Serdar YALÇIN
Açlık grevi mi, piçlik görevi mi?
Ne ettilerse ne yaptılarsa elebaşlarını içerden çıkarmaya muvaffak olamayan teröristler, son çare olarak cezaevlerinde açlık grevi eylemine başladılar. Yaklaşık 13 yıldır, İmralı’da bir hücrede, işlediği suçların cezasını çeken Apo canisi, bu geçen süre içinde bu hücreden kurtulmak adına her türlü atraksiyonu denedi. Terörü sonlandırma pazarlıkları içinde en önce kendi çıkarını ön planda tutarak “beni buradan çıkarın” şartını ileri sürdü. Olmadı...
Apo gibi, yakalandığı tarihe kadar Bekaa’da bir eli balda bir eli yağda, her iki eli de kadınlarda olan bir konformist için, şüphesiz ki bir kafes içinde onca yıl yaşamak dayanılır bir şey değildir. “Adamı asmadık da konfor içinde İmralı’da yaşatıyoruz!” diye, haklı olarak, isyan içinde olanlar, çok değil, iki gün kendi evlerinde kapalı kalsınlar, sokağa çıkamasınlar, nasıl bir sıkıntı yaşadıklarını çok iyi anlarlar. Dolayısıyla Apo canisinin “beni buradan kurtarın!” diye böğürmesine şaşırmamak lâzım. Eh, şeytan azapta gerek… 40 bin insanın kanı ellerine bulaşmış bir caniye bu ceza az bile...
Neyse, konumuz açlık grevleri... Çeşitli cezaevlerinde PKK’lı eşkıyaların başlattığı ve BDP’lilerin de hararetle desteklediği açlık grevleri... Sadece BDP’lilerin mi? Hayır... Kendini “aydın” sanan, “sanatçı” sanan birtakım malûm şerefsizin de, ellerinde bildirilerle arka çıktığı açlık grevleri...
Neymiş efendim, Apo’ya uygulanan tecrit kaldırılsınmış... Neymiş efendim, ana dil serbest bırakılsınmış... Bunlar yerine getirilmezse açlık grevleri bitmeyecekmiş... Ölüm oruçlarına başlanacakmış... Hükümetin bu işe el atması lazımmış... Açlık grevine gidenlerin taleplerini devlet kabul etmeliymiş...
Temel’in “ateist oldum, artık tanrıyı tanımayrum” deyişine Dursun’un “Tanrı’nın da çok umurundaydı” demesi gibi, eli kanlı teröristlerin bu saçma istekleri de devletin de hükümetin de milletin de umurunda değildir ve olamaz. Şimdiye kadar çeşitli vesilelerle bir çok kez açlık grevleri yapıldı ve bu grevleri yapanların hiçbir talebi yerine getirilmedi. Ne bizim ülkemizde, ne başka ülkelerde, bu tür istek, talep ve dayatmalar devlet tarafından kabul edilemez. Ortada insan hayatı söz konusu olsa bile... Çünkü, teröriste bu anlamda bir kez taviz verilirse, bundan sonra da her türlü benzeri eylemde aynı tavizi vermek zorunda kalırsınız, ki, bu da içinden çıkılmaz bir kaosun başlangıcı olur...
İmralı’dan Apo’nun, dışarıdan da BDP’nin direktifi ve yönlendirmesiyle başlatılan bu açlık grevlerinde, hem Apo itinin hem de BDP’li hainlerin tek istediği şey, bu eylemde birkaç teröristin ölmesidir. Onlar için kendilerinden birinin ölmesi önemli değildir, insana değer vermeyen bir zihniyet için bir kişi ya da bin kişi ölmüş fazla ehemmiyet arzetmez. Fakat o ölenlerin üstünden rant elde etmek, çıkar temin etmek en iyi bildikleri şeydir. Birileri ölsün ki, onlar da çıkıp “bakın bu devlet bu hükümet duyarsız, insan hayatına önem vermiyor” teraneleriyle dünya kamuoyuna propaganda yapabilsinler...
Ellerindeki bütün kozları oynadılar. Terörle, şiddetle, pusuyla, baskınlarla, mayınlı tuzaklarla, molotoflu gösterileriyle, kepenk kapattırmalarıyla... Her türlü yöntemi denediler, ama istedikleri olmadı. Eli kanlı Apo canisini serbest bıraktıramadılar. Ev hapsini gerçekleştiremediler. Şimdi de açlık grevi altında kendi adamlarını ölüme gönderme pahasına bu yolu deniyorlar. Ne var ki, bunda da başarı elde edemeyecekler. Ne onların talepleri yerine gelecek ne de o Apo iti İmralı’dan çıkacak...