Ömer Lütfi KANBUROĞLU
Demokrasi düşünen insanların rejimidir
Dünyada demokrasi ile yönetilen ülkeler ikiye ayrılıyor; birinci grup ülkeler demokrasi ile yönetilen, ikinci grupta bulunan ülkeler ise demokrasi ile yürütülen ülkeler.
Demokrasi ile yönetilen ülkelerde halk vatandaşlık bilincine sahip olduğu için hak ve hukukunun bilincindedir, kendini ezdirmez, kamu kaynaklarının değil çalınmasına çarçur edilmesine bile izin vermez, rüşvet, yalan, talanı affetmez ve en kötü şekilde cezalandırır. Demokrasi ile yürütülen ülkelerde ise halk bir koyun sürüsüdür, yönetenler sürekli demokrasiden bahseder ama demokrasi onlar için hedefledikleri istasyona gitmek için bindikleri bir trendir, yaptıkları ile söyledikleri asla birbirini tutmaz, demokrasiyi ülkenin kaynakları ile birlikte yürütürler. Yürüdüğü söylenen demokrasi değil, aslında ülke kaynaklarıdır. Ülkenin milli geliri yavaş yavaş yürür birilerinin cebine girer ama size milli gelirin toplam nüfusa oranından bahsederler. Oysa toplam gelirin yüzde 80’i üç beş kişinin cebine, kalan yüzde 20 si halkın cebine girer bundan kimse bahsetmez.
Demokrasiyi dillerinden düşürmeyerek ülke kaynaklarını yalan, dolan ve talanla cebine indirenlerin ne yaptığını ve ne dümen çevirdiğini anlamak için “düşünmek” lazım. Gündemi takip etmek, yönetenlerin neler vaat ettiğini, dün ne dediğini, bugün ne yaptığını takip etmek gerekir; biraz hafıza, biraz zekâ, az biraz da beyin lazım…
Yani demokrasi ile yürütülen değil, demokrasi ile yönetilen bir ülke olabilmek için araştırmak, soruşturmak, ahlak, namus ve haysiyet lazım.
Korsanlar adasında seçim yapılsa kim kaptan olur?
Elbette en büyük korsan…
Peki, hırsızların ülkesinde seçim yapılsa kim kazanır?
Elbette en büyük hırsız!
Halkın yüzde 80’inin ortaöğretim seviyesinde tahsil gördüğü bir ülkede insanlardan düşünme, araştırma ve kendi parasının akıbetini sorgulama lüksü beklemek mümkün değil.
Bu toplumun, parasının akıbetini, ödediği vergilerin nereye gittiği gibi bir şeyi sorgulaması zaten mümkün değil; çünkü adamın cebinde para yok, ödediği bir vergi de yok. Dolayısı ile hayata “ne çalsam kârdır” diye bakıyor. Çalmak toplumun ruhuna işlemiş, onun için başkasının çalması, ahlaksız ve şerefsiz olması onu hiç rahatsız etmiyor.
Düşünmeyen, araştırmayan, soruşturmayan, okumayan, hayatı boyunca bir şey kazanmamış daha sonra da kazanma ihtimali olmayan insanların demokrasi ile yönetilmesi mümkün değildir. Demokrasilerde halk kendi kendini yönetir, serbest bıraksan yüz tanesinin bir araya gelip modern bir köy dahi oluşturamayacak insanların demokrasi ile kendi kendilerini yöneteceklerini düşünmek fazlası ile iyimserliktir…