Ömer Lütfi KANBUROĞLU
Aslında örgüt yok
Özellikle “devlet” ile problemi olan düşünce sahipleri, kafasına taş düşse “derin devlet” gibi sanal örgütlenmelere atıf yaparak problemi daha da içinden çıkılamaz hale getirmeye, her durum ve koşulda devleti sahiplenmeyi refleks haline getirmiş düşünce sahipleri ise “yanlış” gözüne girse de “devlet”e toz kondurmamayı ilke haline getirmiş.
Bu düşünce yapısı toplumun her kesimine sirayet ettiği, kanaat önderleri de buna çanak tuttuğu için “doğru” olanı sorgulamak yerine bir başkasının “dedikodusunu” olduğu gibi sahiplenmek kolayımıza geliyor.
Sanırım eğitim sistemimizdeki ezberci anlayış, okul ve üniversitelerimizde düşüncelere ve araştırmalara fırsat vermeyen yönetim biçimi bu sonuçlara ulaşmamıza sebebiyet veriyor.
Türkiye şizofren, paranoyak bir ülke haline geldi; bu ruh hali kırk yıldır inişli çıkışlı bir grafik sergileyerek devam ediyor. Sadece güç sahiplerinin konumuna göre yön ve biçim değiştiriyor.
Oysa doğru tektir. Bir şeyin iki, ya da üç tane doğru cevabı olmaz. Bunu araştıracak doğruyu bulacak olan konu ile ilgilenen bireyin kendisidir. İnsanlar “konu” hakkında bilgi sahibi olmayabilirler. Bu çok doğaldır, ilgilenmiyordur ama o zaman bu kişinin en azından nezaketen “görüş” sahibi de olmaması gerekir.
Bilgi sahibi olmadan görüş sahibi olmak, gönlümüzden geçeni doğruymuş gibi ifade etmek cahil insanlar için bile kabul edilmesi zor olan bir şeydir.
Dedikodu Mezarlığı
Türkiye’de iddia edildiği gibi “derin devlet, cemaat” türü örgütlenmelere iddia edilenin çok üzerinde güç izafe ediliyor.
Güç belli bir işi yapmanın hızıdır; hal ve duruma göre değişiklik gösterir, asla ebediyen sürmez. Aniden ortaya çıkmaz; her gücün başlangıç, gelişme ve sonuç bölümleri vardır. Gelişme bölümlerinde maksimum seviyeye ulaşır, sonra dalgalı bir seyir alır ve sonunda momentini kaybederek yok olur.
İnsanlar, özellikle cahil toplumlar “güce taparlar”, daima güç ve güçlüden yana olurlar. Eğitimsiz toplumlardaki “lider” arayışının sebebi de budur; oysa eğitimli ve modern toplumlarda insanların tercihi “güç” değil “eğitim, kültür, düzenli toplum” gibi sosyal paradigmalardır.
Toplum olarak sebep-sonuç ilişkisini araştırmadan sürekli önümüze konan her şeyi olduğu gibi kabul ediyoruz; oysa geriye doğru bir araştırma yapıp incelersek çok değil, kısa bir süre önce eleştirdiğimiz bir konuyu bugün benimsediğimizi, dün benimsediğimiz bir konu hakkında da tam tersi düşüncelere sahip olduğumuzu görürüz. İnsanların fikirleri elbette değişir bundan daha doğal ne olabilir? Fakat bu değişikliklerin insanın kendi araştırması ve incelemesi sonrası olması gerekir “sürü” karakteristiğiyle önüne gelenin peşine takılarak değil.
Eğer gerçekten araştırıp, incelerseniz toplumun transa geçerek savunduğu birçok şeyin tam tersi amaçlar içerdiğini göreceksiniz…