İsmail YILMAZ
Köprüköy'de iki gün!
Kamp ve avcılık yapmak için her yola çıkışımız aslında tam bir belirsizliğe doğru gidişimizdir. Gidilecek yer, avlanılacak tür, kullanılacak malzemelerimiz belirli olduğu halde avlakta sizi bekleyen her şey tam bir sürprizler ve bilinmeyenler sarmalıdır. Belki de biz avcıları doğaya çeken bu sarmalın gizemidir. Aslında yola çıkarken bildiğimiz tek şey ilk kez avlağa gidermişçesine duyduğumuz heyecandır. Sağ salim avlağa varılıp çadırlar kurulup kamp ateşinin etrafında bir taraftan sohbet ederken diğer taraftan burnunuza gelen ince kıyılmış uzun kulağın mevsim sebzeleri ile pişirilirken çıkardığı kokusu tarif edilemez. Bir de yemek ve sohbet esnasında yanınızda bir büyük de varsa değmesinler keyfinize…
Şubat ayının sonunda kara avı sezonunun kapanması ile birlikte akarsularda avlanma yasağı olmayan tatlı su kefali avcılığı ile oyalanarak haziran ayına kadar geldik. 7-8 Haziran tarihlerinde Kırıkkale/Keskin Köprüköy’de bulunan tarihi Çeşnigir Köprüsü yanındaki meydanda bu sene 13. düzenlenen Oltacı-Avdoğa Dergisi olta balıkçıları şenliği ile ilk turna avcılığımızı gerçekleştirdik. Şenlik 7 Haziran cumartesi akşamı kamp ateşinin yakılması ile başlayarak Pazar günü 06.00 - 11.00 saatleri arasında balık yakalama yarışması ile sonuçlanacak olmasına rağmen hem sezonun ilk kampını yapmak hem de ilimizde turna balığı olmamasından dolayı cumartesi günüde olta atabilmek için ÇANOBDER olarak şenlik alanına Cuma akşamı saat 20.00 civarında ulaştık. Küçük bir bölge temizliği ardından çadırlarımız ve yatma malzemelerimizi yağmur yağma olasılığını da göz önünde bulundurarak hazırladık, uzun ve çok keyifli süren akşam yemeği ardından açık havada uykuya daldık.
Oltamda normalin dışında bir ağırlık hissettiğimde su içerisindeki otlardan bir tutam daha çektiğimi düşünerek olta makinemin sarma kolunu her zamanki alışkanlığımla çeviriyordum. Demir atarak sabitlediğimiz bota 5-6 m kadar mesafede olta kamışının ucu birden aşağıya doğru hareketlendi ve dudaklarımdan çıkan “balık kepçesi” cümlesi ile birlikte Ali Osman hocamın kepçeyi suya daldırarak balığın görüntü vermesini beklemesi birkaç saniyeden daha uzun sürmemişti. Ağırlığa bakılırsa irice bir balık yakalamış olmam gerekiyordu ancak su yüzeyine yakın bir mesafeden aldığımız görüntüden sırtından yakalanmış bir turna balığı olduğunu anladık. Yem olarak kullandığım clio kaşığın üçlü çapası sırt bölgesine saplanmış olduğu için balık ilk aksiyonlarını verememiş ve ben sadece bir ağırlık olarak hissetmiştim. Oysaki yakalanan balık 35 cm. büyüklüğünde olup 40 cm.nin altında olmasından ötürü tekrar suya iade edilmesi gereken genç bir turna idi. Zedelemeden kancadan kurtardığımız turnayı ait olduğu sulara iade ettik. Akabinde Ali Osman hocamın yakalamış olduğu aynı boylardaki iki turnayı da limit altı olmalarından dolayı tekrar suya bıraktık. Böylelikle cumartesi günü sabah avımızı tamamlayarak kamp bölgemize döndük…
Öğleden sonra olması sebebi ile katılımcılar çoğalmaya başlıyordu. Yeni gelenler kendilerine uygun kamp alanı ararken biraz daha erken gelenler yerleşmelerini tamamlayarak yemek işleri veya avlanmak için suya girecekleri botlarını hazırlamaktaydılar. Bizler de daha evvelki senelerde tanıştığımız dostlarla karşılaşmanın mutluluğu ile koyu sohbet eşliğinde çaylarımızı yudumluyorduk. İkindi vaktinde tekrar suya avlanmak için botla açılmayı düşünürken inceden yağmur başlamış, üst tarafımızdan gelen yağmur suları ile avlanacağımız bölge bulanmıştı. Bu da akşam üzeri avının olamayacağının habercisiydi…
Saat 20.00'de yakılması gereken kamp ateşi sağanak yağmurun durması ardından ancak 22.00 civarında yakılabilmiş ve şenliğin eğlence kısmı da Avcılık ve Yaban Hayatı Koruma Konfederasyonu Başkanı (AYHAK) ve Oltacı-Avdoğa Dergilerinin sahibi Sn.Kamil Üçbaş Beyin açılış konuşmaları ile ancak başlayabilmişti. Ne kadar kurt varsa dökülürken aynı zamanda da muhteşem bir havai fişek görseli ile gece sona erdi ve sabah avına çıkabilmek için dinlenmek üzere katılımcılar kendi kamp alanlarına döndüler…
13. yüzyıla ait bir eser olduğu tahmin edilen ve Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferi esnasında Mimar Sinan tarafından yeniden yaptırılan 110 m uzunluğunda 6 m genişliğindeki kesme taş Çeşnigir Köprüsünün üzerinden verilen start işareti ile saat 06.00’da yarışma başladı. Ancak sudaki bulanıklık geçmemiş olduğundan rotamızı Sülübük Köyünün hizasındaki geniş göl havzasına doğru çevirdik.
Sadece 'hocam kepçe' diyebildim olta kamışına verdiği aksiyona bakılırsa oldukça iri bir turna olmalıydı. Çok beğenerek satın aldığım sırt kısmı açık mavi alt kısmı beyaz renk olan 0,5-2 m arası dalış özelliği olan rapala kendisine duyduğum güveni boşa çıkartmamıştı. İlkinde balık kepçesine alamadığımız ancak net olarak suda görebildiğimiz turna botun altına doğru dalmasına rağmen biraz kalamayı gevşetip yorunca ikincide artık botun içindeydi. 50 cm.lik güzel bir balık. Çok geçmeden Ali Osman hocamın dudaklarından 'abi aldı' ifadelerini duymamla oltamı botun yan balonuna bırakarak balık kepçesini suya daldırdım. Ne var ki hırçınlaşan balık derine dalması ile dip otlarına yemi takarak özgürlüğüne tekrar kavuşuyor. Son olarak limit altı tuttuğumuz 33 cm. lik turnayı suya iade ettiğimizde artık saat 10.30 dolaylarında ve bizim şenlik alanına dönmek için gideceğimiz epeyce bir yolumuz vardı üstelik botumuzun motorunu besleyen akümüzün şarjı azalmaya başlamıştı…
Katılan ÇANOBDER üyelerimizle birlikte yediğimiz öğle yemeği ardından kampımızı ve botumuzu toplayarak araçlarımıza yerleştirdik. Ancak bu işleri yaparken kimsenin sanki dönmeye niyeti yoktu ve geçirdiğimiz yaklaşık son 48 saati biraz daha uzatmak için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Fakat bu güzel hafta sonunun da maalesef bir sonu vardı ve biz şimdilik tarihi Çeşnigir Köprüsü ve şirin Köprüköy ile vedalaşmak zorundaydık…
Her balık avcısı oltasını suya doğru atarken hayallerini o suyun en büyük balığını tutmak süsler. Bazen büyük ihtişamlı bir balık yakalarken bazen ise daha yasal limitler ölçüsüne ulaşmamış balık yakalarsınız. Eğer bir gün gerçekten iri balıklar yakalamak arzusunda iseniz bir kez bile doğurganlık yetisini kazanmamış, yakaladığınız yasal limit altında olan balıkları mutlak suretle suya tekrar iade etmelisiniz. Unutmayınız ki küçük balık yoksa büyük balık da yok...
Doğasever bilinçli avcılara rast gelsin…