İYİ Parti 4 yaşında...

Bundan tam 4 yıl önce 25 Ekim 2017'de, Türkiye’nin 87’nci partisi resmen kuruldu; ‘İYİ Parti’ adıyla ve Meral Akşener liderliğinde... Cumhuriyet kadınının, siyasetteki en iyi temsilcilerinden Meral Akşener, kucaklayıcı bir dille, siyasete yeni bir renk, yeni bir soluk getirdi...

Parti logosu olarak 'Güneş' seçilmişti. Medeniyetin beşiği, güneşin ülkesi, bereketli Anadolu topraklarına medeniyeti yeniden getirmek; bu toprakları yeniden aydınlatmak için... O güneşin çevresinde, Selçuklu yıldızındaki gibi 8 öğretili ışık da vardı. Çünkü; İYİ adaletti. İYİ kararlılıktı. İYİ umuttu. İYİ gelecekti. İYİ bilgiydi. İYİ zenginlikti. İYİ cesaretti. İYİ medeniyet demekti ve medeniyet yolunun taşlarını da sadece ‘cesurlar’ döşerdi...

Demokrasi tehdit altındaydı ama İYİLER için bu durum da çözümsüz değildi. Üstelik, tüm tehditleri ortadan kaldıracak cesarete ve güce de sahipti, bu iyilik güneşinin neferleri... O güneş ki; 80 milyonu kucaklayarak Türkiye’yi yeniden aydınlatacaktı. Kötülüğü, geriliği boğacak, karanlığı da defedip giderecekti. İlk hedefi de Partili Cumhurbaşkanlığından, parlamenter sisteme dönmekti.

Atatürk’ü rehber edinenler, derdi VATAN olanlar ‘İYİ’de buluştu ve bu onurlu mücadeleye destek, kısa sürede bir çığ oldu...

25 Ekim 2017 günü, Ankara Nazım Hikmet Kültür Merkezi, hınca hınç doluydu; coşkulu, heyecanlı, büyük bir kalabalığı, Türkiye'nin dört bir yanından gelen İYİLERİ ağırlıyordu...

Salon "Devletin başına Meral gelecek", "Başbakan Akşener", “Türkiye seninle gurur duyuyor” sloganlarıyla yankılanıyordu. 

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener o gün, tarihin gördüğü ilk kadın hükümdar, Saka Kraliçesi Tomris Hatun kadar cesur, kararlı ve azimliydi. Türkiye’yi iyileştirmek için bir yola çıkmış, elini taşın altına koymaktan korkmamıştı. Zaten partinin sloganı da ‘Türkiye İYİ Olacak’tı... 

Hakaretler, sataşmalar eksenindeki sığ siyasetten ne kadar bıktığını da 2013 yılında, TBMM Başkanvekili iken anlatmıştı aslında...

Meclis Genel Kurulu'nda iktidar ve muhalefet milletvekillerinin sataşma olduğu gerekçesiyle sürekli söz talebinde bulunmalarına, “Şu ona onu dedi, bu buna bunu dedi. Gerçekten yönetmek çok zor. Vallahi, billahi, tallahi ‘imdat’ diye bağıracağım. Kendi kendinizi buradan bir seyretseniz vallahi, billahi, tallahi üzülürsünüz” diyerek isyan etmişti. Ve ilk işi muhalefete yeni bir ses getirmek oldu. Türkiye'nin patinaj yapmasının önüne geçmek için başlattığı mücadeleye; korkusuz, kusursuz, çamursuz ve aralıksız devam ediyordu.

'94 yıllık parantezi kapatıyoruz' diyenlere İzmir'den sesleniyor, "O parantez vallahi de kapanmayacak billahi de kapanmayacak" diyordu.

İYİ Parti'nin 'Cesurlar hareketi' olduğunu hatırlatıyor, bu hareketin aynı zamanda bir kadın hareketi olduğunu belirtiyor ve Sivas’tan da şöyle sesleniyordu ülkeyi kutuplaştıran zihniyete:

"Bir kadının başörtüsüne uzanan eli vallahi kırarım, billahi kırarım. Aynı şekilde, başı açık kadının saçına uzanan eli de vallahi billahi kırarım.” 

Edirne'de ise "Vallahi, billahi öyle kanunlar çıkacağım ki o eller yanacak. Kadınlar ve çocuklara yönelik taciz ve tecavüzleri sona erdireceğiz; taciz, tecavüz, şiddetin uğramayacağı bir Türkiye'yi birlikte tanzim edeceğiz." sözleriyle yine yüreğini ortaya koyuyor, gönülleri de bir kez daha fethediyordu.

Seçim güvenliği tartışmaları hakkında açıklama yaparak "Sandıklara elini uzatan farelerin vallahi, billahi elini kırarım. Çünkü seçim sandığı bir devletin namusudur" diyordu.

"Ekonomide sıkıntı yok, bu psikolojik" diyen, o günün Hazine ve Maliye Bakanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak'ın sözlerine karşılık; "Vallahi damat ekonomiden zerre kadar anlamıyor. Ama bu şartlarda ayakta kalabildiği için milletimizin her ferdi, vallahi billahi bunların hepsinden daha iyi ekonomist. Bu pahalılıkta üç kuruş parayla ev geçindirmek neymiş, çocuk nasıl okutulurmuş damat gelsin milletimizden öğrensin." tavsiyesinde bulunuyordu. 

"Birileri şu an cezaevinde süre dolduruyor. Aynı yola sen de düşebilirsin" diyen Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'a, kendisinden toz zerresi kadar korkmadığını belirtiyor, dış politika dersi de veriyordu. Diyordu ki; "Sen bizleri hapse attırmak isteyebilirsin ama vallahi de billahi de ben sana Trump'tan dayak yedirmem. Dik dur eğilme. Elin Trump'ına bükülme. Putin'in karşısında da dik dur." 

Cesurlar Hareketinin Lideri, o gün yani İYİ Parti kuruluşundaki konuşmasına da, "Vallahi olacak, billahi olacak" sözleriyle başlamış, ‘Türkiye İYİ Olacak’ sloganının taşıdığı, o kutlu mesajı daha bir sağlamlaştırmıştı. ‘Vallahi olacak, billahi olacak’ aynı zamanda 16 Nisan referandumu sırasında Bursa'da kullanılan bir slogandı.

"Şimdi yeni şeyler söylemek zamanıdır" diyerek, aynı azim ve kararlılıkta devam etti kuruluş konuşmasına:

"Evet, büyük sorunlarımız var. Ama Türkiye'nin büyük sorunlarını aşacak gücü de var. Milletimizin sağduyu ve kararlılığı var. Milletimizin her türlü hegemonyayı değiştirme gücü var. Milletimizin siyasi bunalımları aşma tecrübesi var. Milletimiz, yine demokratik siyasetten sapmadan Türkiye'nin önünü açmaya karar vermiştir. Milletimiz, kararmakta olan ufkumuzu, iyilik güneşiyle aydınlatmaya, ileriye bakmaya azimlidir. Milletimiz yeni bir siyasal hareketle, yeni bir iktidarla, güçlü bir Türkiye olarak yoluna devam etme niyetini açıkça beyan etmektedir. Binlerce yıllık iyilik medeniyetinin yolcuları olarak bugün burada, millet adına üstlendiğimiz görevi, ilan etmek için toplanmış bulunmaktayız. Umutlarımız var, hayallerimiz var. Zengin bir Türkiye istiyoruz, gücümüz var. Adil bir Türkiye istiyoruz, gücümüz var. Özgür bir toplum istiyoruz, gücümüz var. Mutlu bir Türkiye istiyoruz, hakkımız var. Yeni bir siyasal hareketle, İYİ bir siyasal hareketle, Türkiye kucaklaşmasını başlatıyoruz. Allah vatana, millete, insanlığa hayırlı etsin." diyordu.

Zenginleşmenin kaynağının, ranttan bilgiye geçtiğini söylüyor "Bunu tepedeki abiler duysun” diye de vurguluyordu. Bugünkü dünyada kupon beyinlerin, kupon arazilerden daha kıymetli olduğunu belirtiyor, "Milli markalarımızı, küresel firmalarımızı, yeni teknolojiler içerisinde yaratmak zorundayız. Bunların dışında her yol çıkmaz sokaktır" düşüncesini de ardına ekliyordu.

Hz. Muhammed’in, Kabe’nin anahtarını, yakınları dururken Müslüman olmayan ama işin ehli olan birine verdiğini hatırlatarak, liyakatın önemine dikkat çekiyor; "Davaları İslamdan kutsal olanlar, rehberleri ve reisleri Peygamberden güçlü olanlar, menfaatleri dururken hakikati nasıl kavrasınlar?" diye de soruyordu, kayıtsız şartsız biat edenleri işaret ederek... "Devletin dini adalettir" sözünü çok kıymetli bulduklarının altını da çiziyordu.

O gün kürsüden, yalnız siyaset ve yönetim dersi vermiyor, muhalefetin şeklinin çok yakında evrileceğinin sinyallerini de veriyordu. Hakaretler üzerinden, abuk sabuk gündemler üzerinden bir Türkiye siyaseti görmüş ve bu çirkin, bu sığ siyaseti mat etmeye niyetlenmişti. Kimsenin yapmaya cesaret edemediğini yaptı; sahalara indi, esnafın, işçinin, memurun, emeklinin, EYT’linin, öğrencinin, işsizin derdini dinledi; halkla bütünleşti, halkın ekonomisini gözler önüne serdi.

O gün bugündür, Türkiye’yi karış karış geziyor, esnaf ziyaretleri yapıyor, vatandaşı dinliyor ama bunu siyaset karıştırmadan, parti propagandası yapmadan başarıyor. Yani iktidarı yermiyor, kendi partisini övmüyor. Sadece ve sadece esnafın derdini, halkın sorunlarını dinliyor. İktidarın beceriksizliğini, politikalarının niteliksizliğini, ekonominin kötü yönetilişini dile getirmeden, insanların kendilerini daha samimi, daha net ifade etmelerine fırsat tanıyor. Dinlediklerini, TBMM Grup Konuşmasında da mutlaka dile getiriyor. Milletvekilleri de bu doğrultuda soru önergeleri, kanun teklifleri ve araştırma önergeleri veriyorlar. Böylece o esnafın talepleri, ihtiyaçları, iktidar partisine, yöneticilerine tez elden iletilmiş oluyor.

Yani, ekonominin bel kemiği esnafı dinleyerek mevcut durumuna ayna tutuyor ülkenin... Aynaya bakmayı bilmeyenlere de yardımcı oluyor aslında; her ne kadar onlar ülkede hiçbir sorun olmadığını savunsalar da...

Siyasi rekabeti sağlamanın yolunun, siyasetçileri çalıştırmaktan geçtiğinin altını çiziyor, esnafa şimdiye kadar hiçbir siyasetçinin ver(e)mediği şu tavsiyelerde bulunuyor:

"Yani diyeceksiniz ki; 'Meral Akşener geldi, bizi dinledi' Gel paşam, sen de gel, ağam sen de gel, sen de bize anlat... Oylar bundan sonra aslanın midesinde. Elinizden, cebinizden kolaycacık oy alınmaması gerekiyor. Benim de almamam gerekiyor, diğerlerinin de almaması gerekiyor. İşte bu nedenle geziyorum. Siyasi rekabeti sizin adınıza oluşturabilmek için geziyorum. Gezmeye de devam edeceğim. Ben dahil herkes milletin önünde hazır ola geçecek”

Esnaf gezilerinde öyle samimi ve öyle halkla iç içe ki... Bakışı, anlayışı, sarılışı öyle candan, öyle hatırşinas ki... Ekonomik zorluklarla mücadele ettiğini söyleyerek göz yaşlarına hakim olamayan esnafı, "Eti kurbandan kurbana alıyoruz" diyen vatandaşı, "kendimizi doyuramıyoruz ki çoluk çocuğu nasıl doyuralım" diyen anneyi, tüm içtenliğiyle sarılıp teselli ediyor. "Üniversite okuyorum ellerime bakın” diyen gencimizin, tarlada çalışmaktan nasır tutmuş ellerini sarılıp öyle bir öpüyor ki duygulanmamak mümkün değil..! Bu samimi, bu içten duygular içimize öyle bir işliyor ki...Bizler bu İYİ dokunuşlara o kadar hasretmişiz ki...

Beraberindeki heyet de aynı minvalde... Doğru, cesur ve İYİ yol arkadaşlarıyla zaten, aşılmayan yol da engel de kalmaz ki...

İyi ki milletinin derdiyle hemhal olan birileri var. İyi ki bölmeden, ayrıştırmadan ülkesi için çalışanlar var. İyi ki birileri elini taşın altına koydu, kimsenin cesaret edemediği bir zamanda umut oldu, ışık oldu. İyi ki bu bereketli topraklara güneş; yine, yeni, yeniden doğdu...

İstanbulumuz da daha bir iyileşti sayesinde... İl Başkanı, 39 ilçenin başkanı, yönetimi, teşkilatlar ve üyeleri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi de oldukça ses getiren ve ezber bozan İBB İYİ Parti Grubu, İstanbul’a çok ama çok İYİ geldi.

Ve bugün, dört önceliği demokrasi, adalet, müsavat, liyakat olan; Ömer'in adaletli yolunda, Atatürk'ün gösterdiği hedefe dört nala koşan iyilik güneşi ‘İYİ Parti’ dört yaşında...

Dört sayısının sembolizmi dengedir, sağlamlıktır. Türkiye’nin İYİ olması için emin ve sağlam adımlarla ilerleyen İYİ Parti de dört yaşına girdi.

Ülkemizin dört bir yanına yayılan bu Cesurlar Hareketi, her geçen gün biraz daha büyüyor. Umudunu yitirmişlere de, dört yanı deniz kesilmişlere de İYİ geliyor.

Karanlığı, geriliği dört koldan aydınlatıyor. Kötülükten beslenenler, iftiralar, karalamalar, tehditler ve hakaretlere hız kesmeden devam etse de o hep dört başı mamur, ‘alnı açık yüzü ak’ geziyor.

Öyle dört duvar arasına da sıkışıp kalmıyor; elini taşın altına koyarak dört dörtlük bir başarı grafiği çiziyor. Cesareti, kararlılığı ve azmiyle, hedefine dört elle sarılıyor.

Tehditler korkutmuyor, zorluklar yıldırmıyor; İki kere ikinin dört ettiğini söylemekten asla geri durmuyor.

Memleketin dört bir yanından farklı yoksulluk manzaralarını grup konuşmalarına; hoşgörüyü, sevgiyi, iyiliği de yurdun dört bir köşesine taşıyor.

İYİ Parti’nin 4. kuruluş yıldönümünü yürekten kutluyor, ‘İYİ’lerin İktidarını da dört gözle bekliyoruz.

Nice İYİ yıllara...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Okuyucu yorumları ile ilgili olarak açılacak davalardan Sözcü18.com sorumlu değildir.
1 Yorum