Metin YILMAZ
Kırılan bardaklar olsun; kalpler, gönüller kırılmasın...
Çocukluk yıllarımızda okullar yaz tatiline girdiğinde hayatı öğrenmek adına her birimiz Çankırı’daki esnafların yanına çırak olarak yerleştirilirdik…
Okulda öğrendiklerimizin en az iki katını da bu hayat mektebinden öğrendiğimizi söylersem, abartmış olmam.
Benim ilk çıraklığım Horoz Ali namıyla bilinen, aynı zamanda ev sahibimiz olan rahmetli Ali Çavuşoğlu’nun manavında başladı…
O tarihte, Büyük Cami’nin ön cephesinin karşısında birkaç manav vardı…
Daha sonra Çankırı’nın ilk hali işte bu manavların hemen arkasındaki boşluğa iki sıra dükkan olarak kuruldu.
İkinci çıraklığım da Çankırı Hali'nde Abdullah ve İsmail Tomak kardeşlerin yanındaydı.
Üçüncü ve en uzun dönem çıraklığım da 'Gazozcu' olarak bilinen Yeşil Korgun Manavı'nda İsmail Amca’nın (Soyaslan) yanındaydı…
İsmail Amca İstanbul yıllarından sonra Çankırı’ya dönerek esnaflık yapan çok renkli bir insandı. Görmüş geçirmiş, kalender, pür neşe bir adamdı. Yana kaykılmış kasketi ve dudağının kenarına tutturduğu sigarasıyla Çankırı Hali'nin gülüydü…
Onun yanında, kendi dükkanımız gibi çalıştım. Allah ondan razı olsun; bana çok şey öğretti…
O güzelim yıllardan bir hatırayı naklederek, Sözcü18 okurlarını selamlamak istiyorum.
x x x
Benim gibi yaz tatilinde Çankırılı esnaf yanında çalışan arkadaşlarımızdan biri de kahveci çırağıydı.
Gün içinde bizim dükkâna çay getirip götürdükçe konuşur, şakalaşırdık…
Bir gün suratı 5 karış çıkıp geldi. Çok konuşkan ve güleçti, onu böyle görünce meraklandım, biraz üsteleyince içini çeke çeke anlattı sıkıntısını…
Kahveden dışarıya askı denilen tepsiyle çay servisi yapılırdı.
Usta garsonlar bu askıyı götürürken hızla ters çevirerek küçük bir gösteriyle süslerler, “Çaylar tavşan kanıııı…” nidasıyla servis ederlerdi…
Bu gösteri maharet ve tecrübe isteyen bir işti ama bizim arkadaş boyuna bakmadan “Ben de yaparım…” düşüncesiyle askıyı sallayıp, ters çevirince bardaklar yere saçılıp tuz buz olmuş, durumu öğrenen kahveci epey bir azar faslından sonra bardakların parasını ödemesini istemişti.
Harçlık hayali kurarken bardak cezasına çarptırılan arkadaşımı dinledikten sonra, çocuk aklımla bir plan yaptım…
Garsonlar dükkâna çay bırakıp boşları alırken, dükkânların kapı kenarına bardak âdeti kadar tebeşirle çizgi çekerlerdi…
Akşam bu çizgiler sayılarak toplanır ve çay parası gün bitiminde ödenirdi.
Ben de arkadaşıma yardımcı olmak için bir tebeşirle kapının kenarına ara ara çizgi çekmeye başladım…
Arkadaşın bardak parasını çıkacak ya, dükkânda içilen çayın bir kaç katını çiziktirdiğimi fark edemedim.
Akşam çay hesabı yapılırken rahmetli İsmail Amca bir kahkaha atarak:
“Oğlum Çankırı Hali'nin hesabını bize yazmışsın, anlat bakalım ne oldu?” deyince; onun hoşgörü ve merhametini bildiğim için kahvecinin çırağının başına geleni anlattım…
“Kırılan bardak olsun; kalpler, gönüller kırılmasın evladım” sözüyle başımı okşadı…
Çankırı esnafı birbiriyle çok muhabbetliydi…
İsmail amca hemen karşı köşemizdeki kahvehaneye giderek patrona “Çocuğun parasını kesme!” arkadaşıma da “Bir daha askıyı sallamadan götür!” tembihiyle işi tatlıya bağlayıverdi.
x x x
Çankırı Hali'nin niye yıkıldığını halen anlamış değilim…
O güzelim hali, bugünkü hale getirenlere yazıklar olsun!