Metin YILMAZ
Doktor-ressam İsa Ruhi Koray
1895 Yılında İstanbul'da doğan İsa Ruhi Koray, aile şeceresi Şeyh İsmail Sirâceddin Şirvânî (1782-1848) ve Sadrazam Şirvânîzâde Mehmed Rüşdi Paşa'ya (1828-1874) uzanan ünlü bir Türk ressam ve hekimidir. Birinci Cihan Harbi'nde hekim namzedi sıfatıyla Çanakkale ve Suriye Cephelerinde, İstiklâl Harbi'nde ise İhtiyat Tabip Yüzbaşı sıfatıyla önce Amasya çevresinde, ardından da Garp Cephesi'nde görev yapmış; savaşta gösterdiği fedakârlıklardan ötürü 1922'de İstiklâl Madalyası ile taltif edilmiştir.
1924'de iç hastalıkları uzmanlığını aldıktan sonra mesleğine sırasıyla Bursa, Tarsus, Giresun, Çankırı ve Isparta'da devam etmiştir. Koray, İstiklâl Harbi yıllarına ait hatıralarını Anadolu'nun İstiklâl Harbindeki Hâtırâlarım ve Notlarım (36-37-338) başlığı altında bir deftere kaydetmiştir. (1)
İsa Ruhi Bey, 1936 ile 1950 yılları arasında Çankırı Devlet Hastanesi’nde 14 yıl başhekimlik yapmıştır.
1951 yılında emekliye ayrılmasının ardından, vaktinin çoğunu bir muayenehane açmak suretiyle çok sevdiği Çankırı’da geçirmeye başlar... Çankırılıların da çok sevdiği İsa Ruhi Bey, eşini kaybettikten sonra Ankara’daki kızının yanına yerleşmez ve 1965 yılında vefat edene kadar Çankırı’da tek başına yaşamayı tercih eder.
1924 yılından itibaren bütün hayatını Anadolu’da geçiren İsa Ruhi Koray’ın üzerinde durulması gereken bir diğer özelliği ise ressamlığıdır. Koray, tablolarında en çok Anadolu’da hekim olarak görev yaptığı şehirleri konu edinmiş ve sıradan insanların gündelik yaşamından doğal ve gerçekçi kesitler sunmuştur. Sanat tarihçisi Prof. Celâl Esad Arseven (1876-1971) Türk Sanatı Tarihi adlı eserinin üçüncü cildinde Koray’ın özellikle suluboya çalışmalarıyla tanınan, otodidakt bir ressam olduğunu ifade eder.(2)
1957-1959 yılları arasında Ankara’da iki resim sergisi açan Koray’ın Ankara Bağ Evleri, Çankırı ve Manzara adlarını taşıyan çalışmalarının da aralarında bulunduğu toplam 11 tablosu bugün Milli Kütüphane Koleksiyonu’nda yer almaktadır.
Torunu Prof. Dr. Cemal Özgüven anlatıyor:
"Kalenderdi. Otelci Nazmi, berber Ali, terzi Niyazi gibi sade insanlarla yetinir, onlarla dereden tepeden muhabbet etmeye bayılırdı. Ahbaplık kurduğu insanların da şöyle veya böyle bir özelliklerinin bulunmasını ister, mizah duygusu yüksek olanlara bilhassa yakınlık gösterirdi. Beraber olduğu her insana karşı alçak gönüllü ve sıcaktı. Buna rağmen, onları kendisine karşı laubalilik yapmaktan uzak tutan bir tarafı vardı.
Havaların iyi ve sağlığının müsait olduğu zamanlarda araba tutup kırlara çıkardı. Manzarayı seçtikten sonra peyzajı bir oturuşta tamamlardı. Gördüğü manzaraya o yılların Türkiye’sine mahsus bir hüzün katardı. O hüznü hissetmek için 1950’lerin Türkiye’sini tanımak gerekir."
(1)Türkiye Klinikleri Tıp Etiği-Hukuku-Tarihi Dergisi, Dr. İsa Ruhi Koray'ın İstiklal Harbi Hatıratı-Halil TEKİNER, Cilt 22, Sayı 1, 2014
(2) Arseven CE. Türk Sanatı Tarihi [Turkish arthistory]. Cilt 3. İstanbul: Mili Eğitim Basımevi; 1956. p.54