Erdoğan, canlı yayında Can Dündar’ı tehdit etti!
TRT'de canlı yayına katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Erdoğan, gazeteci Can Dündar'ı tehdit etti. Dündar'dan yanıt gecikmedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’deki cihatçılara gittiği iddia edilen MİT TIR’larındaki mühimmatların görüntülerinin yayınlanmasıyla ilgili sert mesajlar verdi.
“TALİMATI VERDİM”
Erdoğan “İnsani yardımı, lojistik destek noktasında şu anda Milli İstihbarat Teşkilatımız, Bayır Bucak Türkmenleri’ne bu desteği vermektedir. Milli İstihbarat Teşkilatı’na atılan bu iftiralar, yapılan gayrimeşru operasyon, bir yer de bu ajanlık ve casusluk faaliyetidir. Bu casusluk faaliyetinin içine bu gazete de girmiştir. Orada rakamlar falan veriliyor. Bu rakamların kaynağı nedir? Kimden aldın sen bu rakamları? Paralel Yapı’dan. Bunlarla ilgili avukatıma talimatı verdim, davayı anında açtım. Bu, birileri adına algı operasyonudur.” dedi.
“ÖYLE BIRAKMAM ONU”
Erdoğan olayı haberleştiren Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’la ilgili olarak ise “Şimdi bu olay tabi malum bayır bucak Türkmenleriyle alakalı bir konu. Biz bunu yaptık, yarın da yapacağız. Biz kalkıp da zalim Esed’in eline bunları bırakamayız ki. Terör örgütüyle bunları karşı karşıya düşmeleri halinde yalnız bırakamayız ki. Elimizden gelen desteği verdik, vermeye devam edeceğiz. Şu anda zaten desteğimiz devam ediyor. Ben davamı da açtım. Bunların bütün derdi Türkiye’nin imajına gölge düşürmek. Gayretleri bununla ilgili. Bu haberi özel haber olarak yapan kişi de öyle zannediyorum ki bunun bedelini ağır ödeyecek. Öyle bırakmam onu.” diye konuştu.
CAN DÜNDAR’DAN YANIT GELDİ
Can Dündar Erdoğan’ın sözlerine bugünkü köşesinden yanıt verdi.
“BİZ MEMUR DEĞİL GAZETECİYİZ”
Dündar “Biz memur değil gazeteciyiz” diye başladığı yazısında şunları kaydetti:
“Bu vesileyle, çok temel bir mesleki ilkeyi hatırlatıp kendi pozisyonumuzu yeniden netleştirelim: Biz sır saklamakla görevli devlet memurları değiliz; gazeteciyiz. Gazetecilik bir kamu hizmetidir; ancak 'kamu'dan anlaşılması gereken 'devlet' değildir.
Gazeteci, bazen -hatta çoğu zaman- devlete rağmen kamunun çıkarını savunmakla mükelleftir. Gazete, korkmadan, yılmadan, devletin hatalarını sergileyecek, kamu adına denetim görevi üstlenecektir. Böyle olması hem devletin, hem halkın, hem medyanın çıkarınadır. Bununla birlikte, tarihte birçok örnekte, suçüstü yakalanan devletlerin ilk refleksinin, medyayı 'casuslukla, hainlikle, milli sırları ele vermekle' suçlamak olduğunu görürüz. New York Times, Vietnam’da Amerikan yönetiminin halkına yalan söylediğini ortaya koyan 'Pentagon belgeleri'ni yayımladığında da böyle olmuştu… Washington Post, Başkan Nixon’ın ajanlarının, muhalefet partisinin Watergate binasındaki telefonlarını gizlice dinlediğini belgelediğinde de… Washington’un, gizlice İran’a silah satıp geliriyle Nikaragua’da antikomünist örgütlere destek olduğunu kanıtlayan 'İran-Kontra skandalı' ortaya çıkarıldığında da… Birçok örnekte de gazeteci, kamu adına devletten hesap sormuş, kamuoyu, başına örülen çoraplardan haberdar olmuş, o sayede iktidarlar hatadan dönmüştür. O yüzdendir ki uygar dünyada, bunları sergileyen gazetecilere prestijli basın ödülleri verilirken, onları eleştirenlere en fazlasından bakanlıkların basın bürosunda iş veya havuz medyasında maaş verirler. Biz, devlet kapısında iş arayan hizmetliler değiliz. Halk adına devletten hesap soran gazetecileriz. Devletin kirli sırlarını saklamak, iktidarın açığını kapatmak, görevlerimiz içinde değil. Bu vesileyle farkımızı yeniden ortaya koyabildiğimiz için mutluyuz.”