İsmail YILMAZ
Bayram bıldırcınları bunlar
Kutladığımız ramazan bayramından 3-4 gün öncesinde serinleyen hava ve yağan yağmur artık bıldırcının göç etmek üzere kanada bineceği endişemi epeyce artırmıştı. Arife günü yapılan mezarlık ziyaretleri ve bayramın ilk günü büyükleri ziyaret ve bayramlarını tebrik etmemin arkasından akşam Çankırı’ya dönerek son hazırlıklarımı tamamladım. 2010-2011 yılı Merkez Av Komisyonu Kararlarını içeren kitapçığa emin olmak için son bir kez daha bakmıştım evet 13. sayfa madde 2'de idari tatiller hariç resmi tatil günlerinde avlanmak serbestti. Bıldırcının göç edip etmediğini öğrenmenin tek bir yolu vardı o da meraya çıkıp onların bayramlarını kutlamaktı.
Sabah güneşi tam karşıdan geldiği için önümü görmekte epeyce zorlanmama rağmen meraya ulaşmıştım. Aslında yola çıkarken ben biraz geç kalmış ve doğal olarak da güneşin doğuşuna yakalanmıştım. Zararı yoktu civarda koyunlarını otlatmaya çıkarmış bir çobanın da yardımı ile av yapacağım meraya girebilmeyi başarmıştım. Aracımı soktuğum meraya girişteki yolu görseler sanırım aracımın imalatçısı olan firma ya aracımı elimden geri alır ya da çoban ve bana ödül verirdi.
Güneşin yükselmeye başlaması ve avlanma arzusu beni hızlandırdı ve hemen hazırlanarak anız içerisinde ilerlemeye başladım. Belli bir yürüyüş ya da avlanma planım yoktu. Bu gün yalnız avlanacağımdan dolayı sadece anızlı tarlaların sınırlarını ve yüksek otlukları kontrol etmek niyetindeydim. Henüz ilerideki tarla sınırına doğru 20 metre kadar yürümüştüm ki ilk bıldırcın yeleğimdeki yerini almıştı. Arkasından bir tane daha ve onu yerden alırken bir tanesi daha o meşhur kanat sesi ile havalanmıştı. Bu gün doğa bana olanca cömertliği ile avlanma imkanı sunacaktı sanırım.
Yaklaşık 45 dakikalık bir yürüyüşün ardından soğuk suyu olan bir çeşme başında mola veriyorum. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra çeşmenin altında ki kavak ağaçlarında tünemiş saksağanları, kuşburnu çalılarında koro halinde ötüşen serçeleri seyrediyorum. Aşağıda sarının her tonunu taşıyan araziye bakıyorum ve bırakmayı çok da düşünmediğim dudaklarımın arasındaki meretten sıkı bir nefes aldıktan sonra ben burada ne yapıyorum, bu tatil gününde sabahın 7’sinde bu çeşme başında beni bulunduran dürtü ne diyerek düşünüyorum.
Peşi sıra patlayan duble atışın sesini duyunca anlıyorum ki bulunduğum arazide başka avcı arkadaşlar da av yapıyorlar. Ses benim gideceğim istikametten gelmekte. O ana kadar avladığım bıldırcınlara baktığımda yasal limitlere çok yaklaştığımı görüyorum ve ileriye gitmek yerine geri dönmeye karar veriyorum. Dönüşte birkaç bıldırcın daha önümden havalanınca limitleri tamamlıyorum ve silahımı boşaltarak fişeklerimi yeleğimdeki yerlerine yerleştiriyorum. Tüfek omzumda, dudaklarımda “iki de kekli bir kayada ötüyor,ötme de keklik benim derdim bana yetiyor” (Dertten değil keyiften) melodisi olmak üzere önümden kanat çırparak gürültü kopartan bıldırcınları seyrederek aracıma ulaşıyorum.
Kısa ama bir o kadar da keyifli geçen bıldırcın avımı sizlerle paylaşmak için çektiğin birkaç kare fotoğraf sonrasında tamamlıyorum. Dönüş yolumun üzerinde bulunan söğüt ve kavak ağaçları ile çevrili olan ay çekirdeği tarlalarında üveyik avlamak düşüncemden güzel bir bıldırcın avı yaptığım düşüncesi ile vazgeçtim.
Bütün mera da olan avcılara hırsa kapılmadan kazasız belasız rast gelsin.