliyoruz aslında...
13 Mayıs 2014 tarihinde, Manisa’nın SOMA ilçesinde meydana gelen grizu patlaması sonucu 3 gün süren arama kurtarma çalışmaları sonucunda 301 maden işçimizi kaybettik.
Biliyor musunuz?
Ülkemizdeki madencilerin, 2013 yılı sonunda maden ocaklarında ki tehlikeli çalışma koşullarını protesto etmeleri sonucunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde oylanan, ilgili madenin ve maden ocaklarının güvenliğinin araştırılması teklifi, O zamanın ve günümüzün hükümet sahibi olan Adalet ve Kalkınma Partisi vekilleri tarafından, facianın gerçekleşmesinden yalnızca yirmi gün önce reddedildi.
Bu araştırmayı reddettikleri gün, aslında o karara değil, o faciaya ve katliamın olmasına sebep olmuşlardı.
O gün matem günü idi, O gün ülkemiz tarihinin en KARA günü idi.
Siyasilerin almış olduğu, “Hayır araştırılmasın” kararı ile, girdikleri vebalin hesabı yapılamazdı. Lakin, gelin görün ki, O zamanın araştırma teklifine ret veren siyasi yapı, hiç bir şey olmamış gibi, sanki o kara günü yaşamamış ve 301 canımızı, evladımızı kaybetmemişiz gibi, hala alnı açık gezebiliyorlar.
301 Maden işçimizin, ve ailelerinin yaşadıkları bütün acıların sebebi,
Siyasiler ve de maden ocakları sahipleri idi.
O günden bu güne ne değişti?
Koskocaman bir hiç...
04 Aralık 2019 tarihinde, Madenciler Günü programında, Genel Maden İşçileri Sendikası Genel Başkan Yardımcısı İsa Mutlu ise, madenciliğin dünyanın en zorlu mesleği olduğunu aktararak, maden işçilerine, "İş güvenliği kurallarına uygun şekilde, sizleri bekleyen ailenizi düşünerek çalışmanız en büyük arzumuzdur.” dedi.
Tabi ki!
Maden ocaklarında her şey dört dörtlük (!)
İşçilerin kullandığı, maskeler son teknoloji (!)
Çalışma sistemi son teknoloji (!)
Kullanılan makineler, aletler son teknoloji (!)
Her şey otomasyon sisteminde çalışıyor (!)
Madencilerin, herhangi bir patlama sonucunda sığınabilecekleri, yaşam odaları da var (!)
Yahu, Sayın İsa Mutlu; Madencilerin, maden ocağında yemek yiyecek yerleri yok!
Kalkmışsın, patlamaları ve göçükleri sanki işçiler kendisi yaratıyormuş gibi, işçilere, şahsi hataları ve iş güvenlik sistemine uymuyormuş gibi, uyarıda bulunuyor, akıl veriyorsun!
Olabilecek, bir kazanın, sebebini direk işçilerin üzerine atma niyeti varmışcasına konuştuğunuz sürece…
Bu katliamlardan, bu kara günlerden, kendinizi kurtaramazsınız.
Allah bir daha göstermesin, o KARA günleri.
Maden ocaklarında, hayatını kaybetmiş olan bütün işçilerimiz için,
Allah’tan rahmet diliyor ve de maden ocaklarında çalışan binlerce insanımızı ALLAH’a emanet ediyoruz..
Hükümetin, siyasilerin, ilgili bakanlıkları ve kurumların ve de direk işçiyi suçlayabilecek zihniyete sahip sendika görevlilerinin de, MADENCİLERE TEK YAPTIKLARI!
Rahmet dilemek ve onları Allah’a emanet etmek.
Allah’a emanet olun, MADENCİLER...
* Oktay KILIÇASLAN