Gül'den olay yaratacak açıklama!
Cesetler buzdan çıkarılırken, birisi vidayı söküyor!
Gül, helikopter kazasında yaşamını yitiren Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümüyle ilgili gönderilen bir videoyu izlediğini söyleyerek, “İnsanın aklının almayacağı şeyler var. Çok fazla söylemeyeyim. Baktım ki bir taraftan cesetleri zorla buz falan çıkarıyorlar, bir taraftan birisi de orada vidayı söküyor. Hepsi çıktı ortaya” dedi.
Helikoptere müdahale kamerada!
BBP Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte 5 kişinin can verdiği helikopter kazası, üzerindeki soru işaretleri ile dikkat çekti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de Şubat 2010’da Devlet Denetleme Kurulu’na “Araştırın” talimatı verdi. DDK, CİHAN Haber Ajansı’nın çektiği görüntülerden, helikopterin uçuş bilgilerinin muhafaza edildiği ARGUS 5000CE ile Skymap IIIC cihazlarının yerinde olmadığını saptadı. Görüntüleri inceleyen DDK, Kara Kuvvetleri’ne ait Skorsky helikopterdeki bazı personelin, düşen helikopterden bu parçaları aldığını tespit etti. 24 Ocak 2011’de açıklanan raporda, Sikorsky Helikopterdeki personel hakkında savcılığa soruşturma yapılması için suç duyurusu yapıldı. 3 Mart 2011’de ise soruşturmayı yürüten Savcı Uğur Koç, 7 şüphelinin yer aldığı fezlekesini hazırladı ve dosyayı Malatya Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi. Cumhurbaşkanı Gül de DDK’dan ek rapor hazırlaması için yeni talimat verdi.
Dink ve Yazıcıoğlu davalarını yakından takip ediyordunuz. Gelinen nokta nedir?
Hrant Dink ve Muhsin Yazıcıoğlu’nda Devlet Denetleme Kurulu’nu görevlendirdim. Çok görüşmeler yaptılar, doğrusu bitirmediler tam. Bitmedi. Ancak Muhsin Yazıcıoğlu’nkinde çok büyük şeyler ortaya çıktı açıkçası. Yani inanmak mümkün değil. Büyük açıklar ortaya çıktı. Yani düşünebiliyor musunuz, Meclis’te bu kapanmıştı, tepki olmuştu. Ama ortaya çıktı ki düşen helikopkerin bütün beyni, o helikopterin her şeyini kayda geçen hafızası yok ortada şimdi. Düşünebiliyor musunuz, keçiler gelip söküp götürmedi. Yani böyle bir şey değil, özel vidalarla sökülmüş, yok ortada. İşte bunun yok olduğunu tespit etti bu denetleme raporu. Daha bunun gibi insanın aklının almayacağı şeyler var. Çok fazla söylemeyeyim.
Çenesinin kırıldığı söyleniyor...
Bu olabilir, tabii don var orada. Bu tespit edildikten sonra da ihbarlar yağdı. Yazmış ‘Cumhurbaşkanım’ diye gönderdi adam. ‘Biz görev yapıyoruz zannediyorduk ama şunlar şunlar da var, al şu videoya bak’ diye gönderdiler bana. Baktım ki bir taraftan cesetleri zorla buz falan çıkarıyorlar, bir taraftan birisi de orada vidayı söküyor. Hepsi çıktı ortaya.
Kim sökmüş?
Neyse...
O zaman kazadan çok cinayet diyebilir miyiz?
Şimdi cinayet de diyemeyiz, onu savcılık diyecek. Olan bir şeyi şey etmek de olabilir, yanlışlardan, hatalardan dolayı da olabilir. Sorumluluktan kaçma gibi de olabilir. Savcılıkta tabii, savcılık her şeyi ortaya çıkartacak. Hrant Dink’te de çok detaylı çalışıyorlar, onu söylemek isterim.
Üniversitedeki rezalet tepemin tasını attırdı ama derslerini aldılar
Gül, Humboldt Üniversitesi’ndeki konuşma öncesi PKK’nın yaptığı ‘bomba ihbarı’ nedeniyle toplantıyı iptal etmek isteyen Alman güvenlik güçleriyle yaşanan gerginliği anlattı: Ne demek bomba? Tedbirini almadın mı sen, buraya bir devlet başkanı geliyor...
Çok canım sıkıldı, derslerini aldılar.
Berlin Ritz Carlton Oteli’nin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görüşmeleri için düzenlenmiş odalarından birindeyiz. Saat gece yarısını geçiyor. Gül, Alman mevkidaşının, onuruna Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda verdiği resmi akşam yemeğinden dönüyor.
Humboldt Üniversitesi’ndeki konuşma öncesi PKK’nın yaptığı ‘bomba ihbarı’ ve Alman güvenlik güçlerinin ‘lütfen programınızı iptal edip otelinize dönün’ tavrı, kendi deyimiyle ‘tepesini attırmış.’ Ama onun dışında ziyaretten son derece memnun:
* İyi bir gezi oluyor. Bu gezinin en önemli yanı şu; aramızda oluşan iklim, atmosfer, konuşulanlar, doğrusu çok iyi bir şekilde geçiyor ve eminim ki bundan iyi bir sinerji olur. Yoksa kuru kuru ziyaret yapılır, gidilir, gelinir. Ama öyle değil. Ben de burada konuşmalarımda doğrusu farklı bir perspektif ortaya koyuyorum. Onların bazı şeyleri fark etmesine yardımcı oluyorum. Türk-Alman ilişkileri ne kadar sağlam olursa, ne kadar çok işbirliği olursa, bu işbirliği eğitim, bilim, araştırma, mühendislik, yeni alanlara ne kadar çok taşınırsa iki tarafın o kadar faydasına olur. Siyasi konularda zaten bir problem söz konusu değil. AB konusunda da dürüst davranıyorlar Fransızlar’a falan karşı... En çok fasıl yine burada açılmış vaziyette.
* Türkler’in durumuna gelince, burada tabii 3 milyon Türk yaşıyor. Buradaki Türkler de kendi muhasebelerini çok yaptılar. Herkes, camilerden, vakıflardan kulüplere kadar kendi değerlendirmesini, otokritiğini yapmış vaziyette. Şimdi herkes daha sağlıklı bakıyor. Tabii ki problemler var. İşte vize başta olmak üzere. Onları da konuştuk. Vizelerde epey bir düzeltme yapacaklar artık. Siz de takip ettiniz, Türk-Alman İş Konseyi’nde Türkler’den çok Almanlar konuştu. Alman işadamları, iş dünyasının temsilcileri, vizenin ne kadar haksız olduğunu anlattılar. Geniş kapsamlı bir gezi oluyor. Hiç bu kadar sıcak, açık, yakın, dostane olmamıştı.
* Üniversitede yaşanan rezalet doğrusu. Ben gitmeden önce bizim istihbarat teşkilatı söylemişti orada 30-40 kişi olacak diye, herkes biliyordu, onun da tedbirlerini herkes almıştı. Konuşmuştu bizimkiler de. Bütün gayretlerine rağmen, sabahtan beri yayın yapmış Roj TV falan. Ona rağmen 30-40 kişi toplanınca fiyaskolarını bu şekilde kapatmak istediler. Açıkçası nümayiş yapılmasına falan ben bir şey demem veya toplantıda en aykırı sorular sorarlar ederler, bunlara da hiçbir şey demem, açığımdır. Ama bomba falan deyince tabiri caizse kafamın tası o zaman attı... Ne demek Berlin’de sen, bomba falan. Salona tam girerken ‘bir dakika’ diye durdurdular, işte bomba var. Ne demek bomba? Zaten tedbirini almadın mı sen, buraya herhangi bir profesör gelip konuşma yapmıyor ki devlet başkanı geliyor. Şaka değil ki. Tedbirini almadın mı, ha buna rağmen yine de risk almamak içinse tamam çekiliriz, bakarsın, girilir... Oooo, iptal edin, olmasın, etmesin, otele gidin falan... Çok canım sıkıldı, derslerini aldılar.
Kaynağına dair bir şey var mı efendim?
PKK... Vay efendim işte bomba ihbarıymış. Uçağa bomba ihbarı yapıyorlar, uçak iniyor, araştırılıyor, bakılıyor, bir şey yok, kalkıyor gidiyor. Olacak iş değil doğrusu... Bizim Ahmet (Sever) ‘Her şey düzgün işlerse saat gibi işliyor bütün sistemleri. Ama bir böyle stres testine tutarsan çöküyor dedi.’ Bugün oradaki buydu. Herhalde hayatlarında unutmazlar söylediğim lafları. Bir bakıma iyi oldu, görsünler... Muhakkak ki çok mahcup olmaları lazım. Cumhurbaşkanı üzgün tabii ki. Çok iyi yaptınız, ayrılmadınız dedi. O şantaja boyun eğsek beni orada konuşturmamış olacak. Programımı iptal ettirmiş olacak. Danimarka’da Roj TV davası devam ediyor, aslında anonslar, adam toplamak için gün boyu yayın yaptılar dediler bana, doğruysa onları kaydedip bütün bu davada göndermek lazım.
Yürüyüş yapar, gösteri yapar, pankart açar ayrı. Ne demek bomba ihbarı?
Alman Cumhurbaşkanı Bağdat demiryolunu canlandırmaktan söz etti. Hindistan’a, Pakiskan’a uzatmak. O coğrafyada Türkiye’nin çıkarları, dış politikası ile Almanlar’ın örtüşen tarafı var mı?
Almanya daima Ortadoğu’ya, Orta Asya’ya ilgi göstermiş olan bir ülke. Biz de öyleyiz. Bağdat demiryolu, Hicaz demiryolu neden yapıldı, İngilizler’i kuşatmak için yapıldı. İngilizler Süveyş Kanalı’nı yaparken onları kuşatmak için yapıldı. Ve çok kısa bir süre içerisinde yapıldı. Berlin, İstanbul, Bağdat. Aslında yapılan yol budur. Gelecekle ilgili potansiyeli gösteriyorum. Karın doyurmayan şeylerle büyük çıkarları mahvetmeyin demek istiyorum. Ben anlatırken baksaydınız yüzlerine, ta Körfez’de bütün buraların nasıl birleşeceğini, Pakiskan ile Türkiye arasında demiryolunun çalışmaya başladığını, Çin’le Kazakistan’la yolların bağlandığını... Bütün bunları söylerken, tarihi Alman açılımıdır bu. Almanlar’ın hayalidir bütün bunlar. Niye bütün Avrupa bu sıkıntıyı yaşıyor, büyüyemediği için. Büyümek için bazı ülkeler doymuş, ne yapacaklar? Onları büyütecek dinamo lazım, işte bütün buralar olacaktır. Şunu da biliyorlar tabii ki, dünyanın merkezi nereye kayıyor, bunu da görüyor hepsi. Onun için Türkiye’nin kıymetini muhakkak bilecekler. Yeter ki biz Türkiye’nin kıymetini gösterelim. Biz Türkiye’yi kıymetsizleştiriyoruz doğrusu. Uzun yıllar hep yaptığımız şey oydu. Bir de tabii kendi evi düzenli olmayan insanın kıymeti de olmaz. Bu açıdan ta başından beri ısrarla konuştuğum şeydir; kendi evimizi düzene koyma meselesi. Her bakımdan. İktisadi kurallar açısınan da, ekonomik kurallar, hukuk kuralları, insan hakları standartları, bütün diğer meselelerimiz, Kürt meselemiz, Alevi, bütün bunları daha yüksek bir özgüven içerisinde, standarda kavuşturmak. Bunu sen yapmazsan işte kargaşa oluyor. O açıdan biz bu yolda ilerledikçekendi içimizde, Türkiye’nin çekimi, Türkiye’nin cazibesi o kadar çok artacak ki. Türkiye’den göç yok şimdi, buradan Türkiye’ye göç var rakamlara baktığımızda. Sanayiciler, değerli önemli insanlar, hepsi şunu söylüyorlar; biz telaşlanıyoruz diyorlar. Yetişmiş adam noksanlığı var. Korkuları burada okuyan Türkler için Türkiye daha cazip olacak. Hepsi dönüyor, daha da çok dönecekler.
Akademik dünyada bu başlamış durumda.
Evet, onun için bisiklet teorisini verdim. Pedal çevirmezsen düşersin. Gerçekten çok hayret edici bir durum var ortada. Bakın İtalya’nın 2 trilyon dolar borcu var. Ya nasıl yaptın bunu? Niye şimdiyi kadar kimsenin dikkatini çekmiyor? İspanya öyle. Kim var, Almanya var, Lüksemburg var, Hollanda var, İskandinav ülkeleri var sağlam. Bunun ötesinde bir de Türkiye var. Kendi saydı Alman Cumhurbaşkanı. Bir de benim çok hoşuma giden şey şu; biz Türkiye’nin hep AB nezdinde imajını düzeltmek için çok kültürel faaliyetler, medya faaliyetleri, çok gayretler sarf ediliyor, çok da para harcanıyordu. Doğrusu ancak kıt katkısı oluyordu. Ama Türkiye’nin ekonomik toparlanması, büyümesi, rakamların iyi olması, esas Avrupa halklarının Türkiye’ye bakışını değiştirecek olan şey bu. İnşallah Türkiye’nin bu trendi böyle devam eder, 2-3 yıl içinde Türkiye’nin Avrupa’daki algısı çok farklı olacak.
PERDE ARKASI
Merkel gerilimden endişe ediyor
Gül’ün Almanya’ya yapıtğı 4 günlük ziyaretin ilk gününde bomba ihbarı yüzünden gecikmeye uğrayan programı dün aksama yaşanmadan devam etti. Cumhurbaşkanı dün Berlin’de Başbakan Angela Merkel ile görüştü. Ancak bu görüşme Gül ile Merkel arasında Türkiye’nin AB üyeliği konusundaki görüş ayrılıkları açıklamalarıyla başladı. Gül, Almanya gezisinin başlangıcında Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğini konusundaki isteğini bir kez daha dile getirdi. Ancak Türkiye ile “imtiyazlı ortaklık”tan yana olan Merkel önceki gece yaptığı açıklamayla görüşlerinin değişmediğini ortaya koydu. Türkiye’nin kendileri için çok önemli bir ülke olduğunu dile getiren Merkel, “Türkiye gibi önemli bir ülkeyi kaybetmek istemiyoruz. AB Türkiye ile yakın siyasi işbirliğinin bir yolunu bulmalıdır” dedi. Görüşmede Merkel, Türkiye ve İsrail arasındaki gerginlikten duyduğu endişeyi dile getirdi. Alman hükümet yetkilileri Türkiye-Almanya ilişkilerinin geniş bir şekilde ele alındığı görüşmede Kuzey Afrika ülkelerindeki ve Arap dünyasındaki gelişmelerin de gündeme geldiğini ifade etti. Almanya’da yaşayan Türk kökenli insanların durumu ve sorunlarının da ele alındığını belirten yetkililer, Gül ve Merkel’in, Türklerin Alman toplumuna uyumu için Almanca öğrenilmesi gerektiği konusunda görüş birliği içinde olduğunu ifade etti.
‘İsrail’in ne yük olduğunu görecekler’
Filistin BM’ye üyelik başvurusu yapıyor, bizim bakışımız nedir?
Filistin’in BM Genel Kurulu’da devlet olma teşebbüsünü güçlü şekilde destekleyeceğiz. Yalnız da değiliz, 126 ülke destekleyecek. Desteklemeyenler zor duruma düşecek. ABD ne yapacak şimdi? Geçen yıl Genel Kurul’da Obama demedi mi ‘gelecek yıl burada Filistin devletinin de olmasını istiyorum’ diye, hepimiz oradaydık, ne diyecek şimdi? Filistinlilir yanlış mı yaptı diyecek? Şunu diyecekler, işte barış görüşmeleri devam etmedi, biz barış görüşmeleri devam etsin, barış olsun istiyoruz. Barış görüşmesi nasıl devam ederdi ya, adam bir taraftan (Filistin toprağını) çalmaya devam ediyor, ondan sonra barış pazarlığı yapalım diyor. Aranızda Gazze’ye giden var mı? Ben Gazze’ye gittim, Avrupa Konseyi Ortadoğu alt komisyonunda bir Alman, bir İngiliz, bir Fransız, bir de ben, 4 milletvekili gittik. Adım adım dolaştık. Orada olan, orada büyüyen herkes çıldırır. Orada nasıl yaşarlar? Filistin’in başka yerlerini de dolaştık. Öyle ki El Halil’e gittik, dönüşte yolda kalabalık var, yaklaştık ki yola dozerle kum yığmışlar, yolu bloke etmişler. Dozer orada, İsrail askerleri başında, yolu kapattık diyorlar. Gelmiş kadınlar, toprağı elleriyle atıyorlar, ama İsrail askerleri itiyor. Yarım saatlik yolu geçemedik. Diplomatik pasaportunu gösteriyorsun, hiç. İllallah. O yerleşim yerleri, 1998’deki yerleşim yerlerini gördüğümde inanamadım. Öyle bir blok, öyle bir beton yığını ki oralar. O günden bugüne... Böyle bir şey olur mu? Ne olacak, göreceğiz.
Herhalde Filistin özel bir statü alacak değil mi?
Sözüm ona yine ara yollar bulmaya çalışacaklar ama bulaşık bir şey. Bu şu aslında; İsrail’in ne kadar müttefiklerine bir yük olduğunu, başta ABD olmak üzere, yük olduğunu görecekler. Bir gün onlar da illahlah diyecekler. Zaten demeye de başladılar.
‘Müzakereleri yürütelim, ucu açık bir süreç, belki biz istemeyiz’ dediniz. Sonuçta tam üyeliği zamana bırakma yolunda bir tavır aldınız. Daha önce AB’den ucu açık bir süreç açıklaması geldiğinde Türkiye çok şiddetli tepki gösteriyordu. Tavrımız değişiyor mu?
Türkiye’nin stratejik eğiliminin ve kararlılığının tam üyelikten başka bir tercihinin olmadığını bugün de her ortamda söylüyoruz. Türkiye’nin üstüne düşenleri yaptıktan sonra, kriterleri yerine getirdikten sonra tam üyeliğin esas kararı o zaman alınacak. Bugün Fransa, bugün bazı ülkeler ne diyor, bugünün konusunu konuşmuyor. İlerinin konusunu konuşuyor. Niye bazı fasılları açtırmıyor, bunlar tüm üyeliğe gider diye. Ben de diyorum ki sen zaten referandum yapacaksın. Referandumda hayır de bana. Sahtekarlık yapıp müzakere sürecini başarıyla betirmemi engelleme. Açıkçası benim için esas önemli olan Türkiye’nin bir Norveç gibi olabilmesidir. Yani müzakere sürecini başarıyla bitirmesidir. Ben bugün ve son dönemde çok kasıtlı ve bilinçli olarak bu tonu tutturuyorum. Çünkü biliyorum ki ne kadar alttan alırsan o kadar çok sana karşı böyle davranırlar. Biraz irrite etmek lazım bunları.
Siz bilirsiniz, almazsanız almayın gibi bir tavır koyma var.
Var tabii. İsterlerse almasınlar, yalvarma durumunda değiliz hiçbir zaman. Ama dürüst şekilde hakkımızı sonuna kadar takip etmek için de her türlü ısrarı, sorumluluklarını sonuna kadar hatırlatma kararlılığımız ayrı bir şey yalvarma ayrı bir şey. Ahde vefa duygularını, Avrupa’nın temel ilkelerini bunun için devamlı söylüyorum. Samimi olmaları gerektiğini, böyle yakışmayacak bir şekilde engellemeler çıkartmalarının, bunların hiçbir şekilde kabul edilemeyeceğini, bunların farkında olduğumuzu söylüyorum. Bunu söylerken de Türkiye’nin böyle ayrıcalıklı üyelik falan ne kadar reddettiğimizi söylüyoruz.
Peki referandumda reddedilirsek, kar zarar muhasebesi yaptığımızda kim daha çok zarar görür?
Muhasebesini o gün yaparız, bu bugünün konusu değil. Bu Avrupalılar’ın oyunu... Sanki Türkiye müzakereyi bitirdi başarıyla da tam üye olsun mu olmasın mı tartışması yapılılyor... Sen o günkü kampanyada yap bunun tartışmasını. Ama bugünkü sorumluluğunu yerine getir sen. O nedir, müzakerenin düzgün, kurallarına uygun şekilde devamı. Dürüst olmayan metodlarla müzakere sürecini engellemek değil. Şunun da farkındayım ki müzakere sürecinde ne kadar ilerlersek biz o kadar güçleniyoruz. Benim için önemli olan müzakere sürecini bitirmek. Ben Norveç gibi olduktan sonra hesabını onlar yapsın. Niye sadece ben yapacağım ki. Biz bu süreçte ne kadar çok ilerlersek o kadar güçlü hale geliyoruz. Hukukumuz, siyasetimiz güçlü oluyor, demokrasimiz, insan hakları standardımız güçlü oluyor, problemlerimiz de azalıyor. Türkiye’nin 10 sene önce mi problemi çoktu, bugün mü? Bugün niye ekonomimizle övünüyoruz bu kadar, çok uzun süre, müzakere başlayana kadar Türkiye’de işleyen bir serbest piyasa ekonomisi var demediler. Biliyorduk, mahsus demiyorlardı, IMF ve Dünya Bankası’yla da işbirliği yapıyorlardı. Açıkçası bu bizim de işimize geliyordu. Çünkü biz de serbest piyasa ekonomisinin kurallarını daha iyi bir şekilde yerine getirmek için hızlandırdık kendimizi... Kendi frenlerimiz vardı. Kötü mü oldu? Eğer Türkiye’nin dağının taşının, İstanbul’un fiyatı arttı, kıymete bindiyse bundan dolayı. İstanbul aynı İstanbul. Yine de benim için esas amaç Türkiye’nin o seviyeye gelmesidir. Türkiye o seviyeye geldikten sonra ben inanıyorum ki Türkiye’nin peşinde çok koşarlar.
kaynak: gazetevatan.com