"12 Haziran'da tercihimizi göstereceğiz" (!)
2009 Yerel seçimlerinde 643 seçmenden 571'i boş oy kullanan köy halkı, 12 Haziran'da sandığa giderek tercihini yapma kararında...
Sözcü18 Seçim Kervanı rotasını Kızılırmak yönüne çevirdi ve 2009 yerel seçimlerinde 643 seçmenden 571'inin boş oy kullandığı Yukarı Alagöz köyünü ziyaret etti.
SEÇİM KERVANI'NIN YUKARI ALAGÖZ FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLA
Kızılırmak yoluna girdikten yaklaşık 20 km sonrasında ana yola hayli yakın ve de büyük bir köy Yukarı Alagöz. Köy yoluna döndükten sonra Alıca, Karadayı ve Çatalelma köylerine de Yukarı Alagöz'den sonra ulaşabilirsiniz.
Yukarı Alagöz'ü ülkenin gündemine getiren olay 2009 yılı yerel seçimlerinde yaşanmıştı. Köy halkı, ''Köyde içme suyu şebekesi var. Herkes köyümüzde suyun aktığını düşünüyor. Ama işin aslı böyle değil. Şebeke olmasına rağmen suyumuz 20 günde bir akarsa akıyor. 250 haneli köyün yetersiz gelen su nedeniyle 10 hanesinde ancak su akıyor. Tabii ki bu da yeterli olmuyor' demiş ve üzerine de "Sulama suyundaki tuz nedeniyle köye ait 10 bin dönüm arazinin ekilemez durumda. Suyumuzun akmadığını, tuzlu su nedeniyle arazimizin ekilemez duruma geldiğini siyasilere defalarca ilettik. Fakat bir türlü olumlu cevap alamadığız gibi, bu konuda yardım eli de görmedik. Bizler de bütün köy olarak ortak karar aldık ve sandığa boş zarf atarız. Ortada bir vurdumduymazlık var. Biz de bu vurdumduymazlığa karşı demokratik tepkimizi sandıkta ortaya koyarız" diyerek sandığa gitmiş gitmesine ama "boş zarf" ile!
PROTESTO SONUCU DEĞİŞİM YA DA
OLUMLU BİR GELİŞME SAĞLANMIŞ MI?
Köy yoluna döndükten sonra aracımıza aldığımız ve nakliyecilik yaparak hayatını kazanan Ali Beyle birlikte, köyün meydanına doğru ilerliyoruz. Kısa mesafe içerisinde Ömer Faruk Eryılmaz ile eski tanıdık çıkan Ali bey, bizleri köy meydanına doğru yönlendirdi.
Meydana geldiğimizde CHP bayrakları bizi karşılıyordu. Sonradan öğrendik ki, köy kahvesini çalıştıran arkadaş, CHP'nin Çankırı mitinginden topladığı bayrakları getirip kahvesinin önüne asmış. Hatta caddeye doğru da uzanmış. Etrafımızı saranlardan bir tanesi "Akşama bu tarafı keseriz" diyerek yol boyunu gösteriyordu.
Bir anda köy kahvesinin önünde 20'ye yakın vatandaşın ortasında bulmuştum kendimi. Kısa bir tanış ve hoşgeldiniz faslından sonra "2009'da yaptığınız protestodan sonra ne değişti?" diyerek ilk sorumuzu soruyoruz. Ama peşinden de hiç de tahmin etmediğim yanıtlar gelmeye başlayınca şaşkınlığımı da belli etmemenin gayretine düştüm.
"Değişen bir durum mu istiyorsun! Pancar 144 liraydı 122 liraya düştü. Mazot 3 bin 600'e çıktı! Anlayacağın bizim protesto bize birşey getirmedi, aksine cüzdandan götürdü" (!)
Grubun içerisinde her yaştan insanı bulmak kolaydı. Hemen yanı başımda duran genç delikanlıya döndüm: "Senin durumun nedir? İşin gücün var mı?"
İki eli arkaya bağlı biraz da mahcup bir şekilde; "Yaşım 25! Ne işim var ne de gücüm! 10 günde bir iş çıkarsa gidiyorum, aldığım para da 60 TL!"
Sonunu o getiremedi ama, ben onun günlük kazancının 6 TL olduğunu kendisine söyleyince, "doğru" demekle yetindi!
Çevremi saranların tam ortasında duran ve adeta güreşecekmiş vaziyeti almış arkadaş ise "Ekilebilir arazimiz Çankırı'nın Acıçayından gelen tuzlu suyla adeta arıtma görevi görüyor! Topraklarımız mahvolmuş durumda. Feryadımızı da kimse duymuyor" derken, "Siyasiler köyünüze gelmedi mi? Sizleri dinlemedi mi? Onlara bu dertlerinizden söz etmediniz mi?" dememle birlikte, birkaç farklı kişiden benzer cümleleri duyuyorum:
- Geldiler... Konuştular ve de gittiler!
- Peki siz ne dediniz? Onlara anlatmadınız mı bana şimdi söylediklerinizi?
- Biz okumuş değiliz! Sesimizi çıkaramadık! İçlerinden birisi yanıma geldi. 'Senin suratın biraz asık! Hayırdır' dedi. Ben de birazcık şikayet etmeye başlayınca 'Hallederiz! Hallederiz!' dedi ve köyden ayrıldı!
Yanı başımda duran ak saçlıya dönüp de "Sen ne diyorsun bu duruma?" diye kendisine yöneldiğimde; "Ne diyeyim ben seyrediyorum" (!) yanıtını alınca içimden "Ah bir konuşsan! Gençlerin işi daha da kolaylaşacak" (!) diye geçiriyorum amma, yaşlı kurtun hiç mi hiç konuşası yok...
Yine dönüyorum heyecanlı gruba: Hele bir deyin, nedir ahvaliniz?
Grubun içinden, heyecanla bir arkadaş atılıyor ve "Köyümüzde okul açık! 165 öğrenci eğitim görüyor! Tam tamına 8 yıllık bir eğitim. Ancak gel gör ki bir tek bilgisayarı çok gördüler köyümüze! 8 Yıldır bekliyoruz okula bilgisayar gelecek diye" (!)
İnanasım gelmiyor ama gerçek! Yukarı Alagöz'de eğitim - öğretim veren 8 yıllık bir okul var! Ama Mayıs 2011 tarihi itibari ile bilgisayarı yok!
İl Milli Eğitim Müdürlüğümüzün konuyla yakından ilgileneceğini düşünüyor ve Yukarı Alagöz köyüne en kısa sürede bir ya da birkaç bilgisayar göndereceğine bu satırları yazarken yürekten inancımı da belirtiyorum...
ELİNDEKİ NOT ALDIĞIN KAĞITLARI ÇIKIŞTA ATARSIN!
Çevremi saran grupla sohbet koyulaşmış durumda. Bu arada Ömer Faruk Eryılmaz da boynundaki fotoğraf makinesi ile durumu karelemeye çalışırken, öbür yanda birkaç arkadaşla özel sohbete girdiğini de gözlemlerken aradan birisi ses veriyor: "Sen şimdi bizim söylediklerimizi not alıyorsun ama inşallah aldığın notları köyün çıkışına şöylece fırlatmazsın", diyerek hareketi de göstermekte beis görmüyor!
- Nasıl yani? demeye kalmadan "Siyasetçi de geliyor! Bizim derdimizi dinliyormuş gibi yapıyor! Aldığı notları köy girişinde fırlatıp gidiyor! Nereden mi biliyorum! Çocuklar oynarken bana buldukları kağıtları getiriyorlar ve bakıyorum kağıtlar köye gelen politikacının notları!"
Ne demeli! Siyasetçiyi bilmem ama en azından gazeteciyi kurtarmak zorundayım!
- Ben siyasetçi değilim! Gazeteciyim! Dünyanın yolunu katettim geldim! Sizden de bir beklentim yok! cümlesini henüz bitirmemişken, aradan bir arkadaş sesleniyor:
- Sen de biraz siyasetçisin! Ben anlarım!
Hava çiselemeye başladı... Ama Yukarı Alagözlüler dağılma niyetinde değiller... Köyün içinde bir tur atmak gerekir... Son turu yapalım düşüncesiyle "Kervan kalkıyor! Var mı diyeceğiniz?" dediğimde, "Biz söyledik sen yazdın! Şunu da yaz! 12 Haziranda sandığa gideceğiz. Oyumuzu kullanacağız... Bakalım bu kez kaderimiz değişecek mi? İşin bu tarafını da görelim" dediler ve gruptan ayrıldık.
Sohbetimiz sırasında köyde internet olduğunu da öğrendik. Sözcü18'e nasıl ulaşacaklarını da tarif ettikten sonra daldık köyün yollarına...
Okulun arka duvarına bakan caddeden biraz ileriye gittiğimizde Alıca'ya doğru yol alacağımızı düşündük ve U dönüşünü gerçekleştirdik. İki kadın ve bir delikanlı yolun kenarındaydı... Yeniden durduk... "Kolay gelsin" diyerek sohbete başladığımızda, genç kardeşimizden Yukarı Alagöz'le ilgili başka bir gerçeği öğrendik... Yukarı Alagözlü olup da üniversitede okuyan insan sayısı 1 (bir) imiş!
20 Yaşındaki genç arkadaşımız da işsizliğin köyde yaşayanlar için önemli bir sorun olduğunu belirtiyor ve "Üniversiteye giremezsem askere giderim, sonra da gurbete" diyerek sözlerini tamamlıyordu...
KÖYÜN TERCİHİ NE Mİ OLUR?
Çevremi saran gruptaki AK Partili arkadaşı çoğunluk işaret ederek göstermişti. Böyle olunca da ben kimseye sormamıştım "Hangi partiye oy vereceksiniz?" diye... Yaklaşık 700 seçmeni olan bir köye de, köyde yaşayanlara da sorulmaz ki "Kime vereceksiniz?" diye... Oylar boş çıkmayacak. Orası kesin... Anladığım o ki, köydeki seçmende oy dağılımı ülke sıralamasına göre şekillenebilir. Bakalım nasıl ses verecek 12 Haziran akşamı Yukarı Alagöz... İzleyelim ve de görelim...
Yukarı Alagöz turumuz tamamlanıp da yeniden Ankara yoluna düştüğümüzde, yolun sol tarafında ekili tarlalardaki boy atmış ekinleri gördüğümüzde Acıçay buralara uzanmadan Çankırı içerisinde "tatlandırılsa" Kızılırmak ovası daha verimli hale gelmez mi diye sormadan edemiyorum.
Hoş, sorsam ne olacak ki! Yukarı Alagözlü yaşanan gerçeği somut olarak ortaya koydu az önce:
- Siyasetçi, köylünün derdini köy çıkışında unutmazsa, bunca sorun kapıda beklemez...
Yine yollardayız... Siz sıcak çayı ocaktan indirmeyin... Belli mi olur... Bakarsınız kapınızı çalıyoruzdur...
Kalın sağlıcakla...
Haber/Yorum: Vedat Beki Fotoğraflar: Ömer Faruk Eryılmaz