Metin YILMAZ
Çankırı Türk Ocağı’nın kurucusu: Tahsin Nahit Uygur
Tam adı Mehmet Tahsin Nahit'tir. 24 Nisan 1899 tarihinde Çankırı Tabakhane Mahallesinde doğmuştur. Babası kütüphane memuru İsmail Vehbi Bey, annesi Hacer Hanım’dır. Çankırı Ertuğrul ilk mektebini 1909’da, Çankırı Rüştiyesini 1912’de, Çankırı İdadisini 1916’da bitirdi. Müsabaka imtihanı ile girdiği İstanbul Mülkiye Baytar Mekteb-i Âlisi’nden 1920’de mezun oldu.
Birinci Cihan Harbi’nden sonra İstanbul’da miting tertipleyen yüksek tahsil gençleri arasında Tahsin Nahit’te vardı. 1925’de İnebolu üzerinden Çankırı’ya gelerek, Kurtuluş Savaşında atlara büyük ihtiyaç duyulduğundan veteriner olarak çalıştı. Çankırı Türk Ocağı’nı kurdu. İstiklal Savaşı sırasında Çankırı çok şehit vermiş, çok sayıda yetim de ortada kalmıştı. Türk Ocağı olarak ikramiye biletleri çıkartıp onlara yardım etti. Çankırı Türk Ocağı binasını inşa ettirdi. Burada Çankırı’nın ilk özel gazetesi olan haftalık Necat’ı çıkardı.
Atatürk’ün 31 Ağustos 1925 Kastamonu dönüşü Çankırı’yı ziyaretinde onu karşılama konuşmasını(1) yaptıktan sonra Paşa’nın övgülerine mazhar olmuştur.
1929 yılında İnebolulu tüccar Ahmet Bey’in kızı Fatma Hanım ile evlendi.
1954 yılına kadar müşavirlik ve müfettişlik görevlerinde bulundu. Kastamonu Belediye Veterinerliği, Kastamonu Vilayeti Veteriner Müdürlüğü ve Bursa Vilayeti Veteriner Müdürlüğü yapan Tahsin Nahit, Ziraat Vekâlet’inin merkez teşkilatında çalıştı. Veteriner İşleri Umum Müdürlüğünde Şube Müdürlüğü, Mütehassıs Müşavirlik, Vekâlet Başmüfettişliği, Vekâlet Teftiş Heyeti Reisliği gibi görevler aldı. Veteriner İşleri Umum Müdürlük ve Müsteşarlık vekâletinde bulundu.
Demokrat Parti'den X. Dönem (02.05.1954 - 01.11.1957) Çankırı Milletvekili seçilerek TBMM’de yasama çalışmalarına katıldı.
1957 yılı sonrasında Çocuk Esirgeme Kurumu’nda çalıştı.
21 Temmuz 1992 yılında İstanbul’da vefat etti
Kütüphaneci olan babasının telkinleriyle okumayı sever, zamanla yazmaya yönelir. İstanbul’da öğrenci olduğu yıllarda şiirleriyle yazı hayatına girer. Arkadaşlarıyla tek sayı çıkardıkları Nahit mecmuasında ilk şiiri yayımlanır. Çankırı, Hâkimiyet-i Milliye, Kangırı, Kastamonu, Doğruluk, Açıksöz, Bursa, Uludağ, Halkın Sesi, Yeni Fikirler, Hak Yolu ve Tosya’da Dilek gibi gazete ve dergilerde makaleleri ve şiirleriyle dikkat çeker.
İlk kitabı Gazi İçin Öz Duygular 1930, Çankırı Halk Edebiyatı adlı eseri de 1932’de Kastamonu vilayet matbaasında basıldı. Kaynak Başında adlı kitabı da Bursa Vilayet matbaasında basıldı. (Tahsin Nahit imzalı kitap, arşivimde mevcuttur)
1930 yılında yazdığı Gazi İçin Öz Duygular adlı eserinde Atatürk ve inkılapları hakkında yazdığı yazılarını toplamıştır. Çankırı Halk Edebiyatı adlı eseri Çankırı’ya ait türkü, ninni ve manilerin yer aldığı bir derlemedir. Şiirlerinin bir kısmını topladığı Kaynak Başında adlı eseri Türkçü duygularla kaleme almıştır. Eserde Atatürk’e ve inkılaplarına hayranlığı ile Öz Türkçe hareketini savunması dikkat çeker. Şiirlerinde “Nâhidâ” mahlasını kullanır. Yanyalı Ali Rıza Bey’in dil çalışmalarını topladığı eserini eklemeler yaparak, "Geçmişte Bir Türkçeci Ali Rıza Bey" adıyla 1936 yılında neşretmiştir.
ULU GÂZİ
Heybetli bir “Güneş"sin Türk’ün ruhundan doğan,
Bir güneş ki, nur verdin sayısız yıldızlara!
Kudretle doğmasaydın karanlık semamızdan
Vahşet ölüm saçardı vatandaki kızlara!
Fırtına gibi yaman, dalga gibi bî-emân
Vahşete, zulme karşı yürüdün... Ey kurtaran!
Yetimler duasından, şehitler duasından
Başında gür bir hâle. Tutuştun, sanki volkan!
-Bir başınla!- ordular, kahramanlar yarattın!
Ye’sin korkunç ruhunu, yurdumuzdan sen attın!
"Azminle, yürü!" dedin. Yarattığın millete…
Ölümlü uçurumlar, korkunç yarlar atlattın!
Kurtuluş ışığından zulmün gecesi sindi…
Garbın hırs ile yanan vahşî gözü kamaştı!
Ölümün ifritleri, makhûr, mehzum, kaçtı!
Şehitlerin figanı, yetimlerin ahı dindi!
Gazalarınla -Gazi!- kurtuluşun erisin!
Zaferlerinden doğdu, hürriyet, cumhuriyet!
Hür milletin başında yenilik rehberisin!
Azminle girecektir: Vatana medeniyet!
Tahsin Nahit (Çankırı-1924)
(1) Tahsin Nahit Uygur’un Çankırı’ya gelen Atatürk’e hitaben Necat’ın Başmuharriri olarak kürsüde yaptığı konuşma:
"Ey büyük dâhi, ey büyük müncî, ey Türk’ün kalbi, ey Türklüğün timsali!
Sen ki Türk’ü kurtaransın, sen ki yok denilen bir varlığın var olduğunu gösterensin. İstiklâle kavuşturansın. Sen ki mefkûremizin timsali, sen ki yeniliğin yaman rehberisin! Türk’ün ruh ve kalbinde meknuz kudretleri çıkardın, kuvvetler yarattın. Dimağımızı saran elem ve ölüm sislerini dağıttın; hakikatin ışığını parlattın. Göğsümüzdeki imanı heyecandan bir nur yaptın. Türk’e hayat, Türk’e varlık, Türk’e dirlik, düzenlik, Türk’e hürriyet verdin.
Şâmil ve kahir bir hüznün zehirli tozlarını güzel vatan ufuklarını saran bir ye’sin gamlı bulutlarını bitirdin. Şarkta bir güneş, garbta bir güneş, kalbimizde bir güneş kudret ve hararetiyle yandın tutuştun. Eman bilmeyen medenîlerin vahşetini, haşin bir gayeye doğru yürüyen müstebidlerin haşyetini bir hamlede ezdin.
Mukaddes başından parlayan nurdaki nafiz kudret bir değil… Bin değil, sayısız kahraman yarattı ve sen ey büyük dahi! Dâhiyane ve dûr-endişâne kararlarınla, elem ve felâketlerle yürüyen tarihe:
Sen bir kahramansın ki bir mislin daha gelmedi. Sen bir kurtaransın ki şerefli ve mutantan namın gibi daha bir nam gök kubbesi içinde dalgalanmadı. Şerefin yüce, şanın tertemiz, varlığın ulu ve kalbin Türk için daima heyecanla dolu bir mefkûre kaynağı!
Ey büyük Gazi! Sana, var ol ve azminle yaşa diye dualar eden bir millet var ki Türk milletidir; Türk milleti ki senden aldığı feyzin kudretiyle çarpan bir kalptir. Ve sen ey saçı bitmedik yetimlerin ahını dindiren bahtiyar Gazi! Teceddüt, tekâmül yolunda yürü! Sakarya’da yürüdüğün gibi! İzmir’e doğru yürüdüğün gibi! Yürü, bütün Türk milleti seninle beraber, münevver gençlik sana yoldaş!
Yürü ki cehalet baykuşunun meşum sadâsı ebediyen dinsin! Tegallüb ve taassup ruhunun Türk’e endişe getiren o uğultusu ebediyen dinsin!
Ey büyük kurtaran! Türk’e cumhuriyeti veren senin dehân ve Türk’ün şerefi olan cumhuriyeti ebediyen yaşatacak varlıkları yaratan senin nur-u imanındır. Sen ki (Askerler, hedefiniz Akdeniz’dir ileri!) kumandasını verirken, Türk milletinin hür yapan ve kurtaran bir ilham kaynağı oldun!
Fevka-l beşer varlığın coşkun bir deniz heyecanıyla dalgalanırken bütün medenî âlemin ihtirası hamleleri ne kadar âciz ve naçiz kaldı.
-Ya istiklâl, ya ölüm! Diye bilâ-pervâ yükselen sesinde nasıl bir sürûr vardı ki şarkta şimşekler, garpta cehennemler doğurdu ve sen ey büyük milletin ulu müncîsi, hür Türk’ün göğsünde çarpan bir kalp oldun.
Ey medeniyet rehberi! İmanımız şudur: Başladığın inkılap yürüyecek. Cumhuriyet şerefle zaferle yaşanacak, mamur, müreffeh, kâdir bir Türk vatanı mutlaka doğacaktır. Yaşasın Cumhuriyet!"