Metin YILMAZ
Çankırı/Atkaracalarlı şairimiz Edip Cansever
Çankırı Atkaracalarlı bir anne babanın çocuğu olan Edip Cansever, edebiyat dünyamıza adını "İkinci Yeni Şiiri"nin öncü şairlerinden biri olarak yazdırarak, ardında 17 şiir kitabı (1) bırakarak göçtü bu dünyadan…
Tam adı “Ömer Edip” olan Cansever, babasının erkek olmasına çok sevindiğini, doğum tarihini 8 Ağustos1928 olarak Kur'an-ı Kerim’in arkasına yazdığını, sonra da nüfusa kaydettirdiğini söyler.
“Benden önce iki kız, benden sonra bir kız (Ayten, Edibe, Perihan), böylece dört kardeş oluvermişiz. Doğduğum ev İstanbul'da, Beyazıt'ın arkalarında, ‘Soğanağa’ dedikleri bir yer” diye de ekler…
Edip Cansever’in annesi Pembe Hanım ve babası Fazlı Bey Atkaracalar ilçemizdendir. Edip Cansever, 12 Nisan 1947 tarihinde Mefharet (Erk) Hanım ile evlendi. Bu evlilikten Nuran adında kızı, Ömer adında oğlu vardır.
İkinci Dünya Savaşı’nda Havacı Çavuşu olan babası Fazlı Bey askerliğinden sonra İstanbul’a yerleşmiştir. Kapalıçarşı'da önceleri bir şeyler alıp satmaya başlar… Sonra panayırlara, sergilere katılır; daha sonra da Kapalıçarşı'da bir dükkân tutup işletmeye başlar.
Edip Cansever, edebiyata henüz çocukken ilgi duyar. Şiir yazmaya 13 yaşında başlayan Cansever'in ilk şiiri 1944'te İstanbul Dergisi'nde yayımlanır. İlk gençlik şiirlerini topladığı "İkindi Üstü" kitabını 1947'de, 19 yaşındayken okuyucuyla buluşturur. İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirdikten sonra Kapalıçarşı’da babasının dükkânında turistik eşya ve halı ticareti yapmaya başlar. İşyerinin asma katında kendisi için hazırladığı çalışma odasında yazar şiirlerini.
İkinci kitabı Dirlik Düzenlik (1954), Garip Şiiri’nin etkilerini taşısa da şairin daha sonra İkinci Yeni’ye ulanacak şiir yaklaşımının ilk ipuçları ortaya çıkar. Bu kitaptaki “Masa Da Masaymış Ha”, Türk şiirinin en çok bilinen örnekleri arasında yer alacaktır.
Usta şair, TRT'de yayımlanan Edebiyat Dünyası programında, kendisinin "anlatıcı bir şair" olduğunu belirterek, "Her şairi bir öteki şairden ayıran birtakım özellikler vardır. Bu özelliklerden biri ya da birkaçı ağır basar. Bu ağır basan özellikler de genel olarak kişiliği belirler. Benim anlatıcı tavrım, şiirin sınırlarını geçmeden ortaya konmuş bir anlatıcı biçimidir." ifadelerini kullanmıştır. Şiiri toplumla ilgi kurmak olarak tanımlayan Edip Cansever, sürekli yazan ve yayınlayan bir şair olarak ilgileri hep üstünde tutmayı başarmıştır.
28 Mayıs 1986'da tedavi için getirildiği İstanbul'da 58 yaşında hayatını kaybeder.
Babadan Çankırılı olan Tevfik Fikret gibi, Edip Cansever de nedense şiirlerinde memleketine dair tek satır yazmamıştır. Atkaracalar’a dair tek yazdığı, Türk şiir eleştirisinin önemli isimlerinden Mehmet H. Doğan’a (1931-2008) "Reis" hitabıyla kaleme aldığı otobiyografisinde yer alan notlarıdır.
Onun çocukluğunda (1930’lu yıllar) köy olan memleketi Atkaracalar’a gidişini şöyle anlatır Cansever:
İstanbul'da karartma var, İstanbul bombalanacak! Babam bizi doğduğu köye (Atkaracalar’a) götürüyor, dört ay kalıyoruz. Harman yerinde futbol maçları... Değirmen'e buğday götürüyoruz, ununu fırıncı Seniye kadına veriyoruz, bize ekmek yapıyor.
Döğenin üstünde, öküzleri sürüyorum, biri pisliğini edeceği sıra bir teneke tutup topluyorum onları, sonra samanla karıştırıp tezek yapıyoruz. Harmanda buğday kurutuyorum, kuşlar yemesin diye bekçilik yapıyorum. Samanlıklarda on metre yükseklikten atlayıp gömülüyoruz samanların içine. Dört ay yalınayak gezdim.
Kadınlar giremezdi çarşıya. Görüp göreceğimiz tek meyve öküz eriği. Et bulmak daha da güçtü, ne zaman ki bir hayvan öldü ölecek, keserler, tellal bağırtırlardı. Paramız yok değildi belki. Ama savaştı belimizi büken.
Susayınca yoldan geçen kızların bakraçlarından su içmek olağandı. Bekir Efendi’nin arabasıyla dört saat sürerdi Çerkeş'e gitmek. Arada gidilirdi. Biraz sebze yüzü görürdük böylece. Derede balık tutardık, yağmur duasına çıkardık.
Bir gün demir yolunu tamamladılar, çiçeklerle donatılmış ilk tren Atkaracalar'a girdi. İdare lambalarıyla, helası dışarda kerpiç evlerle, bin bir yamalı elbiseler -daha doğrusu çullar- içindeki insanlarla kaynaşan köye tren girdi. Sonra İstanbul'a döndük.
Cansever ailesinin Atkaracalar’daki lakabı Cibaların Haceligil’dir. Günümüzde ayakta olmayan Cansever’in bahsettiği evin adresi Molla Osman Mahallesi, Osman Sevimli Caddesi 25 numaradır.
Birçok belediye her yıl Edip Cansever adına çeşitli edebiyat etkinlikleri düzenlemektedir. Ne yazık ki bugüne kadar ne Çankırı’da ne de Atkaracalar’da böyle bir etkinlik olmadı. Ümit ediyorum, Atkaracalar Belediye Başkanı Harun Oflaz kardeşimiz Edip Cansever adına düzenlenecek bu etkinliği mutlaka gerçekleştirecektir.
“Çankırılı Bânu” olarak tanınan Âşık Cevheriye Bânu Hanım (1863-1916) da Atkaracalarlı’dır. Bânu Hanım’ın şiir üslubu sadedir fakat dili çok güçlüdür. Bir divan teşkil edecek derecede çok olan şiirlerini ölümünden iki yıl önce bilinmeyen bir sebepten dolayı 1912 yılında yakmıştır. Bundan dolayı günümüze çok fazla şiiri intikal etmez.
Edip Cansever ve Banu Hanım; Şiir Dinletisi, Şiir Gecesi ya da bir Sempozyumla yâd edilmelidir. Bu etkinlikler geleneksel hale getirilerek, Atkaracalar bir âşık, bir şiir beldesi olarak tanıtılmalıdır.
- Eserleri: İkindi Üstü (1947), Dirlik Düzenlik (1954), Yerçekimli Karanfil (1957), Umutsuzlar Parkı (1958), Petrol (1959), Nerde Antigone (1961), Tragedyalar (1964), Çağrılmayan Yakup (1966), Kirli Ağustos (1970), Sonrası Kalır (1974), Ben Ruhi Bey Nasılım (1976), Sevda ile Sevgi (1977), Şairin Seyir Defteri (1980), Yeniden (1981) Bezik Oynayan Kadınlar (1982) İlkyaz Şikâyetçileri (1984) Oteller Kenti (1985), Gül Dönüyor Avucumda (Vefatından sonra, 1987)